قوتی گیرد خیالات ضمیر ** بلک صورت گردد از بانگ و صفیر
Adamın içindeki hayâller kuvvetlenir, hatta hayaller, o güzel sesten, o güzel nağmeden suretlere bürünür.
آتش عشق از نواها گشت تیز ** آن چنان که آتش آن جوزریز
Suya ceviz atanın ateşi nasıl kuvvetlendiyse aşk ateşi de güzel seslerle kuvvet bulunur!
حکایت آن مرد تشنه کی از سر جوز بن جوز میریخت در جوی آب کی در گو بود و به آب نمیرسید تا به افتادن جوز بانگ آب# بشنود و او را چو سماع خوش بانگ آب اندر طرب میآورد
Susuz adamın ceviz ağacına binip silkelemesi ve cevizlerin çukurdaki, erişemediği suya düşmesi, bu suretle suyun sesini duyup onunla zevklenmesi, neşelenmesi
در نغولی بود آب آن تشنه راند ** بر درخت جوز جوزی میفشاند 745
Su, pek derin yerdeydi... Susuzun biri suyun üst tarafında bulunan ceviz ağacına binmiş, ağacı silkeliyordu.
میفتاد از جوزبن جوز اندر آب ** بانگ میآمد همی دید او حباب
Ağaçtan cevizler, suya düştükçe suyun sesini dinliyor, sudan meydana gelen habbeleri seyrediyordu.
عاقلی گفتش که بگذار ای فتی ** جوزها خود تشنگی آرد ترا
Bir akıllı adam, bunu görüp dedi ki: Yiğidim bu cevizler, seni susatır!
بیشتر در آب میافتد ثمر ** آب در پستیست از تو دور در
Suya bir hayli ceviz düşüyor ama su derinde... Senden uzakta!
تا تو از بالا فرو آیی به زور ** آب جویش برده باشد تا به دور
Sen, yukarıdan aşağıya zahmetlerle ininceye kadar su da onları daha uzağa götürecek!
گفت قصدم زین فشاندن جوز نیست ** تیزتر بنگر برین ظاهر مهایست 750
Adam dedi ki: Benim bu ağaç silkelemeden maksadım ceviz toplamak değil... Görünüşe bakma da maksadıma iyi dikkat et!
قصد من آنست که آید بانگ آب ** هم ببینم بر سر آب این حباب
Benim maksadım suyun sesini işitmek ve suda hâsıl olan şu habbeleri görmektir.
تشنه را خود شغل چه بود در جهان ** گرد پای حوض گشتن جاودان
Âlemde susuzun, daima havuzun çevresinde dönüp dolaşmaktan başka ne işi var?
گرد جو و گرد آب و بانگ آب ** همچو حاجی طایف کعبهی صواب
Hacının Kâbe’nin çevresini tavaf etmesi gibi o da ırmağın, suyun çevresinde dolanır, suyun sesini dinler durur!
همچنان مقصود من زین مثنوی ** ای ضیاء الحق حسامالدین توی
İşte ey halk ziyası Hüsameddin, o susuzun maksadı gibi benim de bu Mesnevi’den maksadım sensin.
مثنوی اندر فروع و در اصول ** جمله آن تست کردستی قبول 755
Mesnevi, ferileri bakımından da, asılları bakımından da tamamı ile senindir... onu sen kabul etmişsindir.
در قبول آرند شاهان نیک و بد ** چون قبول آرند نبود بیش رد
Padişahlar, iyiyi de kabul ederler, kötüyü de... Bir şeyi kabul ettiler mi artık reddetmezler.
چون نهالی کاشتی آبش بده ** چون گشادش دادهای بگشا گره
Mademki bir fidan diktin, onu sula... Mademki açtın düğümleme!
قصدم از الفاظ او راز توست ** قصدم از انشایش آواز توست
Mesnevi’deki sözlerden maksadım senin sırrın, onu şiir halinde söylemedeki muradım senin sesindir.
پیش من آوازت آواز خداست ** عاشق از معشوق حاشا که جداست
Bence sesin, Allah sesidir... Âşık, haşa; sevgilisinden ayrılmaz.
اتصالی بیتکیف بیقیاس ** هست ربالناس را با جان ناس 760
Nâsın caniyle nâsın rabbi arasında keyfiyetsiz, kıyasa sığmaz bir ulaşma, bir birlik vardır.
لیک گفتم ناس من نسناس نی ** ناس غیر جان جاناشناس نی
Fakat nâs dedim, nesnas değil... nas canın canı olan Allah’a aşina olanlardır, başkaları değil!
ناس مردم باشد و کو مردمی ** تو سر مردم ندیدستی دمی
Nâs dediğim adamdır, adam nerede? Sen adamların başını, görmedin, kuyruksun sen!
ما رمیت اذ رمیت خواندهای ** لیک جسمی در تجزی ماندهای
“Görünüşte o toprağı atan sen idin, hakikatte Allah idi” ayetini okumuşsun ama cisimden ibaretsin, cüz’ülerde kala kalmışsın!
ملک جسمت را چو بلقیس ای غبی ** ترک کن بهر سلیمان نبی
A ahmak, cisim ülkeni Belkıs gibi Süleyman Peygamber için terk et!
میکنم لا حول نه از گفت خویش ** بلک از وسواس آن اندیشه کیش 765
Lâhavle diyorum ama sözümden değil... O kötü düşüncelinin vesveselerinden lâhavle demekteyim!
کو خیالی میکند در گفت من ** در دل از وسواس و انکارات ظن
Çünkü o, benim sözlerime karşı hayallere düşmekte, gönlündeki vesveseler ve şüpheden doğan inkârlar yüzünden hayaller kurmaktadır.
میکنم لا حول یعنی چاره نیست ** چون ترا در دل بضدم گفتنیست
Lâhavle diyorum; yani çaresi yok... Çünkü senin gönlünde benim sözlerimin zıddı olan düşünceler ve sözler var!
چونک گفت من گرفتت در گلو ** من خمش کردم تو آن خود بگو
Sözlerim, boğazına tıkıldı kaldı, artık ben sustum... Hadi sen, sana lâyık olanı söyle bakalım!
آن یکی نایی خوش نی میزدست ** ناگهان از مقعدش بادی بجست
Güzel sesli bir neyzen ney çalarken ansızın aşağı tarafından bir yeldir çıktı!
نای را بر کون نهاد او که ز من ** گر تو بهتر میزنی بستان بزن 770
Neyzen neyi aşağı tarafına tutarak, hadi bakalım dedi... Benden iyi üfleyeceksen üfle!
ای مسلمان خود ادب اندر طلب ** نیست الا حمل از هر بیادب
Ey Müslüman, edep nedir diye arar sorarsan bil ki edep, ancak her edepsizin edepsizliğine sabır ve tahammül etmektir.
هر که را بینی شکایت میکند ** که فلان کس راست طبع و خوی بد
Kimi falan adamın huyu kötü, tabiatı fena diye şikâyet eder görürsen,
این شکایتگر بدان که بدخو است ** که مر آن بدخوی را او بدگو است
Bil ki bu şikâyetçinin huyu kötüdür; kötüdür ki o kötü huylunun kötülüğünü söylüyor!
زانک خوشخو آن بود کو در خمول ** باشد از بدخو و بدطبعان حمول
Çünkü iyi huylu, kötü huylulara, fena tabiatlılara tahammül eden, onların kötülüğünü söylemeyen kişidir.
لیک در شیخ آن گله ز آمر خداست ** نه پی خشم و ممارات و هواست 775
Fakat şeyh, birisinin kötülüğünü söylerse bu, Allah emriyledir, kızgınlığa, heva ve hevese uymadan değil!
آن شکایت نیست هست اصلاح جان ** چون شکایت کردن پیغامبران
Onun şikâyeti, şikâyet değildir, onu ıslahtır... O şikâyet, peygamberlerin şikâyetine benzer.
ناحمولی انبیا از امر دان ** ورنه حمالست بد را حلمشان
Peygamberlerin sabırsızlığı, bil ki Allah emriyledir... Yoksa onların hilmi, kötü şeylere tahammül eder.
طبع را کشتند در حمل بدی ** ناحمولی گر بود هست ایزدی
Onlar kötülüğe tahammül ede ede tabiatlarını öldürdüler... Artık onlardan bir tahammülsüzlük zuhur ederse kendilerinden değildir, Allah’tandır.
ای سلیمان در میان زاغ و باز ** حلم حق شو با همه مرغان بساز
Ey Süleyman, kuzgunla doğan arasında Allah hilmine bürün de bütün kuşlarla uzlaş!
ای دو صد بلقیس حلمت را زبون ** که اهد قومی انهم لا یعلمون 780
Ey hilmi, yüzlerce Belkıs’ı zebun eden, ey “Rabbim, kavmine sen doğru yolu göster, onlar bilmiyorlar” diyen!
تهدید فرستادن سلیمان علیهالسلام پیش بلقیس کی اصرار میندیش بر شرک و تاخیر مکن
Süleyman aleyhisselam’ın, Belkis’e şirkte ısrar etme, imana gelmeyi geciktirme diye tehdit ederek haber göndermesi
هین بیا بلقیس ورنه بد شود ** لشکرت خصمت شود مرتد شود
Belkıs, kendine gel, aklını başına topla... Yoksa fena olur. Askerin, sana düşman kesilir, senden döner!
پردهدار تو درت را بر کند ** جان تو با تو به جان خصمی کند
Perdecin, perdeni yırtar... Canın, canına düşmanlık eder!
جمله ذرات زمین و آسمان ** لشکر حقاند گاه امتحان
Yerdeki, gökteki zerrelerin hepsi, sınama çağında Allah askeridir.
باد را دیدی که با عادان چه کرد ** آب را دیدی که در طوفان چه کرد
Yerli gördün ya, Âd kavmine ne yaptı! Suyu gördün ya, tufanda neler etti!
آنچ بر فرعون زد آن بحر کین ** وآنچ با قارون نمودست این زمین 785
O kin denizi Firavuna ne işler açtı... Bu yeryüzü Karun’a ne işler gösterdi!
وآنچ آن بابیل با آن پیل کرد ** وآنچ پشه کلهی نمرود خورد
Ebabil kuşları, file neler etti... Sivrisinek, Nemrud’un başını nasıl yedi!
وآنک سنگ انداخت داودی بدست ** گشت شصد پاره و لشکر شکست
Davud, eliyle koca taşı kaldırıp atınca taş tam altı yüz parçaya bölündü, ordu da bozguna uğradı!
سنگ میبارید بر اعدای لوط ** تا که در آب سیه خوردند غوط
Lût’un düşmanlarına taş yağdı da nihayet kara su içinde dalga yutup boğuldular!
گر بگویم از جمادات جهان ** عاقلانه یاری پیغامبران
Âlemdeki cansız şeylerin akıllıca peygamberlere ettikleri yardımları söylemeye kalkışsam,
مثنوی چندان شود که چل شتر ** گر کشد عاجز شود از بار پر 790
Mesnevi o kadar büyük ki kırk deve bile âciz olur, çekemez!
دست بر کافر گواهی میدهد ** لشکر حق میشود سر مینهد
El, kâfirin aleyhine şahadette bulunur; Allah askeri olur, Allah’ın buyruğuna baş kor!
ای نموده ضد حق در فعل درس ** در میان لشکر اویی بترس
Ey işte, güçte Allah’ın zıddına ders gösteren, kork... Sen de Allah askerleri arasındasın.