English    Türkçe    فارسی   

4
505-554

  • این نصیب کور باشد ز آفتاب ** صد چنین والله اعلم بالصواب 505
  • Bu körün güneşten nasibidir... Allah doğrusunu daha iyi bilir ya... Bunun gibi belki yüzlerce nasibi de var!
  • وآنک او آن نور را بینا بود ** شرح او کی کار بوسینا بود
  • O nuru gören kişinin ahvalini anlatmak, hiç Ebu Ali Sina’nın harcı mıdır?
  • ور شود صد تو که باشد این زبان ** که بجنباند به کف پرده‌ی عیان
  • Yüz kat kuvvetli bile olsa bu dil, kim oluyor ki eliyle görüş perdesini oynatmaya kalkışıyor?
  • وای بر وی گر بساید پرده را ** تیغ اللهی کند دستش جدا
  • Perdeye elini sürerse vay ona... Allah kılıcı elini kesiverir!
  • دست چه بود خود سرش را بر کند ** آن سری کز جهل سرها می‌کند
  • Hatta el de nedir ki? Bilgisizliğinden serkeşlik eden başı bile keser, koparır!
  • این به تقدیر سخن گفتم ترا ** ورنه خود دستش کجا و آن کجا 510
  • Bunu söz olsun diye söyledim... Yoksa onun eli nerede, o nerede?
  • خاله را خایه بدی خالو شدی ** این به تقدیر آمدست ار او بدی
  • Hani derler ya... Teyzenin tenasül aleti olsaydı dayı olurdu, işte bu sözde onun gibi!
  • از زبان تا چشم کو پاک از شکست ** صد هزاران ساله گویم اندکست
  • Dilden, sınıklıktan arınan göze... Söylenen nakledile gelen sözden görülen, bilinen hakikate yüz binlerce yıllık yol var desem yine de az söylemiş olurum!
  • هین مشو نومید نور از آسمان ** حق چو خواهد می‌رسد در یک زمان
  • Fakat kendine gel, sakın gökyüzünün nurundan ümit kesme... Allah dilerse o nur, bir anda sana erişiverir!
  • صد اثر در کانها از اختران ** می‌رساند قدرتش در هر زمان
  • Mesela yıldızların madenlere yüzlerce tesiri vardır... Allah kudreti onu, madenlere her an ulaştırmadadır.
  • اختر گردون ظلم را ناسخست ** اختر حق در صفاتش راسخست 515
  • Gökyüzünde bir yıldız olan güneş, karanlıkları giderir... Allah güneşiyse Allah sıfatlarında daimidir.
  • چرخ پانصد ساله راه ای مستعین ** در اثر نزدیک آمد با زمین
  • Ey yardım isteyen, güneşin tesiri, beş yüzyıllık yola olan gökten yeryüzüne geliverdi ya!
  • سه هزاران سال و پانصد تا زحل ** دم بدم خاصیتش آرد عمل
  • Zuhale üç yüz bin beş yüz yıllık, hatta daha da nice fazla bir yol var... Fakat tesiri, anbean görünüp durmada!
  • در همش آرد چو سایه در ایاب ** طول سایه چیست پیش آفتاب
  • Dilerse Allah, güneş doğunca gölgenin dürülüp kaybolduğu gibi onun da tesirini dürer kaybeder... Güneşe karşı gölgenin ne değeri olabilir?
  • وز نفوس پاک اختروش مدد ** سوی اخترهای گردون می‌رسد
  • Yıldız gibi tertemiz ruhlar, gökyüzündeki yıldızlara feyiz verir, yardım eder!
  • ظاهر آن اختران قوام ما ** باطن ما گشته قوام سما 520
  • Görünüşte o yıldızlar, bizim varlığımıza, sağlığımıza sebeptir ama hakikatte bizim batınımız, bizim içyüzümüz, gökyüzünün durmasına, varlığına sebeptir!
  • در بیان آنک حکما گویند آدمی عالم صغریست و حکمای اللهی گویند آدمی عالم کبریست زیرا آن علم حکما بر صورت آدمی مقصور بود و علم این حکما در حقیقت حقیقت آدمی موصول بود
  • Hûkemâ, insan küçük âlemdir derler, fakat Allah hakîmleri insan büyük âlemdir demişlerdir. Çünkü hûkemânın bilgisi, insanın suretine aittir, bu hakîmlerin bilgisiyse hakikatte insanın hakikatine ulaşmıştır.
  • پس به صورت عالم اصغر توی ** پس به معنی عالم اکبر توی
  • Surette sen küçük bir âlemsin ama hakikatte en büyük âlem sensin.
  • ظاهر آن شاخ اصل میوه است ** باطنا بهر ثمر شد شاخ هست
  • Görünüşte dal, meyvenin aslıdır; fakat hakikatte dal meyve için var olmuştur.
  • گر نبودی میل و اومید ثمر ** کی نشاندی باغبان بیخ شجر
  • Meyve elde etmeğe bir meyli, meyve vermeğe bir ümidi olmasaydı hiç bahçıvan, ağaç diker miydi?
  • پس به معنی آن شجر از میوه زاد ** گر به صورت از شجر بودش ولاد
  • Şu halde meyve, görünüşte ağaçtan doğmuştur ama hakikatte ağaç, meyveden vücut bulmuştur.
  • مصطفی زین گفت که آدم و انبیا ** خلف من باشند در زیر لوا 525
  • Mustafa, onun için ”Âdem’le bütün peygamberler, benim ardımda ve sancağımın altındadır” dedi.
  • بهر این فرموده است آن ذو فنون ** رمز نحن اخرون السابقون
  • O hünerler sahibi, onun için “Biz, sonda gelen, fakat en ileri giden ve öndölü alanlarız” buyurdu.
  • گر بصورت من ز آدم زاده‌ام ** من به معنی جد جد افتاده‌ام
  • Suret bakımından ben Âdem’den doğmuşum ama hakikatte onun atasının atasıyım ben!
  • کز برای من بدش سجده‌ی ملک ** وز پی من رفت بر هفتم فلک
  • Melekler, bana secde ettiler... Âdem, benim ardımdan yürüdü, yedinci kat göğün üstüne çıktı!
  • پس ز من زایید در معنی پدر ** پس ز میوه زاد در معنی شجر
  • Hakikatte babam, benden doğdu... Ağaç, meyveden vücut buldu.
  • اول فکر آخر آمد در عمل ** خاصه فکری کو بود وصف ازل 530
  • İlk düşünce, iş âleminde son olarak zuhur etti. Hele vasfa mazhar olan düşünce!
  • حاصل اندر یک زمان از آسمان ** می‌رود می‌آید ایدر کاروان
  • Hâsılı bir an içinde gökten nice kervanlar gelmekte, göğe nice kervanlar gitmektedir!
  • نیست بر این کاروان این ره دراز ** کی مفازه زفت آید با مفاز
  • Bu yol, bu kervana uzun gelmez... Ova, üstün gelen kişiye geniş gelir mi hiç?
  • دل به کعبه می‌رود در هر زمان ** جسم طبع دل بگیرد ز امتنان
  • Gönül, her an Kâbe’ye gitmekte... Benden de Allah lütfuyla gönlün tabiatına bürünmekte!
  • این دراز و کوتهی مر جسم راست ** چه دراز و کوته آنجا که خداست
  • Bu uzunluk, kısalık, bedene göredir... Allah’ın bulunduğu yerde uzunun, kısanın lâfı mı olur ?
  • چون خدا مر جسم را تبدیل کرد ** رفتنش بی‌فرسخ و بی‌میل کرد 535
  • Allah, cismi tebdil etti mi gayrı fersaha bile bakmadan yürür gider!
  • صد امیدست این زمان بردار گام ** عاشقانه ای فتی خل الکلام
  • Ey yiğit lâfı bırak gayrı! Şimdi yüzlerce ümit var, hemen adım ata gör!
  • گرچه پله‌ی چشم بر هم می‌زنی ** در سفینه خفته‌ای ره می‌کنی
  • Gözünü bir yumdun mu bakarsın ki gemide oturmuşsun, uyuyorsun... Öyle olduğu halde yol almadasın!
  • تفسیر این حدیث کی مثل امتی کمثل سفینة نوح من تمسک بها نجا و من تخلف عنها غرق
  • ”Ümmetim, Nuh gemisine benzer... O gemiye giren kurtuldu, girmeyen boğuldu gitti” hadisinin tefsiri
  • بهر این فرمود پیغامبر که من ** هم‌چو کشتی‌ام به طوفان زمن
  • Peygamber, bunun için “Ben; zamane tufanına gemi gibiyim;
  • ما و اصحابم چو آن کشتی نوح ** هر که دست اندر زند یابد فتوح
  • Biz ve ashabım, Nuh’un gemisine benzeriz. Kim bu gemiye el atar, kim bu gemiye girerse kurtulur” buyurdu.
  • چونک با شیخی تو دور از زشتیی ** روز و شب سیاری و در کشتیی 540
  • Şeyh beraber olunca kötülüklerden uzaksın... Gece gündüz gitmektesin; gemidesin.
  • در پناه جان جان‌بخشی توی ** کشتی اندر خفته‌ای ره می‌روی
  • Canlar bağışlayan cana sığınmışsın... Gemiye girmiş, uyuyorsun; öyle olduğu halde yol almaktasın!
  • مسکل از پیغامبر ایام خویش ** تکیه کم کن بر فن و بر کام خویش
  • Zamanın peygamberinden ayrılma... Kendi hünerine, kendi dileğine pek güvenme!
  • گرچه شیری چون روی ره بی‌دلیل ** خویش‌بین و در ضلالی و ذلیل
  • Aslan bile olsan değil mi ki kılavuzsuz yol almaktasın; kendini görüyorsun, sapıksın, hor hakirsin.
  • هین مپر الا که با پرهای شیخ ** تا ببینی عون و لشکرهای شیخ
  • Ancak şeyhin kanatlarıyla uçta şeyhin askerlerinin yardımını gör!
  • یک زمانی موج لطفش بال تست ** آتش قهرش دمی حمال تست 545
  • Bir zaman olur, onun lütuf dalgaları, sana kanat kesilir; bir an gelir, kahır ateşi seni taşır, götürür!
  • قهر او را ضد لطفش کم شمر ** اتحاد هر دو بین اندر اثر
  • Kahrını, lütfunun zıddı sayma pek... Tesir bakımından ikisinin de birliğini gör!
  • یک زمان چون خاک سبزت می‌کند ** یک زمان پر باد و گبزت می‌کند
  • Bir zaman seni toprak gibi yeşertir... Bir zaman seni sevgilinin havasıyla doldurur, şişirir!
  • جسم عارف را دهد وصف جماد ** تا برو روید گل و نسرین شاد
  • Ârifin bedenine cemad vasfını verir de orada neşeli güller, nesrinler bitirir!
  • لیک او بیند نبیند غیر او ** جز به مغز پاک ندهد خلد بو
  • Fakat bunları o görür, başkası değil... Temiz içten başka hiçbir şey cennetin kokusunu alamaz!
  • مغز را خالی کن از انکار یار ** تا که ریحان یابد از گلزار یار 550
  • İçini, sevgiyi inkârdan arıt da orada onun gül bahçesindeki reyhanlar bitsin!
  • تا بیابی بوی خلد از یار من ** چون محمد بوی رحمن از یمن
  • İçini arıt da Muhammed’in Yemen ülkesinde Rahman kokusunu aldığı gibi sende benim sevgilimin ebedîlik kokusunu bul!
  • در صف معراجیان گر بیستی ** چون براقت بر کشاند نیستی
  • Miraç edenlerin safında durursan yokluk, seni Burak gibi göklere yüceltir.
  • نه چو معراج زمینی تا قمر ** بلک چون معراج کلکی تا شکر
  • Yere mensup ve ancak aya kadar yüceltebilecek miraç değildir bu... Kamışı, şekere ulaştıran miraca benzer!
  • نه چو معراج بخاری تا سما ** بل چو معراج جنینی تا نهی
  • Bu miraç, buğunun göğe akması gibi bir miraç değildir... Ana karnındaki çocuğun bilgi ve irfan derecesine ulaşmasına benzer!