من چه میبستم خیال و آن چه بود ** درک سستم سست نقشی مینمود
Ne hayaller kuruyordum, halbuki ne umuyordum ne çıktı? Ters anlayışım, meğer bana ters ve yanlış suretler gösteriyormuş.
طفل راه را فکرت مردان کجاست ** کو خیال او و کو تحقیق راست
Yolda emekleyen çocukta erlerin düşüncesi nerede? Nerede onun hayali? Nerede dosdoğru hakikat?
فکر طفلان دایه باشد یا که شیر ** یا مویز و جوز یا گریه و نفیر
Çocukların düşünceleri ya dadıdır, ya süt. Ya kuru üzümdür, cevizdir yahut da bağırıp ağlama.
آن مقلد هست چون طفل علیل ** گر چه دارد بحث باریک و دلیل
O mukallit de illetli bir çocuğa benzer. İnce bahislere girişir, deliller getirir ama aldırma.
آن تعمق در دلیل و در شکال ** از بصیرت میکند او را گسیل 1290
Delil bulmada ki, müşkül işleri halletmedeki o derinleşme, onu basiretten alır.
مایهای کو سرمهی سر ویست ** برد و در اشکال گفتن کار بست
Sırrının sürmesi olan hakikati bırakmıştır da müşkül şeyleri söylemeye girişmiştir.
ای مقلد از بخارا باز گرد ** رو به خواری تا شوی تو شیرمرد
Ey mukallit, Buhara’dan dön de horluğa doğru yürü, ancak bu suretle aslan bir er olabilirsin.
تا بخارای دگر بینی درون ** صفدران در محفلش لا یفقهون
Nihayette kendi içinde başka bir Buhara görürsün ki saflar yaran erler bile onun meclisinde kendilerinden geçmiş, bir şey anlamaz bir hale girmişlerdir.
پیک اگر چه در زمین چابکتگیست ** چون به دریا رفت بسکسته رگیست
Çavuş, gerçi yeryüzünde pek çevik pek çabuk gider. Gider ama denize varınca damarı kopar.
او حملناهم بود فیالبر و بس ** آنک محمولست در بحر اوست کس 1295
O, ancak karada “Onları yüklendik” sırrına mazhardır. Asıl adam, yükleri denizde yüklenendir.
بخشش بسیار دارد شه بدو ** ای شده در وهم و تصویری گرو
Koş ey vehme, surete kapılmış adam, padişahında bir çok ihsan ve lütufları vardır.
آن مرید ساده از تقلید نیز ** گریهای میکرد وفق آن عزیز
O saf ve bön mürit de, o azize uydu da taklitle ağlamaya koyuldu.
او مقلدوار همچون مرد کر ** گریه میدید و ز موجب بیخبر
O mukallit de sağır adam gibi ağlayanı gördü, sebebinden haberi olmaksızın ağlamaya başladı.
چون بسی بگریست خدمت کرد و رفت ** از پیش آمد مرید خاص تفت
Bir hayli ağlayıp, tapı kılarak dışarı çıkınca başka bir hararetli ve has mürit, ardına düşüp ona yetişti.
گفت ای گریان چو ابر بیخبر ** بر وفاق گریهی شیخ نظر 1300
Dedi ki: Ey bulut gibi habersiz ağlayan, bakışı ile adamı adam eden şeyhin ağlamasına uyup hiçbir şeyden haberi olmaksızın ağlamaya koyulan!
الله الله الله ای وافی مرید ** گر چه درتقلید هستی مستفید
Ey vefalı mürit, Tanrı hakkı için, Tanrı hakkı için kendine gel. Gerçi taklitten de faydalanırsın ama,
تا نگویی دیدم آن شه میگریست ** من چو او بگریستم که آن منکریست
O padişahı ağlıyor gördüm de ben de onun gibi ağladım demek şartı ile. Çünkü bu söz münkirliktir.
گریهی پر جهل و پر تقلید و ظن ** نیست همچون گریهی آن متمن
Bilgisizlik taklit ve zan ile dolu olan ağlayış, o inanılan kişinin ağlayışına benzemez.
تو قیاس گریه بر گریه مساز ** هست زین گریه بدان راه دراز
Sen bu ağlayışı o ağlayışa kıyas etme. Bu ağlayıştan o ağlayışa uzun bir yol var.
هست آن از بعد سیساله جهاد ** عقل آنجا هیچ نتواند فتاد 1305
O ağlayış, tam otuz yıl savaştan sonra elde edilir. Akıl, o makama yaramaz.
هست زان سوی خرد صد مرحله ** عقل را واقف مدان زان قافله
Akılla o makam arasında yüz konak var. Akıl, o durağı bilemez bilir sanma.
گریهی او نه از غمست و نه از فرح ** روح داند گریهی عین الملح
Onun ağlayışı, ne gamdandır, ne ferahtan. Güzelliğin ta kendisi olan ağlayışı ruh bilir.
گریهی او خندهی او آن سریست ** زانچ وهم عقل باشد آن بریست
Onun ağlayışı da o yandandır, gülüşü de. Aklın vehmettiği şeylerden dışarıdır o.
آب دیدهی او چو دیدهی او بود ** دیدهی نادیده دیده کی شود
Onun gözyaşı, gözüne benzer. Görmeyen göz nasıl olur da gören göze benzer.
آنچ او بیند نتان کردن مساس ** نه از قیاس عقل و نه از راه حواس 1310
Onun gördüğünü ellemeye imkan yoktur, ne akıl kıyası ile bilinir, ne duygu yolu ile!
شب گریزد چونک نور آید ز دور ** پس چه داند ظلمت شب حال نور
Gece, ta uzaktan nuru gördü mü kaçar. Şu halde gece karanlığı, nurun halini nasıl bilir?
پشه بگریزد ز باد با دها ** پس چه داند پشه ذوق بادها
Sinek, rüzgardan kaçar. Artık nasıl olur da rüzgarların zevkini tadabilir?
چون قدیم آید حدث گردد عبث ** پس کجا داند قدیمی را حدث
Önü olmayan geldi mi sonradan olan, abes olur. Şu halde önü olmayan, sonradan olanı nereden bilecek?
بر حدث چون زد قدم دنگش کند ** چونک کردش نیست همرنگش کند
Önü olmayan sonradan olan şeye aksetti mi onu hayran eder. Onu yok etti mi de kendi rengine boyar.
گر بخواهی تو بیایی صد نظیر ** لیک من پروا ندارم ای فقیر 1315
Dilersen yüzlerce benzerini bulabilirsin. Fakat benim için lüzum yok o yoksul:
این الم و حم این حروف ** چون عصای موسی آمد در وقوف
Bu “Elif lâm mim ve Hâ mim” bu harfler tıpkı Musa’nın asasına benzer.
حرفها ماند بدین حرف از برون ** لیک باشد در صفات این زبون
Harfler de görünüşte bu harflere benzerler. Fakat bunların vasıflarından değillerdir.
هر که گیرد او عصایی ز امتحان ** کی بود چون آن عصا وقت بیان
Sınama sözünden eline bir sopa alan kişinin sopası, bir iş başarma da hiç Musa’nın sopasına döner mi?
عیسویست این دم نه هر باد و دمی ** که برآید از فرح یا از غمی
Bu nefes, İsa’nın nefesidir, öyle her yelden, her üfürükten meydana gelme nefes değil ki ferahtan, yahut gamdan meydana gelsin.
این الم است و حم ای پدر ** آمدست از حضرت مولی البشر 1320
Babacığım, bu “Elif lâm mim ve Hâ mim” insanların sahibi Tanrı’dan gelmiştir.
هر الف لامی چه میماند بدین ** گر تو جان داری بدین چشمش مبین
Her elif lâm buna nereden benzeyecek? Canın varsa bunlara o gözle bakma.
گر چه ترکیبش حروفست ای همام ** میبماند هم به ترکیب عوام
Gerçi harflerden meydana gelmiştir, hatta halkın harflerden meydana gelen sözlerine de benzer.
هست ترکیب محمد لحم و پوست ** گرچه در ترکیب هر تن جنس اوست
Muhammet de etten deriden meydana gelmiştir, bu hususta her beden, onun cinsindendir.
گوشت دارد پوست دارد استخوان ** هیچ این ترکیب را باشد همان
Eti vardır, derisi vardır, kemiği vardır. Fakat hiç bu bedenlere benzer mi?
که اندر آن ترکیب آمد معجزات ** که همه ترکیبها گشتند مات 1325
O terkip de öyle mucizeler meydana geldi ki bütün terkipler mat oldular.
همچنان ترکیب حم کتاب ** هست بس بالا و دیگرها نشیب
Kuran’daki “Hâ mim” terkibi de böyledir. Pek yücedir o,öbür terkiplerse pek aşağıda.
زانک زین ترکیب آید زندگی ** همچو نفخ صور در درماندگی
Çünkü bu terkipten hayat meydana gelir, aciz halinde sür üfürülmüş gibi her şey dirilir.
اژدها گردد شکافد بحر را ** چون عصا حم از داد خدا
“Hâ mim” Tanrı lütfu ile Musa’nın asası gibi ejderha olur, denizler yarar.
ظاهرش ماند به ظاهرها ولیک ** قرص نان از قرص مه دورست نیک
Görünüşü başka sözlerin, terkiplerin görünüşüne benzer ama değirmi ekmek, ay değirmisinden çok uzaktır.
گریهی او خندهی او نطق او ** نیست از وی هست محض خلق هو 1330
Onun ağlayışı da kendinden değildir, gülüşü de, sözü de. Bütün bunlar, ancak Tanrı’nın huyudur.
Fakat ahmaklar, görünüşe sarıldıklarından o ince şeyler, onlardan adam akıllı gizli kalmıştır.
لاجرم محجوب گشتند از غرض ** که دقیقه فوت شد در معترض
Hasılı maksada erişememişler, perde altında kalmışlar, itirazları yüzünden de o ince şey fevt olup gitmiştir.
داستان آن کنیزک کی با خر خاتون شهوت میراند و او را چون بز و خرس آموخته بود شهوت راندن آدمیانه و کدویی در قضیب خر میکرد تا از اندازه نگذرد خاتون بر آن وقوف یافت لکن دقیقهی کدو را ندید کنیزک را ببهانه براه کرد جای دور و با خر جمع شد بیکدو و هلاک شد بفضیحت کنیزک بیگاه باز آمد و نوحه کرد که ای جانم و ای چشم روشنم کیر دیدی کدو ندیدی ذکر دیدی آن دگر ندیدی کل ناقص ملعون یعنی کل نظر و فهم ناقص ملعون و اگر نه ناقصان ظاهر جسم مرحوماند ملعون نهاند بر خوان لیس علی الاعمی حرج نفی حرج کرد و نفی لعنت و نفی عتاب و غضب
Keçiye mum iskemlesinde oynamak ve ayıya türlü türlü oyunlar bellettikleri gibi bir halayık da hanımın eşeğine insana yaklaşmayı öğretmişti, onunla nefsini körledi. Yalnız, eşek ileri gitmesin diye yakınlaşacağı vakit eşeğin aletine bir kabak geçirirdi. Kadın, bu hali gördü, fakat kabağa dikkat etmedi. Halayığı, bir bahane ile uzak bir yere yolladı,ahıra girip eşeği kendisine yakınlaştırdı ve rezaletle ölüp gitti. Halayık, ansızın gelip görünce “A benim canım, a benim gözümün nuru,aleti gördün, kabağı niye görmedin. Maslahatı gördün, öbürünü niye görmedin?” diye feryada başladı. “Her noksanı olan Melundur. Yani her noksanı olan bakış ve anlayış melundur. Maksat, bu olmasaydı zahir gözü nakış olanlara, yani körlerle şaşılara acınmazdı. Halbuki onlara acınır, lanet edilmez. “Köre zahmet ve teklif yoktur” ayetini okusana. Bu ayet, körden teklifi de gidermiştir, laneti de kaldırmıştır, azarlamayı da, öfkelenmeyi de.
یک کنیزک یک خری بر خود فکند ** از وفور شهوت و فرط گزند
Bir halayık şehvetin çokluğundan, hırsının fazlalığından bir eşeği kendisine alıştırmıştı.
آن خر نر را بگان خو کرده بود ** خر جماع آدمی پی برده بود
O eşek, kendisine yakınlaşmayı adet edinmiş, insana yakın olmayı öğrenmişti.
یک کدویی بود حیلتسازه را ** در نرش کردی پی اندازه را 1335
O hilebaz halayığın bir kabağı vardı. Eşek kendisine ölçülü yaklaşsın diye kabağı, eşeğin aletine takardı.