-
زود عبدالمطلب دانست چیست ** دست بر سینه همیزد میگریست 985
- İşi anladı... eliyle göğsünü yumruklamaya, bağırıp ağlamaya koyuldu.
-
آمد از غم بر در کعبه بسوز ** کای خبیر از سر شب وز راز روز
- Derken yana yakıla Kâbe kapısına gelip dedi ki: “Ey gece sırlarını da, gündüzün gizlenen işleri de bilen Allah!
-
خویشتن را من نمیبینم فنی ** تا بود همراز تو همچون منی
- Kendimde bir hüner, bir marifet görmüyorum ki senin gibisiyle sırdaş olayım.
-
خویشتن را من نمیبینم هنر ** تا شوم مقبول این مسعود در
- Kendimde bir ehliyet görmüyorum ki bu kutlu kapıda makbule geçeyim.
-
یا سر و سجدهی مرا قدری بود ** یا باشکم دولتی خندان شود
- Ne başımda bir değer var, ne secdemde... Ne de ağlamamla bir devlet gülümser benim.
-
لیک در سیمای آن در یتیم ** دیدهام آثار لطفت ای کریم 990
- Ancak o eşi bulunmaz tek incinin yüzünde senin lütuf eserlerini görmüşüm ey kerem sahibi Allah’ım.
-
که نمیماند به ما گرچه ز ماست ** ما همه مسیم و احمد کیمیاست
- O bizden ama bize benzemiyor... Biz hep bakırız, Ahmet kimya!
-
آن عجایبها که من دیدم برو ** من ندیدم بر ولی و بر عدو
- Onda gördüğüm şaşılacak şeyleri ne bir dostta gördüm ben, ne bir düşmanda!
-
آنک فضل تو درین طفلیش داد ** کس نشان ندهد به صد ساله جهاد
- Bu çocuğa ihsan ettiğin faziletleri, birisi yüzyıl mücadelede bulunsa elde edemez”, nişanesini bile bulamaz.
-
چون یقین دیدم عنایتهای تو ** بر وی او دریست از دریای تو
- Senin ona olan inayetlerini iyice gördüm... Anladım ki o senin denizinin biricik incisi!
-
من هم او را می شفیع آرم به تو ** حال او ای حالدان با من بگو 995
- Ben de işte sana onu şefaatçi getirmedeyim... Onun yüzü suyu hürmetine ey herkesin halini bilen Allah, o ne haldedir; bana bildir!
-
از درون کعبه آمد بانگ زود ** که هماکنون رخ به تو خواهد نمود
- Kâbe içinden derhal bir ses geldi: “şimdi sana yüz gösterecek!
-
با دو صد اقبال او محظوظ ماست ** با دو صد طلب ملک محفوظ ماست
- O yüzlerce devletle bizden nasip almıştır... Yüzlerce bölük melek, onu korumadadır.
-
ظاهرش را شهرهی گیهان کنیم ** باطنش را از همه پنهان کنیم
- Onun zahirini, âleme meşhur edeceğiz... bâtınını da herkes den gizleyeceğiz!
-
زر کان بود آب و گل ما زرگریم ** که گهش خلخال و گه خاتم بریم
- Su ve toprak altın madeniydi; bizse kuyumcuyuz... Gâh onu halhal yaparız, gâh yüzük!
-
گه حمایلهای شمشیرش کنیم ** گاه بند گردن شیرش کنیم 1000
- Gâh kılıç bağı yaparız... Gâh aslanın boynuna tasma!
-
گه ترنج تخت بر سازیم ازو ** گاه تاج فرقهای ملکجو
- Gâh onu tahtı bezeyen turunç yaparız, gâh devlet isteyen padişahların başına taç ederiz!
-
عشقها داریم با این خاک ما ** زانک افتادست در قعدهی رضا
- Bu toprakla aşklarımız vardır bizim... Çünkü o rıza ka’desine oturmuştur.
-
گه چنین شاهی ازو پیدا کنیم ** گه هم او را پیش شه شیدا کنیم
- Gâh ondan böyle bir padişah çıkarırız... Gâh o padişahı da bir padişaha âşık ederiz!
-
صد هزاران عاشق و معشوق ازو ** در فغان و در نفیر و جست و جو
- O topraktan yüz binlerce âşık, yüz binlerce maşuk yaratırız... Hepsi de feryad-ü figandadır, arayıp taramadadır!
-
کار ما اینست بر کوری آن ** که به کار ما ندارد میل جان 1005
- Bizim işimize candan meyli olmayanın körlüğüne işimiz budur işte!
-
این فضیلت خاک را زان رو دهیم ** که نواله پیش بیبرگان نهیم
- Nevaleyi azıksızlar önüne koruz... İşte o yüzden toprağa bu faziletleri veririz biz.
-
زانک دارد خاک شکل اغبری ** وز درون دارد صفات انوری
- Çünkü toprak, tozlu ve kapkara görünür ama içinde nurlu sıfatlar vardır.
-
ظاهرش با باطنش گشته به جنگ ** باطنش چون گوهر و ظاهر چو سنگ
- Dış yüzü iç yüzüyle savaştadır... İç yüzü inci gibidir, dışı taşa benzer.
-
ظاهرش گوید که ما اینیم و بس ** باطنش گوید نکو بین پیش و پس
- Dışı, biz, ancak buyuz der... İçi, dikkat et, işin önüne, ardına iyi bak der!
-
ظاهرش منکر که باطن هیچ نیست ** باطنش گوید که بنماییم بیست 1010
- Dışı içimizde hiçbir şey yoktur diye inkârda da bulunur... İçi hele dur da sana hakikatimizi gösterelim der.
-
ظاهرش با باطنش در چالشاند ** لاجرم زین صبر نصرت میکشند
- Dışıyla içi savaştadır... Ve içi, dışına sabrettiğinden Allah yardımına nail olur.
-
زین ترشرو خاک صورتها کنیم ** خندهی پنهانش را پیدا کنیم
- İşte biz bu ekşi suratlı topraktan suretler düzer onun gizli gülümsemesini meydana çıkarırız.
-
زانک ظاهر خاک اندوه و بکاست ** در درونش صد هزاران خندههاست
- Çünkü toprağın dışı kederden, ağlayıştan ibarettir ama içinde yüz binlerce gülüşler vardır.
-
کاشف السریم و کار ما همین ** کین نهانها را بر آریم از کمین
- Biz sırları açığa vururuz... İşimiz budur bizim! Bu gizli şeyleri pusudan çıkarır dururuz!
-
گرچه دزد از منکری تن میزند ** شحنه آن از عصر پیدا میکند 1015
- Hırsız inkârdan gelir, susar bir şey söylemez ama sahne onu sıkıştırır, hırsızlığını meydana çıkarır!
-
فضلها دزدیدهاند این خاکها ** تا مقر آریمشان از ابتلا
- Bu topraklarda da nice nimetler çalmıştır... Onu belâlara uğratır, ikrar ettirir.
-
بس عجب فرزند کو را بوده است ** لیک احمد بر همه افزوده است
- Onun nice şaşılacak çocukları var... Fakat Ahmet hepsinden üstün!
-
شد زمین و آسمان خندان و شاد ** کین چنین شاهی ز ما دو جفت زاد
- Yerle gök, bizim gibi iki çiftten böyle bir tek padişah doğdu diye gülmekte, sevinip neşelenmektedir.
-
میشکافد آسمان از شادیش ** خاک چون سوسن شده ز آزادیش
- Gökyüzü neşesinden yarılmada... Yeryüzü, azadeliğinden süsene dönmektedir!
-
ظاهرت با باطنت ای خاک خوش ** چونک در جنگاند و اندر کشمکش 1020
- Ey güzel toprak, mademki dış yüzün iç yüzünle savaşta, çekişte...
-
هر که با خود بهر حق باشد به جنگ ** تا شود معنیش خصم بو و رنگ
- Kim kendisiyle savaşa girişirse nihayet hakikati, bulur, rengin, kokunun ( görünüşün ) düşmanı olur.
-
ظلمتش با نور او شد در قتال ** آفتاب جانش را نبود زوال
- Karanlığı nuruyla muharebeye girişenin can güneşine zeval yoktur.
-
هر که کوشد بهر ما در امتحان ** پشت زیر پایش آرد آسمان
- Bizim için sınamalara giren, bizim için çalışan kişinin ayağına gök bile sırt verir!
-
ظاهرت از تیرگی افغان کنان ** باطن تو گلستان در گلستان
- Zahirin karanlıklardan feryat etmede ama içyüzün gül bahçesi içinde için de gül bahçesi!
-
قاصد او چون صوفیان روترش ** تا نیامیزند با هر نورکش 1025
- O, ekşi suratlı sofiler gibi nur söndüren kişilerle karışıp uzlaşmamak niyetinde.
-
عارفان روترش چون خارپشت ** عیش پنهان کرده در خار درشت
- Ekşi suratlı arifler, kirpiye benzerler... Sert dikenlerin dibinde gizlice zevki safâdadır onlar.
-
باغ پنهان گرد باغ آن خار فاش ** کای عدوی دزد زین در دور باش
- Bahçe gizlidir de bahçenin çevresindeki diken meydanda... Yani ey düşman hırsız, bu kapıdan uzaklaş derler!
-
خارپشتا خار حارس کردهای ** سر چو صوفی در گریبان بردهای
- Ey kirpi, kendine dikeni bekçi yapmışsın... Başını, sofiler gibi içine çekmişsin.
-
تا کسی دوچار دانگ عیش تو ** کم شود زین گلرخان خارخو
- İstiyorsun ki şu gül yüzlü, fakat diken huylu kişilerden hiç kimse, senin azıcık bir zevkine bile ilişmesin!
-
طفل تو گرچه که کودکخو بدست ** هر دو عالم خود طفیل او بدست 1030
- Senin çocuğun, çocuk huylu ama iki âlem de onun yavrucağı... Onun için yaratılmış!
-
ما جهانی را بدو زنده کنیم ** چرخ را در خدمتش بنده کنیم
- Biz, âlemi onunla diriltir, feleği onun hizmetine kul, köle ederiz!
-
گفت عبدالمطلب کین دم کجاست ** ای علیم السر نشان ده راه راست
- Abdülmuttalip “şimdi nerede ey gizlileri bilen, bana ona varacak doğru yolu göster” dedi.
-
نشان خواستن عبدالمطلب از موضع محمد علیهالسلام کی کجاش یابم و جواب آمدن از اندرون کعبه و نشان یافتن
- Abdülmuttalib’in, Muhammed aleyhisselâm nerede onu bildir de bulayım diye niyaz etmesi, Kâbe içinden ses gelip yerinin bildirilmesi
-
از درون کعبه آوازش رسید ** گفت ای جوینده آن طفل رشید
- Kâbe içinden Abdülmuttalib’e ses geldi: “Ey o aklı başında olan çocuğu arayan,
-
در فلان وادیست زیر آن درخت ** پس روان شد زود پیر نیکبخت
- Filan vadide, falan ağacın altında!” O iyi bahtlı, bu sesi duyunca hemen yürüdü.