جز همین میلی که دارد سوی آن ** خاصه در وقت بهار و ضیمران3640
Ancak, nebatata karşı, hususiyle baharda çiçeklerin açıldığı devrede bir meyli vardır. (T.M.)
همچو میل کودکان با مادران ** سر میل خود نداند در لبان
Çocukların, analarına olan meyli gibi… Ama o, bu meylin ve ana sütüne olan bu iştiyakın sırrını bilmez. (T.M.)
همچو میل مفرط هر نو مرید ** سوی آن پیر جوانبخت مجید
Her yeni dervişin, yüce bahtlı şeyhine fart-ı muhabbeti de, bu meyil kabilindendir. (T.M.)
جزو عقل این از آن عقل کلست ** جنبش این سایه زان شاخ گلست
Bu dervişin akl-ı cüzisi, akl-ı küll mesabesinde bulunan o şeyh-i kâmil ve mükemmildendir. Bu gölgenin oynaması da, o gül dalının hareketindendir. (T.M.)
سایهاش فانی شود آخر درو ** پس بداند سر میل و جست و جو
Nihayet gölgesi onda yok olur da, derviş, şeyhine olan muhabbetin sırrını anlar. (T.M.)
سایهی شاخ دگر ای نیکبخت ** کی بجنبد گر نجنبد این درخت3645
Ey iyi talihli kimse! Ağaç sallanmasa, dalının gölgesi nasıl kımıldar? (T.M.)
باز از حیوان سوی انسانیش ** میکشید آن خالقی که دانیش
همچنین اقلیم تا اقلیم رفت ** تا شد اکنون عاقل و دانا و زفت
Böylece insan, iklimden iklime, yani mertebeden mertebeye geçerek akil, âlim ve kâmil olur. (T.M.)
عقلهای اولینش یاد نیست ** هم ازین عقلش تحول کردنیست
Evvelki akılları, yani bulunduğu mertebelerdeki şuuru hatırında değildir. Nitekim en son aklı da değişecektir. (T.M.)
تا رهد زین عقل پر حرص و طلب ** صد هزاران عقل بیند بوالعجب
گر چو خفته گشت و شد ناسی ز پیش ** کی گذارندش در آن نسیان خویش3650
Vakıa, uyumuş, yani bu dünyaya gelmiş evvelki hallerini unutmuştur. Fakat onu, o unutma halinde bırakmazlar. (T.M.)
باز از آن خوابش به بیداری کشند ** که کند بر حالت خود ریشخند
Tekrar o uykudan, onu uyandırırlar. Uyanınca, kendi haline gülmeye başlayıp… (T.M.)
که چه غم بود آنک میخوردم به خواب ** چون فراموشم شد احوال صواب
Rüyada gördüğüm o gam ve keder, neydi? Nasıl oldu da, doğru düzen halleri unuttum?(T.M.)
چون ندانستم که آن غم و اعتلال ** فعل خوابست و فریبست و خیال
“O gamların ve illetlerin uyku hali, aldanma ve hayal bulunduğunu nasıl fark edemedim” der. (T.M.)
همچنان دنیا که حلم نایمست ** خفته پندارد که این خود دایمست
Dünya da böyledir; uyuyanın gördüğü rüya gibidir. Rüya görenin, gördüğü şeyleri devam edip gidecek sandığı gibi, gaflet uykusunda bulunanlar da, dünyayı sürüp gidecek sanırlar. (T.M.)
تا بر آید ناگهان صبح اجل ** وا رهد از ظلمت ظن و دغل3655
Ama ansızın ecel sabahı zuhur edince, zan ve hile karanlığından kurtulur. (T.M.)
خندهاش گیرد از آن غمهای خویش ** چون ببیند مستقر و جای خویش
هر چه تو در خواب بینی نیک و بد ** روز محشر یک به یک پیدا شود
Bu dünya uykusunda gördüğün düşlerin hepsi, mahşer gününde, birer birer peyda olacaktır. (T.M.)
آنچ کردی اندرین خواب جهان ** گرددت هنگام بیداری عیان
Dünya uykusunda ne yapmış isen, o uyanıklık âleminde sana aşikâr olacaktır. (T.M.)
تا نپنداری که این بد کردنیست ** اندرین خواب و ترا تعبیر نیست
Sakın bu rüyada kötülük etmenin tabiri yoktur sanma! (T.M.)
بلک این خنده بود گریه و زفیر ** روز تعبیر ای ستمگر بر اسیر3660
Ey esir ve fakire zulmeden! Belki, senin rüyada, yani dünyada gülüşün, uyandığın mahşer gününde ağlama ve içine çekme halinde tabir edilecektir. (T.M.)
گریه و درد و غم و زاری خود ** شادمانی دان به بیداری خود
Rüyadaki ağlayışını, dert ve gam ile inleyişini ise, uyanıklıkta meserret bil! (T.M.)
ای دریده پوستین یوسفان ** گرگ بر خیزی ازین خواب گران
Ey Yusufların dersini yırtan, ey acizlere zulmetmiş olan kimse! O ağır uykudan, kurt olarak uyanırsın! (T.M.)
گشته گرگان یک به یک خوهای تو ** میدرانند از غضب اعضای تو
خون نخسپد بعد مرگت در قصاص ** تو مگو که مردم و یابم خلاص
Kısastan sonra ölürsün ama ölümünden sonra da, o kan uyumaz. “Artık ben öldüm, kurtuldum” deme! (T.M.)
این قصاص نقد حیلتسازیست ** پیش زخم آن قصاص این بازیست3665
Bu dünyanın kısası, âlemin nizamı için bir çaredir. Ahiretteki kısasa nispetle, oyuncak gibidir. (T.M.)
زین لعب خواندست دنیا را خدا ** کین جزا لعبست پیش آن جزا
Dünyadaki ceza, ahiretteki cezaya nispetle oyuncak gibi kaldığı için, Cenab-ı Hakk, dünyaya “Oyun” demiştir. (T.M.)
این جزا تسکین جنگ و فتنهایست ** آن چو اخصا است و این چون ختنهایست
بیان آنک خلق دوزخ گرسنگانند و نالانند به حق کی روزیهای ما را فربه گردان و زود زاد به ما رسان کی ما را صبر نماند
این سخن پایان ندارد موسیا ** هین رها کن آن خران را در گیا
Ya Musa! Bu sözün sonu gelmez. Bırak, o eşekler çayırda otlasınlar. (T.M.)
تا همه زان خوش علف فربه شوند ** هین که گرگانند ما را خشممند
Hepsi de, o güzelim otlardan semirsinler. Haberin olsun ki, cehennemde, bunca azgın ve kızgın kurtlarımız lokma beklerler. (T.M.)
نالهی گرگان خود را موقنیم ** این خران را طعمهی ایشان کنیم3670
Bütün o kurtlar, feryat edip duruyor. Bu eşekler ise, onlar için makbul birer yiyecektir. (T.M.)
این خران را کیمیای خوش دمی ** از لب تو خواست کردن آدمی
Hoş nefesinin kimyası, bu eşekleri insan etmek istedi. (T.M.)
تو بسی کردی به دعوت لطف و جود ** آن خران را طالع و روزی نبود
Sen onları, lütuf ve cömertliğinle birçok defa davet ettin. Fakat (T.M.)
پس فرو پوشان لحاف نعمتی ** تا بردشان زود خواب غفلتی
Artık onlara nimet yorganını ört ki, çabucak gaflet uykusuna dalsınlar. (T.M.)
تا چو بجهند از چنین خواب این رده ** شمع مرده باشد و ساقی شده
داشت طغیانشان ترا در حیرتی ** پس بنوشند از جزا هم حسرتی3675
Onların azgınlığı, sana hayret verdi. Ama onlar ceza günü, sana tabiî olmadıklarına hasret çekeceklerdir. (T.M.)
تا که عدل ما قدم بیرون نهد ** در جزا هر زشت را درخور دهد
Bizim adaletimiz zuhura gelince, her çirkin ve kötüye layık olan cezayı verir. (T.M.)
که آن شهی که میندیدندیش فاش ** بود با ایشان نهان اندر معاش
Apaçık göremedikleri bir padişah, gizlice onlarla yaşıyordu. (T.M.)
چون خرد با تست مشرف بر تنت ** گر چه زو قاصر بود این دیدنت
Sendeki ruh ve akıl gibi, onlar da seninledir ama asla onları göremezsin. (T.M.)
نیست قاصر دیدن او ای فلان ** از سکون و جنبشت در امتحان
O ise, senin hareketini, duruşunu görür. (T.M.)
چه عجب گر خالق آن عقل نیز ** با تو باشد چون نهای تو مستجیز3680
Ne şaşılacak şeydir ki, bu böyleyken, sen akıl ve ruhu yaratanın seninle oluşunu caiz görmezsin! (T.M.)
از خرد غافل شود بر بد تند ** بعد آن عقلش ملامت میکند
Bir kimse, akıldan gaflet ederek bir kötülükte bulunur. Sonra, aklı onu kınar ve ayıplar. (T.M.)
تو شدی غافل ز عقلت عقل نی ** کز حضورستش ملامت کردنی
Sen aklından gaflet ettiğin halde, aklın senden gafil değildir. Onun seni ayıplaması, seninle beraber olduğundandır. (T.M.)
گر نبودی حاضر و غافل بدی ** در ملامت کی ترا سیلی زدی
Eğer akıl, seninle beraber olmayıp gafil bulunsaydı, yaptığın kötülüğü nasıl görür ve sana ayıplayış sillesini nasıl vururdu. (T.M.)
ور ازو غافل نبودی نفس تو ** کی چنان کردی جنون و تفس تو
پس تو و عقلت چو اصطرلاب بود ** زین بدانی قرب خورشید وجود3685
O halde aklın usturlap aleti gibidir ki, onunla varlık güneşinin yakınlığını bilirsin. (T.M.)
قرب بیچونست عقلت را به تو ** نیست چپ و راست و پس یا پیش رو
Aklın sana yakınlığı ve sendeki varlığı bile, anlatılmaz haldeyken ve o yolda, akıldan bahsedilmezken bile, Hakk’ın sana yakınlığındaki keyfiyetsizlik, daha yücedir. (T.M.)
قرب بیچون چون نباشد شاه را ** که نیابد بحث عقل آن راه را
نیست آن جنبش که در اصبع تراست ** پیش اصبع یا پسش یا چپ و راست
Parmağındaki hareket, parmağının önünden, ardından, sağından, solundan değildir. (T.M.)
وقت خواب و مرگ از وی میرود ** وقت بیداری قرینش میشود
Uyku ve ölüm halinde, o hareket parmaktan gider... Uyanınca, yine avdet eder. (T.M.)