لاابالی وار آزادش کنیم ** وآن خطاها را همه خط بر زنیم
Ben de aldırmayayım da onu azat edeyim, o hatalara bir kalem çekivereyim.
لا ابالی مر کسی را شد مباح ** کش زیان نبود ز غدر و از صلاح
Bir şeye aldırmamak, birinin iyiliğinden, kötülüğünden kendisine ziyan gelmeyen kişiye mübahtır.
آتشی خوش بر فروزیم از کرم ** تا نماند جرم و زلت بیش و کم
Keremimizden hös bir ateş yakalım da az çok, hiçbir suçu kusuru kalmasın.
آتشی کز شعلهاش کمتر شرار ** میبسوزد جرم و جبر و اختیار
Öyle bir ateş yakalım ki yalımındaki değersiz kıvılcım bile suçu da yaksın, cebri de, ihtiyari da.
شعله در بنگاه انسانی زنیم ** خار را گلزار روحانی کنیم 1850
İnsan ağırlıklarının bulunduğu yere bir yalım salalım da dikeni ruhani bir gül bahçesi haline getirelim.
ما فرستادیم از چرخ نهم ** کیمیا یصلح لکم اعمالکم
Biz dokuzuncu kat gökten “Sizin isinizi düzeltir” kimyasını gönderdik.
خود چه باشد پیش نور مستقر ** کر و فر اختیار بوالبشر
Artık o ebedi ve daimi nur karşısında insanlar babasının debdebesi ve ihtiyarı nedir ki?
گوشتپاره آلت گویای او ** پیهپاره منظر بینای او
Onun söyleyen dili, bir et parçası, gören gözü bir et lokması.
مسمع او آن دو پاره استخوان ** مدرکش دو قطره خون یعنی جنان
Duyan kulağı, iki parça kemikten, anlayan kalbi iki kahra kanan ibaret.
کرمکی و از قذر آکندهای ** طمطراقی در جهان افکندهای 1855
Sen pisliklerle dopdolu bir kurtcağızsın. Fakat cihana bir gürültü saldın.
از منی بودی منی را واگذار ** ای ایاز آن پوستین را یاد دار
Meniden yaratıldın, benliği bırak. Ey Eyaz, çarığı hatırla.
قصهی ایاز و حجره داشتن او جهت چارق و پوستین و گمان آمدن خواجه تاشانس را کی او را در آن حجره دفینه است به سبب محکمی در و گرانی قفل
Eyaz'ın çarık ve postunu koyduğu bir odası vardı. Kapısı sağlam ve kilitli olduğu için kapı yoldaşları, orada bir define var sanırlardı.
آن ایاز از زیرکی انگیخته ** پوستین و چارقش آویخته
Eyaz, pek akıllı, fikirli olduğundan postu ile çarığını bir odaya asmıştı.
میرود هر روز در حجرهی خلا ** چارقت اینست منگر درعلا
Her gün o boş odaya gider, kendi kendisine Ululanma derdi, işte çağırın şu.
شاه را گفتند او را حجرهایست ** اندر آنجا زر و سیم و خمرهایست
Padişaha onun bir odası var dediler, oraya biriktirdiği altınları, gümüşleri altın küplerini koymuş.
راه میندهد کسی را اندرو ** بسته میدارد همیشه آن در او 1860
Kimseyi oraya sokmuyor. Daima kapısını kapalı tutuyor.
شاه فرمود ای عجب آن بنده را ** چیست خود پنهان و پوشیده ز ما
Padişah dedi ki: Tuhaf şey. O kölenin bizden gizlediği nedir ki acaba?
پس اشارت کرد میری را که رو ** نیمشب بگشای و اندر حجره شو
Bir beye, Oraya git, gece yarısı kapıyı aç, odaya gir.
هر چه یابی مر ترا یغماش کن ** سر او را بر ندیمان فاش کن
Ne bulursan yağma et, sırrını da kapı yoldaşlarına aç.
با چنین اکرام و لطف بیعدد ** از لیمی سیم و زر پنهان کند
Bizden bu kadar ikramlar gördüğü, sayısız lütuflarımıza nail olduğu halde hasisliğinden altın gümüş biriktiriyor ha!
مینماید او وفا و عشق و جوش ** وانگه او گندمنمای جوفروش 1865
Vefa gösterme de seviyorum demede, coşup köpürmede. Hey gidi buğday gösterip arpa satan hey!
هر که اندر عشق یابد زندگی ** کفر باشد پیش او جز بندگی
Sevgide dirilik bulana kulluktan başka her şey haramdır, dedi.
نیمشب آن میر با سی معتمد ** در گشاد حجرهی او رای زد
Gece yarısı o bey, otuz tane güvenilir adamla Eyaz’ın odasını açmaya gitti.
مشعله بر کرده چندین پهلوان ** جانب حجره روانه شادمان
Bunca yiğit meşaleler yakmışlar, sevinerek odaya gidiyorlar.
که امر سلطانست بر حجره زنیم ** هر یکی همیان زر در کش کنیم
Padişahın emri bu. Odayı açacak, altın torbalarını alacağız diyorlardı.
آن یکی میگفت هی چه جای زر ** از عقیق و لعل گوی و از گهر 1870
Onların birisi hey gidi hey diyordu, altın da nedir? Akik, lâl ve inciden haber ver.
خاص خاص مخزن سلطان ویست ** بلک اکنون شاه را خود جان ویست
Çünkü Padişah mahzeninin en has kulu o. Hatta bu güz o padişaha can mesabesinde.
چه محل دارد به پیش این عشیق ** لعل و یاقوت و زمرد یا عقیق
Böyle bir sevgiye karsı yakutun, lâl-in akikin sözü mü olur?
شاه را بر وی نبودی بد گمان ** تسخری میکرد بهر امتحان
Padişahın ondan şüphesi yoktu. Sınama için bir latifeye girişmişti.
پاک میدانستش از هر غش و غل ** باز از وهمش همیلرزید دل
Onu her türlü gıllugıştan temiz biliyordu. Fakat yine de vehmimden gönlü titriyordu.
که مبادا کین بود خسته شود ** من نخواهم که برو خجلت رود 1875
Allah esirgesin diyordu, ya böyle bir şey çıkarda bundan incinirse. Utanmasını hiç istemem.
این نکردست او و گر کرد او رواست ** هر چه خواهد گو بکن محبوب ماست
Bunu yapmamıştır ya, yapsa bile pekala yapmış. O benim sevgilim, ne dilerse yapsın!
هر چه محبوبم کند من کردهام ** او منم من او چه گر در پردهام
Sevgilimin yaptığını ben yaptım demektir. Ben perdeyim ama hakikatte o benden ibarettir, ben de oyum.
باز گفتی دور از آن خو و خصال ** این چنین تخلیط ژاژست و خیال
Sonra Ondan diyordu, bu çeşit huylar ne kadar uzak. Bu saçma bir söz beyhude bir hayal.
از ایاز این خود محالست و بعید ** کو یکی دریاست قعرش ناپدید
Eyaz’ın böyle bir şey yapmasına imkan yok. Çünkü o bir deniz ki dibini görmenin imkanı bulunmaz.
هفت دریا اندرو یک قطرهای ** جملهی هستی ز موجش چکرهای 1880
Yedi deniz de o denizin bir katresi. Bütün varlık onun dalgasından bir damla.
جمله پاکیها از آن دریا برند ** قطرههااش یک به یک میناگرند
Bütün temizlikleri o denizden elde ederler. Katreleri teker,teker birer sırça yapan sanatkar.
شاه شاهانست و بلک شاهساز ** وز برای چشم بد نامش ایاز
O padişahlar padişahı, hatta padişahlar meydana getiren o. Yalnız kötü göz deymesin diye adı Eyaz olmuş.
چشمهای نیک هم بر وی به دست ** از ره غیرت که حسنش بیحدست
Kötü göz söyle dursun, iyi gözler bile onu nazarlar. Çünkü güzelliğinin haddi yok, elbette kıskanacaklar.
یک دهان خواهم به پهنای فلک ** تا بگویم وصف آن رشک ملک
Gökler kadar geniş bir ağız isterim ki o meleklerin bile kıskandıkları güzeli öveyim.
ور دهان یابم چنین و صد چنین ** تنگ آید در فغان این حنین 1885
Hatta bu çeşit bir ağza sahip olsam, yahut bunun yüz misli geniş bir ağız elde etsem yine de feryadı figan o ağıza sığamaz.
این قدر گر هم نگویم ای سند ** شیشهی دل از ضعیفی بشکند
Fakat ey dayandığım dost, bu kadar da söylemesem gönül sırçası, zayıflığından çatlayacak.
شیشهی دل را چو نازک دیدهام ** بهر تسکین بس قبا بدریدهام
Gönül sırçasını pek nazik gördüm de biraz teskin edebilmek için nice cüppeler yırttım.
من سر هر ماه سه روز ای صنم ** بیگمان باید که دیوانه شوم
Güzelim; ben her ay başı mutlaka üç gün deli olurum.
هین که امروز اول سه روزه است ** روز پیروزست نه پیروزه است
Kendine gel bu gün o üç günün ilki. Bu gün zafer günü; firuze günü değil.
هر دلی که اندر غم شه میبود ** دم به دم او را سر مه میبود 1890
Padişahın derdine düşen her gönle anbean ay başı var.
قصهی محمود و اوصاف ایاز ** چون شدم دیوانه رفت اکنون ز ساز
Deli oldum da Mahmut’un hikayesiyle Eyaz’ın vasıflarını söyleyemedim kaldı gitti işte.
بیان آنک آنچ بیان کرده میشود صورت قصه است وانگه آن صورتیست کی در خورد این صورت گیرانست و درخورد آینهی تصویر ایشان و از قدوسیتی کی حقیقت این قصه راست نطق را ازین تنزیل شرم میآید و از خجالت سر و ریش و قلم گم میکند و العاقل یکفیه الاشاره
Söylenenler, hikayenin suretinden ibarettir, sureti anlayabileceklerin anlayışına, onların tasavvur aynalarına göre söylenmiştir. Bu hikayenin haki katındaki mukaddesliğe iner de söylemeye kalkışırsam utancımdan baş da kaybolur, sakal da, kalem de. Akıllı olana bir işaret yeter.
زانک پیلم دید هندستان به خواب ** از خراج اومید بر ده شد خراب
Çünkü filim rüyada Hindistan’ı gördü. Köy harab oldu, haraçtan ümidini kes.
کیف یاتی النظم لی والقافیه ** بعد ما ضاعت اصول العافیه
Aklım fikrim zayi olduktan sonra nasıl nazım düzebilir, kafiyeye riayet edebilirim?
ما جنون واحد لی فی الشجون ** بل جنون فی جنون فی جنون
Dertlerle deliliğim bir değil ki. Bende delilik içinde delilik var, delilik içinde delilik.
ذاب جسمی من اشارات الکنی ** منذ عاینت البقاء فی الفنا 1895
Yoklukta varlığı göreli bedenim gizli işaretlerden eridi bitti.