-
معجزهگر اژدها گر مار بد ** نخوت و خشم خداییاش چه شد
- Mucize ister ejderha olsun, ister yılan. Onun Tanrılık kibri, Tanrılık hışımı ne oldu?
-
رب اعلی گر ویست اندر جلوس ** بهر یک کرمی چیست این چاپلوس 2445
- Oturunca "Ben yüce Tanrıyım" diyordu. Bir kurtcağız için bu yaltaklanma neden?
-
نفس تو تا مست نقلست و نبید ** دانک روحت خوشهی غیبی ندید
- Senin nefsin, mezeyle, hurma şarabiyle sarhoşsa bil ki gayıp salkımını görmemiştir.
-
که علاماتست زان دیدار نور ** التجافی منک عن دار الغرور
- Çünkü o nuru görenlerde alâmetler vardır. Onlar, bu gurur yüzünden uzaklaşırlar.
-
مرغ چون بر آب شوری میتند ** آب شیرین را ندیدست او مدد
- Acı suyun etrafında dönüp dolaşan kuş, tatlı suyu görmemiştir.
-
بلک تقلیدست آن ایمان او ** روی ایمان را ندیده جان او
- Onun imanı da taklitten ibarettir. Canı, iman yüzünü görmemiştir.
-
پس خطر باشد مقلد را عظیم ** از ره و رهزن ز شیطان رجیم 2450
- Mukallide yoldan da büyük bir tehlike vardır" yol kesen taşlanmış Şeytandan da.
-
چون ببیند نور حق آمن شود ** ز اضطرابات شک او ساکن شود
- Fakat hak nurunu görünce emin olur. Ondaki şüphe ıstırapları yatışır.
-
تا کف دریا نیاید سوی خاک ** که اصل او آمد بود در اصطکاک
- Denizin köpüğü, aslı olan toprağa gelmedikçe çalkanır durur.
-
خاکی است آن کف غریبست اندر آب ** در غریبی چاره نبود ز اضطراب
- O köpük, toprağa aittir, denizde gariptir. Gariplikte de ıstırap çekmesinden başka bir çaresi yoktur.
-
چونک چشمش باز شد و آن نقش خواند ** دیو را بر وی دگر دستی نماند
- Bir adamın gözü açıldı da o nakşı okudu mu artık Şeytan, bir daha ona el atamaz.
-
گرچه با روباه خر اسرار گفت ** سرسری گفت و مقلدوار گفت 2455
- Eşek, tilkiye sırlar söyledi ama serserice söyledi, mukallitçe söyledi.
-
آب را بستود و او تایق نبود ** رخ درید و جامه او عاشق نبود
- Suyu övdü, fakat iştiyakı yoktu. Yüzünü, elbisesini yırttı, fakat âşık değildi.
-
از منافق عذر رد آمد نه خوب ** زانک در لب بود آن نه در قلوب
- Münafıkın özrü kabul edilmez. Çünkü o özür, dudağındadır, kalbinde değil.
-
بوی سیبش هست جزو سیب نیست ** بو درو جز از پی آسیب نیست
- Elma kokusuna sahiptir ama elmaya değil. O koku, onda ancak zarar vermek için vardır.
-
حملهی زن در میان کارزار ** نشکند صف بلک گردد کارزار
- Bütün kadınlar, savaşta saf yarmazlar, feryat ve figan ederler.
-
گرچه میبینی چو شیر اندر صفش ** تیغ بگرفته همیلرزد کفش 2460
- Onu saf içinde aslan gibi görürsün, eline kılıcını almıştır ama eli titrer durur.
-
وای آنک عقل او ماده بود ** نفس زشتش نر و آماده بود
- Vay aklı dişi, kötü ve çirkin nefsi erkek ve atılmaya hazır olana!
-
لاجرم مغلوب باشد عقل او ** جز سوی خسران نباشد نقل او
- Nihayet onun aklı alt olur. Ziyandan başka bir yere göçemez.
-
ای خنک آن کس که عقلش نر بود ** نفس زشتش ماده و مضطر بود
- Ne mutlu aklı erkek olana, çirkin nefsi dişi ve âciz bulunana!
-
عقل جزویاش نر و غالب بود ** نفس انثی را خرد سالب بود
- Cüzi aklı, erkek ve üst olursa dişi nefsini aklı, alt eder.
-
حملهی ماده به صورت هم جریست ** آفت او همچو آن خر از خریست 2465
- Görünüşte dişinin saldırması da kuvvetlidir ama onun ziyanı, o eşek gibi, eşekliğindendir.
-
وصف حیوانی بود بر زن فزون ** زانک سوی رنگ و بو دارد رکون
- Kadında hayvan sıfatı üstündür. Çünkü kadının renge, kokuya meyli vardır.
-
رنگ و بوی سبزهزار آن خر شنید ** جمله حجتها ز طبع او رمید
- O eşek de çayırlığın rengini, kokusunu duyunca elindeki bütün deliller kaçıp gitti.
-
تشنه محتاج مطر شد وابر نه ** نفس را جوع البقر بد صبر نه
- Yağmura muhtaç bir susuz haline geldi, bulut yoktu, öküz açlığına uğradı, sabrı yoktu.
-
اسپر آهن بود صبر ای پدر ** حق نبشته بر سپر جاء الظفر
- Babam, sabır demir kalkandır. Tanrı, kalkana "Zafer geldi çattı" yazısını yazmıştır.
-
صد دلیل آرد مقلد در بیان ** از قیاسی گوید آن را نه از عیان 2470
- Mukallit, söz arasında yüzlerce delil getirir. Fakat onları kıyas bakımından söyler, açık bir tarzda değil.
-
مشکآلودست الا مشک نیست ** بوی مشکستش ولی جز پشک نیست
- Misklere bulanmıştır ama misk değildir. Kendisinde misk kokusu vardır ama pis bir şeydir ancak.
-
تا که پشکی مشک گردد ای مرید ** سالها باید در آن روضه چرید
- Ey mürit, pislik, misk haline gelinceye kadar yıllarca o bahçede otlamak gerek.
-
که نباید خورد و جو همچون خران ** آهوانه در ختن چر ارغوان
- Evet, arpa yememeli eşekler gibi. Ceylâncasına Huten ülkesinde erguvan otlamak gerek.
-
جز قرنفل یا سمن یا گل مچر ** رو به صحرای ختن با آن نفر
- Karanfilden, yaseminden, gülden başka bir şey otlama. O ceylânlarla Huten sahrasına yürü!
-
معده را خو کن بدان ریحان و گل ** تا بیابی حکمت و قوت رسل 2475
- Mideni o reyhanlara, güllere alıştır da peygamberlerin hikmet ve gıdasını bul.
-
خوی معده زین که و جو باز کن ** خوردن ریحان و گل آغاز کن
- Mideni şu ottan, arpadan vazgeçir, reyhan ve gül yemeye başla.
-
معدهی تن سوی کهدان میکشد ** معدهی دل سوی ریحان میکشد
- Ten midesi, insanı samanlığa çeker. Gönül midesi reyhanlığa.
-
هر که کاه و جو خورد قربان شود ** هر که نور حق خورد قرآن شود
- Ot ve arpa yiyen kurban olur. Tanrı nuriyle gıdalanan Kuran olur.
-
نیم تو مشکست و نیمی پشک هین ** هین میفزا پشک افزا مشک چین
- Senin yarın pisliktir, yarın misk. Kendine gel de pisliği değil, Çin miskini artır.
-
آن مقلد صد دلیل و صد بیان ** در زبان آرد ندارد هیچ جان 2480
- O mukallitte yüzlerce delil, yüzlerce söz vardır. Ama dile getirince görürsün ki onlarda can yok.
-
چونک گوینده ندارد جان و فر ** گفت او را کی بود برگ و ثمر
- Söyliyende can ve fer olmazsa sözünde yaprak ve meyva nerden olacak? Öyle söz, tesir eder mi hiç?
-
میکند گستاخ مردم را به راه ** او بجان لرزانترست از برگ کاه
- Küstahçasına insanları yola sokar ama kendisi saman çöpünden fazla titrer.
-
پس حدیثش گرچه بس با فر بود ** در حدیثش لرزه هم مضمر بود
- Sözü pek parlaktır, fakat sözünde de bir titreyiş gizlidir.
-
فرق میان دعوت شیخ کامل واصل و میان سخن ناقصان فاضل فضل تحصیلی بر بسته
- Kâmil ve Tanrı'ya ulaşmış şeyhin davetiyle, okumakla fazilet kazanmış kişilerin sözleri arasındaki fark
-
شیخ نورانی ز ره آگه کند ** با سخن هم نور را همره کند
- Nura ulaşmış şeyh, insana yol bildirir, sözünü nurla yoldaş eder.
-
جهد کن تا مست و نورانی شوی ** تا حدیثت را شود نورش روی 2485
- Çalış çabala da sarhoş ol, nura ulaş, sözünden Tanrı nuru aksın.
-
هر چه در دوشاب جوشیده شود ** در عقیده طعم دوشابش بود
- Pekmez içinde ne kaynatılırsa pekmez lezzetini alır.
-
از جزر وز سیب و به وز گردگان ** لذت دوشاب یابی تو از آن
- Havuç, elma, ayva ve ceviz, pekmezde kayna" tılsa hepsinden de pekmez lezzetini alırsın.
-
علم اندر نور چون فرغرده شد ** پس ز علمت نور یابد قوم لد
- Bilgi de nura karışırsa inatçı ve kötü kişiler bile bilginden nur bulurlar.
-
هر چه گویی باشد آن هم نورناک ** که آسمان هرگز نبارد غیر پاک
- Ne söylersen o da nur olur. Çünkü gökten sudan başka bir şey yağmaz.
-
آسمان شو ابر شو باران ببار ** ناودان بارش کند نبود به کار 2490
- Gök ol, bulut ol, yağmur yağdır. Oluk da yağmur yağdırır ama faydası yok.
-
آب اندر ناودان عاریتیست ** آب اندر ابر و دریا فطرتیست
- Oluktaki su iğretidir, halbuki bulutta ve denizde yaradılıştan vardır.
-
فکر و اندیشهست مثل ناودان ** وحی و مکشوفست ابر و آسمان
- Düşünce, oluğa benzer. Vahiy ve keşif, bulut ve denizdir.
-
آب باران باغ صد رنگ آورد ** ناودان همسایه در جنگ آورد
- Yağmur suyu, bahçeyi yüz türlü renklerle bezer. Halbuki oluk, komşuları birbirine düşürür, kavga çıkarır.