چون خدا خواهد که مردی بفسرد ** سردی از صد پوستین هم بگذرد 1705
Fakat Tanrı, bir adamı dondurmayı murat ederse soğuk, yüz tane kürk giyse yüzünden de tesir eder.
در وجودش لرزهای بنهد که آن ** نه به جامه به شود نه از آشیان
Bedeni öyle bir titremeye baslar ki, ne elbiseyle ısınır ne evle.
چون قضا آید طبیب ابله شود ** وان دوا در نفع هم گمره شود
Kaza ve kader geldi mi doktor aptallaşır. O ilaç da fayda verme hususunda yolunu şaşırır.
کی شود محجوب ادراک بصیر ** زین سببهای حجاب گولگیر
Ahmakları avlayan bu sebepler, nasıl olur da can gözü açık olanın anlayışına perde olur?
اصل بیند دیده چون اکمل بود ** فرع بیند چونک مرد احول بود
Göz sağlam oldu mu aslı görür. Fakat insan şaşı olursa aslı değil de fer’i görür” dedi.
جواب آمدن کی آنک نظر او بر اسباب و مرض و زخم تیغ نیاید بر کار تو عزرائیل هم نیاید کی تو هم سببی اگر چه مخفیتری از آن سببها و بود کی بر آن رنجور مخفی نباشد کی و هو اقرب الیه منکم و لکن لا تبصرون
Tanrıdan, Ey Azrail, sebepleri, hastalıkları, kılıç yarasını görmeyen, senin yaptığın işi de görmez. O sebeplerden daha gizlisin ama sen de sebepsin. Hatta o hastaya "Tanrı, ona sizden yakındır ama siz görmezsiniz" sırrı bile gizli kalmaz.
گفت یزدان آنک باشد اصل دان ** پس ترا کی بیند او اندر میان 1710
Tanrı dedi ki: Aslı bilen kişi, nasıl olur da arada seni görür?
گرچه خویش را عامه پنهان کردهای ** پیش روشندیدگان هم پردهای
Kendini halktan gizledin ama sırları apaydın görenlerce sen de bir perdesin.
وانک ایشان را شکر باشد اجل ** چون نظرشان مست باشد در دول
Onlara ecel, şeker gibi tatlı gelirken Artık gözleri dünya devlet ve ikbaline sarhoş olur mu?
تلخ نبود پیش ایشان مرگ تن ** چون روند از چاه و زندان در چمن
Onlarca bedene ait olan ölüm, acı değildir. Çünkü onlar, kuyudan, zindandan çayırlığa, çimenliğe gidiyorlar.
وا رهیدند از جهان پیچپیچ ** کس نگرید بر فوات هیچ هیچ
Bu ıstıraplarla dolu alemden kurtuluyorlar. İnsan bir hiçin kayboluşuna ağlar mı?
برج زندان را شکست ارکانیی ** هیچ ازو رنجد دل زندانیی 1715
Padişaha mensup birisi zindanın burcunu yıksa zindandakinin gönlü, ona incinir mi?
کای دریغ این سنگ مرمر را شکست ** تا روان و جان ما از حبس رست
Yazık, şu mermer taşı kırdı da canımızı, ruhumuzu hapisten kurtardı.
آن رخام خوب و آن سنگ شریف ** برج زندان را بهی بود و الیف
O güzelim mermer, o yüce taş, zindanın burcuna ne yakışıyordu, ne de güzel uymuştu.
چون شکستش تا که زندانی برست ** دست او در جرم این باید شکست
Nasıl oldu da kırdı, beni de hapisten kurtardı? Bu suça karşılık elini kırmalı onun der mi?
هیچ زندانی نگوید این فشار ** جز کسی کز حبس آرندش به دار
Hapisten çıkarılıp dar ağacına götürülen kişiden başka hiçbir mahpus böyle saçma bir söz söylemez.
تلخ کی باشد کسی را کش برند ** از میان زهر ماران سوی قند 1720
Birisine, yılan zehrinden kurtarıp şeker verseler bu hal, o adama hiç acı gelir mi?
جان مجرد گشته از غوغای تن ** میپرد با پر دل بیپای تن
Can beden kavgasından kurtulur. Beden ayağı olmaksızın gönül kanadıyla uçmaya başlar.
همچو زندانی چه که اندر شبان ** خسپد و بیند به خواب او گلستان
Hani zindanın kuyusuna hapsedilen adamın uyuyup rüyasında gül bahçesini görmesi gibi.
گوید ای یزدان مرا در تن مبر ** تا درین گلشن کنم من کر و فر
Bu adam der ki: Tanrım, beni bedene döndürme de su gül bahçesinde bir salınıp gezineyim.
گویدش یزدان دعا شد مستجاب ** وا مرو والله اعلم بالصواب
Tanrı da duan kabul edildi, dönme der. Doğrusunu Tanrı daha iyi bilir ya.
این چنین خوابی ببین چون خوش بود ** مرگ نادیده به جنت در رود 1725
Bu çeşit rüya bir bak ne hoştur. Adam, ölümünü görmeden cennete gitmede.
هیچ او حسرت خورد بر انتباه ** بر تن با سلسله در قعر چاه
Artık hiç o adam, uyanmaya hasret çeker, kuyunun dibinde zincirlere, bukağılara vurulmuş olarak yaşamayı arzular mı?
مومنی آخر در آ در صف رزم ** که ترا بر آسمان بودست بزم
İnanmışsan artık savaş safına gel ki senin meclisin gökyüzündedir.
بر امید راه بالا کن قیام ** همچو شمعی پیش محراب ای غلام
Yüzlerce ulaşma ümidiyle kalk, ey kul, mihrap önündeki mum gibi dinel.
اشک میبار و همیسوز از طلب ** همچو شمع سر بریده جمله شب
Başı kesilmiş mum gibi bütün gece arayıp isteme yüzünden ağla, gözyaşları dök, yan dur.
لب فرو بند از طعام و از شراب ** سوی خوان آسمانی کن شتاب 1730
Yemekten, içmekten ağzını yum, gök sofrasına koş.
دم به دم بر آسمان میدار امید ** در هوای آسمان رقصان چو بید
Her an ümidini gökyüzüne bağla. Gökyüzü havası ile söğüt gibi titre.
دم به دم از آسمان میآیدت ** آب و آتش رزق میافزایدت
Sana anbean gökten su ve ateş gelip durmada. Rızkını arttırmadadır.
گر ترا آنجا برد نبود عجب ** منگر اندر عجز و بنگر در طلب
Seni de oraya götürürse şaşma. Aczine bakma isteğine bak.
کین طلب در تو گروگان خداست ** زانک هر طالب به مطلوبی سزاست
Çünkü bu istek, sende Tanrının bir emanetidir. Her isteyen kişinin istenmesi yerindedir.
جهد کن تا این طلب افزون شود ** تا دلت زین چاه تن بیرون شود 1735
Çalış da bu istek artsın. Bu suretle de gönlün şu ten kuyusundan çıksın.
خلق گوید مرد مسکین آن فلان ** تو بگویی زندهام ای غافلان
Halk, filan yoksul öldü desinler, sen de a gafiller diriyim ben.
گر تن من همچو تنها خفته است ** هشت جنت در دلم بشکفته است
Bedenim yapayalnız yatmış, uyumuş ama sekiz cennet de gönlümde açılmış de.
جان چو خفته در گل و نسرین بود ** چه غمست ار تن در آن سرگین بود
Can, gül ve nesrin içinde uyuduktan sonra beden, su pislikte kalmış? Ne gam!
جان خفته چه خبر دارد ز تن ** کو به گلشن خفت یا در گولخن
Uyumuş canın bedenden ne haberi var? O, ister gül bahçesinde uyusun, ister külhanda.
میزند جان در جهان آبگون ** نعره یا لیت قومی یعلمون 1740
Can, şu su rengindeki alemde “Keşke kavmim, Rabbim beni ne yüzden yarlığadı, bilseydi” diye nara atmada.
گر نخواهد زیست جان بی این بدن ** پس فلک ایوان کی خواهد بدن
Can, şu bedensiz yaşamayı istemezse peki, gökyüzü kimin sayvanı olacak?
گر نخواهد بی بدن جان تو زیست ** فی السماء رزقکم روزی کیست
در بیان وخامت چرب و شیرین دنیا و مانع شدن او از طعام الله چنانک فرمود الجوع طعام الله یحیی به ابدان الصدیقین ای فی الجوع طعام الله و قوله ابیت عند ربی یطعمنی و یسقینی و قوله یرزقون فرحین
Dünyanın yağlı, ballı nimetlerini yemek tehlikelidir. Tanrı yemeğine mani olur. Nitekim Peygamber, "Açlık,Tanrı yemeğidir. Onunla,yani açlıkla sözü doğruların bedenlerini diriltir" demiştir. Yine "Ben rabbime misafir olurum, o beni doyurur, suvarır" buyurmuştur. Tanrı da "Ferahlanarak rızıklanırlar" demiştir.
وا رهی زین روزی ریزهی کثیف ** در فتی در لوت و در قوت شریف
Bu kaba Rızk kırıntılarından kurtulursan yüce ve latif rızklara nail olursun.
گر هزاران رطل لوتش میخوری ** میروی پاک و سبک همچون پری
O manevi rızktan binlerce okka yemek yesen yine pak ve tüy gibi hafif olarak gidersin.
که نه حبس باد و قولنجت کند ** چارمیخ معده آهنجت کند 1745
O yemek, sen de ne yel yapar, ne kulunç, ne de mide ağrısı verir.
گر خوری کم گرسنه مانی چو زاغ ** ور خوری پر گیرد آروغت دماغ
Az yersen karga gibi aç kalırsın, çok yersen geğirmeye başlar, imtila olursun.
کم خوری خوی بد و خشکی و دق ** پر خوری شد تخمه را تن مستحق
Az yersen huyun kötüleşir, kabalaşır, nobranlaşırsın. Çok yersen bedenin imtilaya müstahak olur.
از طعام الله و قوت خوشگوار ** بر چنان دریا چو کشتی شو سوار
Fakat Tanrı taamından, o lezzetli rızktan denizler kadar ye, yine de gemi gibi yürü yüz.
باش در روزه شکیبا و مصر ** دم به دم قوت خدا را منتظر
Oruca sarıl, sabret, orucu terk etme, her an Tanrı Rızkını bekle.
که آن خدای خوبکار بردبار ** هدیهها را میدهد در انتظار 1750
Çünkü o işi gücü güzel Tanrı, bekleyenlere hediyeler verir.
انتظار نان ندارد مرد سیر ** که سبک آید وظیفه یا که دیر
Tok adam ekmek beklemez. Ekmeği yiyeceği ister er gelsin ister geç.
بینوا هر دم همی گوید که کو ** در مجاعت منتظر در جست و جو
Aç adam daima nerede der durur. Açlıkla bekler, araştırır.
چون نباشی منتظر ناید به تو ** آن نوالهی دولت هفتاد تو
Beklemezsen o yetmiş kat devlet ve ikbal nevalesi sana gelmez.
ای پدر الانتظار الانتظار ** از برای خوان بالا مردوار