این عدم را چون نشاند اندر نظر ** چون نهان کرد آن حقیقت از بصر 1035
Bu yoku nasıl da gözümüzün önüne dikti? O hakikat, gözden nasıl oldu da gizlendi?
آفرین ای اوستاد سحرباف ** که نمودی معرضان را درد صاف
Aferin ey büyüler yapan üstat! Senden çekinenlere tortulu suyu saf gösterdin!
ساحران مهتاب پیمایند زود ** پیش بازرگان و زر گیرند سود
Büyücüler pazardakilerin gözleri önünde ay ışığını ölçüp biçerler de para alırlar, kar ederler.
سیم بربایند زین گون پیچ پیچ ** سیم از کف رفته و کرباس هیچ
Bu ölçüp biçmeyle para kazanırlar. Halbuki alıcının elinden para da çıkar, kumaşı da kaybeder.
این جهان جادوست ما آن تاجریم ** که ازو مهتاب پیموده خریم
Bu alemde büyücüdür. Biz, onda ticaret ediyoruz, ondan ölçülüp biçilen ay ışığını alıyoruz.
گز کند کرباس پانصد گز شتاب ** ساحرانه او ز نور ماهتاب 1040
O, büyücü gibi acele,acele beş yüz arşın ay ışığı ölçer.
چون ستد او سیم عمرت ای رهی ** سیم شد کرباس نی کیسه تهی
Fakat ey tutsak, ömrünün parasını aldın mıydı paradan da olursun, eline kumaş da geçmez, kesen de bomboş kalır.
قل اعوذت خواند باید کای احد ** هین ز نفاثات افغان وز عقد
Sana “kul eüzü” yü okumak, ey tek Tanrı, lütfet, beni bu üfürüklerden koru, feryat bu düğümlerden!
میدمند اندر گره آن ساحرات ** الغیاث المستغاث از برد و مات
O büyücü karılar düğümlere üfürürler. Onların şerrinden sana sığınırım ey imdada yetişen Tanrı, medet demek gerekir.
لیک بر خوان از زبان فعل نیز ** که زبان قول سستست ای عزیز
Fakat azizim, bunu işinin, gücünün diliyle de okumalısın. Söz dili gevşektir.
در زمانه مر ترا سه همرهاند ** آن یکی وافی و این دو غدرمند 1045
Zamanede sana üç yoldaş vardır. Biri vefakardır ikisi gaddar.
آن یکی یاران و دیگر رخت و مال ** وآن سوم وافیست و آن حسن الفعال
Biri dostlarındır, öbürü malın mülkün. Üçüncüsüyse iyi işlerdir ve bu vefalıdır.
مال ناید با تو بیرون از قصور ** یار آید لیک آید تا به گور
Mal seninle beraber gelmez, evden dışarı bile çıkmaz. Dost gelir, gelir ama mezar başına kadar.
چون ترا روز اجل آید به پیش ** یار گوید از زبان حال خویش
Ölüm günüde dost, sana hal diliyle der ki:
تا بدینجا بیش همره نیستم ** بر سر گورت زمانی بیستم
Sana buraya kadar yoldaşım, bundan öteye gidemem. Mezarının başında bir zamancağız dururum.
فعل تو وافیست زو کن ملتحد ** که در آید با تو در قعر لحد 1050
Fakat yaptığın işler vefakardır; onlara sarıl ki onlar; mezarın içine kadar seninle gelirler.
در تفسیر قول مصطفی علیهالسلام لا بد من قرین یدفن معک و هو حی و تدفن معه و انت میت ان کان کریما اکرمک و ان کان لیما اسلمک و ذلک القرین عملک فاصلحه ما استطعت صدق رسولالله
Mustafa aleyhisselam’ın “Sana, seninle beraber mezara gömülecek bir eş, bir arkadaş lazım. Sen, onunla gömülürsün, sen ölüsün ama o diridir. İyi ise sana iyilikte bulunur, kötüyse senden kurtuluşu giderir.Bu eş, bu arkadaş, senin yaptığın işlerdir. Elinden geldiği kadar işlerini iyileştir, iyi amelde bulun” hadisinin tefsiri. Tanrı elçisi doğru demiştir.
پس پیمبر گفت بهر این طریق ** باوفاتر از عمل نبود رفیق
Peygamber dedi ki: Bu yol için amelden daha vefalı bir arkadaş, bir yoldaş yoktur.
گر بود نیکو ابد یارت شود ** ور بود بد در لحد مارت شود
Amelin, iyiyse sana ebediyen dost olur. Kötüyse mezarında yılan kesilir.
این عمل وین کسب در راه سداد ** کی توان کرد ای پدر بیاوستاد
Babam, doğruluk yolundaki bu amel, bu kazanç, nasıl olur da üstatsız elde edilebilir?
دونترین کسبی که در عالم رود ** هیچ بیارشاد استادی بود
Alemde en aşağılık sanat bile hiç üstatsız elde edilebilir mi?
اولش علمست آنگاهی عمل ** تا دهد بر بعد مهلت یا اجل 1055
Her sanatın önü bilgidir, ondan sonra amel gelir. Bu suretle de amel, bir müddet mühletten, yahut ecelden sonra gayda verir.
استعینوا فیالحرف یا ذا النهی ** من کریم صالح من اهلها
Ey akıl sahibi, sanata çalış, fakat o sanatı, ehil olan kerem sahibi ve temiz bir kişiden öğren.
اطلب الدر اخی وسط الصدف ** واطلب الفن من ارباب الحرف
Kardeş, inciyi sedefin içinde ara, sanatı da sanat ehlinden iste.
ان رایتم ناصحین انصفوا ** بادروا التعلیم لا تستنکفوا
Öğütçüleri gördünüz mü insaf edin de onlardan öğrenmeye çalışın, çekinmeyin.
در دباغی گر خلق پوشید مرد ** خواجگی خواجه را آن کم نکرد
Bir adam tabak olsa da tabaklık sanatını yaparken kirli bir hırka giyse bu hırka, onun zenginliğini ululuğunu azaltmaz ki.
وقت دم آهنگر ار پوشید دلق ** احتشام او نشد کم پیش خلق 1060
Demirci, demir döverken yırtık pırtık bir elbiseye bürünse halk yanında itibarı eksilmez ki.
پس لباس کبر بیرون کن ز تن ** ملبس ذل پوش در آموختن
Şu halde kibir elbisesini bedeninden çıkar. Bir şey belleyip öğrenme hususunda aşağılık bir elbiseye bürün.
علم آموزی طریقش قولی است ** حرفت آموزی طریقش فعلی است
Bilgi sahibi olmanın yolu sözledir. Sanat bellemenin yolu işle.
فقر خواهی آن به صحبت قایمست ** نه زبانت کار میآید نه دست
Yokluk istiyorsan o, konuşup görüşmeyle kaimdir. Bu hususta ne dilin işe yarar ne elin.
دانش آن را ستاند جان ز جان ** نه ز راه دفتر و نه از زبان
Can yokluk bilgisini bir candan beller. Bu bilgi ne defterden bellenir, ne dilden!
در دل سالک اگر هست آن رموز ** رمزدانی نیست سالک را هنوز 1065
O rumuz, yolcunun gönlünde varsa, ben de remizler bilirim derse yolcu, henüz remizleri bilmiyor demektir.
تا دلش را شرح آن سازد ضیا ** پس الم نشرح بفرماید خدا
Yolcunun gönlü açılır,nurlanırsa o vakit Tanrı, “senin göğsünü açmadık mı? Seni ferahlandırmadık mı?” buyurur.
که درون سینه شرحت دادهایم ** شرح اندر سینهات بنهادهایم
Senin içini açtık göğsünü ferahlattık.
تو هنوز از خارج آن را طالبی ** محلبی از دیگران چون حالبی
Sense hala onu dışarıdan istemektesin. Süt sağılan yer, sensin de sen, başkalarının süt sağmasını bekliyorsun.
چشمهی شیرست در تو بیکنار ** تو چرا میشیر جویی از تغار
Sende kıyısı bucağı olmayan bir süt kaynağı var. Sen neden tulumda süt arasın?
منفذی داری به بحر ای آبگیر ** ننگ دار از آب جستن از غدیر 1070
A su çeken, denize bir deliğin, bir yolun var senin. utan kuyudan su çekmeye!
که الم نشرح نه شرحت هست باز ** چون شدی تو شرحجو و کدیهساز
“Elem neşrah” ayetinde bildirildiği gibi senin göğsün şerh edilmedi mi ki? Öyleyse neden sıkılır, neden yine şerh istersin ki?
در نگر در شرح دل در اندرون ** تا نیاید طعنهی لا تبصرون
İçinde gönlünün ferahlanmasına, şerh edilmesine bak ki “Onlar, kendilerinde olan Tanrı delillerini görmezler” ayetindeki kınamaya uğramayasın.
تفسیر و هو معکم
”O sizinle beraberdir” ayetinin tefsiri
یک سپد پر نان ترا بیفرق سر ** تو همی خواهی لب نان در به در
Başının üstünde bir sepet dolusu ekmek var da sen hala şuraya buraya koşup duruyor, ekmek istiyorsun.
در سر خود پیچ هل خیرهسری ** رو در دل زن چرا بر هر دری
Şaşkın mısın ne? Kendi başına dolan. Neden her kapıyı dövüp durursun? Yürü, gönül kapısını döv!
تا بزانویی میان آبجو ** غافل از خود زین و آن تو آب جو 1075
Dizine kadar dereye girmişsimde kendinden gafilsin, şundan bundan su isteyip durursun.
پیش آب و پس هم آب با مدد ** چشمها را پیش سد و خلف سد
Önünde de sana yardım edecek su var, ardında da. Fakat kaynaklara ulaşman için önünde de set var, ardında da.
اسپ زیر ران و فارس اسپجو ** چیست این گفت اسپ لیکن اسپ کو
Ata binmişsin, at oyluğunun altında, fakat süvari at arıyor. Bu nedir? dense at, fakat nerede? Diyor.
هی نه اسپست این به زیر تو پدید ** گفت آری لیک خود اسپی که دید
Hey gidi hey! Bu altındaki at nedir? dedin mi evet diyor, at ama o atı kim gördü acaba?
مست آب و پیش روی اوست آن ** اندر آب و بیخبر ز آب روان
Suyun sarhoşu su da gözünün önünde. Kendisi su içinde, fakat akar sudan haberi bile yok.
چون گهر در بحر گوید بحر کو ** وآن خیال چون صدف دیوار او 1080
İnci gibi hani. İnci de deniz içinde deniz nerede? Der. Sedef gibi olan hayal onun duvarı.
گفتن آن کو حجابش میشود ** ابر تاب آفتابش میشود
Nerede demesi kendisine hicap olmakta, güneşin ziyasını kaplayan bir bulut kesilmede.
بند چشم اوست هم چشم بدش ** عین رفع سد او گشته سدش
Kendi kötü gözü, gözüne perde olmada. Ben seddimi kaldırdım demesi, kendisine set kesilmede.
بند گوش او شده هم هوش او ** هوش با حق دار ای مدهوش او
Aklı kulağına bağ olmada. Ey Tanrı şaşkını, aklını Tanrı’ya ver.
در تفسیر قول مصطفی علیهالسلام من جعل الهموم هما واحدا کفاه الله سائر همومه و من تفرقت به الهموم لا یبالی الله فی ای واد اهلکه
Mustafa aleyhisselam’ın “Bütün dertlerini bir dert yapanı, Tanrı başka dertlerden kurtarır. Fakat dertlerini dağıtan, birçok şeylere dertlenen kişiyi, hangi vadide helak olacaksa Tanrı kayırmaz”hadisinin tefsiri
هوش را توزیع کردی بر جهات ** مینیرزد ترهای آن ترهات
Aklını bir çok yerlere dağıttın. Halbuki o saçma sapan uğraşman, o beyhude mırıldanman, bir tereye bile değmez.