هست ایاک نستعین هم بهر حصر ** حصر کرده استعانت را و قصر
“İyyake nestaîn” de hasr içindir ve yardım istemeyi yalnız Tanrı’ya hasreder.
که عبادت مر ترا آریم و بس ** طمع یاری هم ز تو داریم و بس
Yani bu ayetin mânası şudur: Ancak sana ibadet ederiz ve ancak senden yardım isteriz.
خشم کردن پادشاه بر ندیم و شفاعت کردن شفیع آن مغضوب علیه را و از پادشاه درخواستن و پادشاه شفاعت او قبول کردن و رنجیدن ندیم از این شفیع کی چرا شفاعت کردی
Padişahın nedime kızması,birisinin şefaat ederek bağışlanmasını,dilemesi,padişahın bu şefaati kabulü,nedimin,neden şefaat ettin diye o adama incinmesi
پادشاهی بر ندیمی خشم کرد ** خواست تا از وی برآرد دود و گرد
Bir padişah, nedimlerinden birine kızdı, onun tozunu dumanına katmak, onu mahvetmek istedi.
کرد شه شمشیر بیرون از غلاف ** تا زند بر وی جزای آن خلاف
Kılıcını kınından çekti, yaptığı hareketin cezasını verecek, nedimin başını kesecekti.
هیچ کس را زهره نه تا دم زند ** یا شفیعی بر شفاعت بر تند2935
Kimsede bir şey söyleme, yahut birisinin şefaat edip bağışlanmasını dilemeye kudret yoktu.
جز عمادالملک نامی در خواص ** در شفاعت مصطفیوارانه خاص
Yalnız padişah yakınlarından İmadülmülk adlı birisi, Mustafa’casına şefaate kalkıştı;
بر جهید و زود در سجده فتاد ** در زمان شه تیغ قهر از کف نهاد
Yerinden sıçrayıp hemen secdeye kapandı... padişah da derhal kılıcını elinden bıraktı..
گفت اگر دیوست من بخشیدمش ** ور بلیسی کرد من پوشیدمش
Dedi ki: “İfrit bile olsa bağışladım... Şeytan bile olsa suçunu örttüm.
چونک آمد پای تو اندر میان ** راضیم گر کرد مجرم صد زیان
Ayağını ortaya attın mı atmadın mı? Yüzlerce ziyanda bulunmuş olsa razıyım.
صد هزاران خشم را توانم شکست ** که ترا آن فضل و آن مقدار هست2940
Yüz binlerce kızgınlıktan geçebilirim... senin benim yanımda o derece bir değerin vardır.
لابهات را هیچ نتوانم شکست ** زآنک لابهی تو یقین لابهی منست
Senin yalvarmana aldırış etmezlikten gelemem... senin yalvarman benim yalvarmam demektir.
گر زمین و آسمان بر هم زدی ** ز انتقام این مرد بیرون نامدی
Yerle gök birbirine karışsaydı bu adamı yine affetmezdim.
ور شدی ذره به ذره لابهگر ** او نبردی این زمان از تیغ سر
Vücudunun her zerresi, ayrı, ayrı yalvarsaydı yine başını kılıçtan kurtaramazdı.
بر تو میننهیم منت ای کریم ** لیک شرح عزت تست ای ندیم
Fakat bağışladım diye seni minnetli bir hale getirmiyorum ha... yalnız benim yanımdaki değerinin anlatıyorum ey benim yanımdaki değerini anlatıyorum ey benim nedimim!
این نکردی تو که من کردم یقین ** ایی صفاتت در صفات ما دفین2945
Bunu sen yapmadın, ben yaptım... ey sıfatları, bizim sıfatlarımızda görülmüş, ey varlığını bize vermiş olan nedim!
تو درین مستعملی نی عاملی ** زانک محمول منی نی حاملی
Bu işi sen dileyerek yapmadın, içinden öyle geldi... seni bu işe sevk eden biziz... Çünkü ben, sana kendimi vermiş değilim, sen varlığını bana vermişsin!
ما رمیت اذ رمیت گشتهای ** خویشتن در موج چون کف هشتهای
“Sen atmadın o taşları... hakikatte Tanrı attı” ayetine mazhar olmuşsun... kendini köpük gibi dalgaya salıvermiş, bırakmışsın!
لا شدی پهلوی الا خانهگیر ** این عجب که هم اسیری هم امیر
Mademki lâ oldun, illânın yanında ev kur... şaşılacak şey şu: Hem esirsin hem bey!
آنچ دادی تو ندای شاه داد ** اوست بس الله اعلم بالرشاد
Ne verdiysen padişah verdi, sen vermedin... doğruyu Tanrı daha iyi bilir ya, ortada var olan ancak odur.
وآن ندیم رسته از زخم و بلا ** زین شفیع آزرد و برگشت از ولا2950
O nedim zahmetten belâdan kurtuldu, fakat bu şefaatçiye öyle bir incindi ki selâm bile vermez oldu.
دوستی ببرید زان مخلص تمام ** رو به حایط کرد تا نارد سلام
O ihlâs sahibi kişiden dostluğu kesti... yolda rastlasa yüzünü duvara döner, selâm vermezdi!
زین شفیع خویشتن بیگانه شد ** زین تعجب خلق در افسانه شد
Kendisini kurtaran arkadaşına âdeta yabancı olmuştu... halk şaşırdı, bu iş, ağızlara yayıldı, hikaye gibi söylenmeye başlandı.
که نه مجنونست یاری چون برید ** از کسی که جان او را وا خرید
Herkes, deli değilse neden canını satın alan arkadaşı ile dostluktan vazgeçti.
وا خریدش آن دم از گردن زدن ** خاک نعل پاش بایستی شدن
O, onun başını kurtardı, canını satın aldı... ayağının bastığı yer toprak kesilmeliydi.
بازگونه رفت و بیزاری گرفت ** با چنین دلدار کینداری گرفت2955
Halbuki bu tersine hareket etti, ondan vazgeçti, böyle bir dosta kin gütmeye başladı diyordu.
پس ملامت کرد او را مصلحی ** کیین جفا چون میکنی با ناصحی
Aralarını bulmak isteyen birisi onu kınadı da dedi ki: Böyle bir öğütçü dosta neden bu cefada bulunuyorsun?
جان تو بخرید آن دلدار خاص ** آن دم از گردن زدن کردت خلاص
Padişahın o has dostu, senin canını satın aldı, boynun vurulmadı, kurtuldun, fakat seni o kurtardı!
گر بدی کردی نبایستی رمید ** خاصه نیکی کرد آن یار حمید
Kötülük bile yapsaydı kaçmaman gerekti... halbuki o temiz ve iyi dost, sana iyilikte bulundu!
گفت بهر شاه مبذولست جان ** او چرا آید شفیع اندر میان
Nedim dedi ki: Ben, canımı padişaha feda edecektim... o, neden araya girdi de şefaatte bulundu?
لی معالله وقت بود آن دم مرا ** لا یسع فیه نبی مجتبی2960
O anda ben Tanrıyla öyle bir haldeydim ki aramıza seçilmiş bir peygamber bile giremezdi!
من نخواهم رحمتی جز زخم شاه ** من نخواهم غیر آن شه را پناه
Padişahın kahrından başka bir rahmet istemem, ondan başka kimseye sığınamam.
غیر شه را بهر آن لا کردهام ** که به سوی شه تولا کردهام
Ben, padişaha yüz tutmuş, onu sevmiş, ondan başkasını yok bilmişim!
گر ببرد او به قهر خود سرم ** شاه بخشد شصت جان دیگرم
Kahrı ile başımı kesse bile bana altmış tane can bağışlar!
کار من سربازی و بیخویشی است ** کار شاهنشاه من سربخشی است
Benim işim başımla oynamak, arlıktan geçmektir... padişahımın işi de baş bağışlamaktır.
فخر آن سر که کف شاهش برد ** ننگ آن سر کو به غیری سر برد2965
Padişahın eliyle kesilen başa ne mutlu... yazıklar olsun ondan başkasına eğilen başa !
شب که شاه از قهر در قیرش کشید ** ننگ دارد از هزاران روز عید
Padişah kahreder de geceyi zift gibi karanlık bir hale sokarsa gece, öyle bir yüce dereceye erer ki binlerce bayram günü olmadan bile arlanır!
خود طواف آنک او شهبین بود ** فوق قهر و لطف و کفر و دین بود
Padişahı gören kimsenin padişahın etrafında dönmesi kahrın da üstündedir, lûtfun da; küfürden de üstündür, dinden de!
زان نیامد یک عبارت در جهان ** که نهانست و نهانست و نهان
Buna ait âlemde bir söz yoktur... gizlidir, gizlidir gizli!
زانک این اسما و الفاظ حمید ** از گلابهی آدمی آمد پدید
Çünkü bu güzel ve temiz adlarla sözler, Âdem kirmanından zuhur etti.
علم الاسما بد آدم را امام ** لیک نه اندر لباس عین و لام2970
“Allemel’esma” Âdem’e imamdı, fakat ayın lâm elbisesi ile değil!
چون نهاد از آب و گل بر سر کلاه ** گشت آن اسمای جانی روسیاه
Âdem başına sudan,topraktan bir külâh koyunca o cana ait adların yüzü karardı.
که نقاب حرف و دم در خود کشید ** تا شود بر آب و گل معنی پدید
Suyla topraktan mâna zuhur etsin diye cana ait adlar, harf ve nefes nikabiyle yüzlerini örttüler.
گرچه از یک وجه منطق کاشف است ** لیک از ده وجه پرده و مکنف است
Söz, gerçi bir bakımdan mânayı açar ama on bakımdan da örter, gizler!
گفتن خلیل مر جبرئیل را علیهماالسلام چون پرسیدش کی الک حاجة خلیل جوابش داد کی اما الیک فلا
Halil’e Cebrail aleyhisselâm’ın “Hacetin var mı? Diye sorması,onun da “Var..var ama senden değil“ diye cevap vermesi
من خلیل وقتم و او جبرئیل ** من نخواهم در بلا او را دلیل
Ben, zamanın Halil’iyim, o da Cebrail’dir. Bela çağında onun kılavuzluğunu istemem ben!
او ادب ناموخت از جبریل راد ** که بپرسید از خیل حق مراد2975
O, Halil’e şefaat eden Cebrail’den edep öğrenmedi mi ki? Cebrail Tanrı Halil’ine
که مرادت هست تا یاری کنم ** ورنه بگریزم سبکباری کنم
“Muradın var mı? Söyle de yardım edeyim... yoksa derhal çekip gideyim”... deyince
گفت ابراهیم نی رو از میان ** واسطه زحمت بود بعد العیان
İbrahim, “hayır... sen aradan çık. Hakikat meydana çıktıktan sonra vasıta zahmettir” dedi.
بهر این دنیاست مرسل رابطه ** مومنان را زانک هست او واسطه
Peygamber bu dünya için kulları Tanrıya ulaştıran bir bağdır. Çünkü o müminlerle Tanrı arasında bir vasıtadır.
هر دل ار سامع بدی وحی نهان ** حرف و صوتی کی بدی اندر جهان
Fakat her gönül, gizli vahyi duyup işitseydi âlemde harf ve sese ne lüzum kalırdı?
گرچه او محو حقست و بیسرست ** لیک کار من از آن نازکترست2980
Gerçi o, Tanrıdan mahvolmuştur, başsızdır... fakat benim işim ondan da ince!