-
بیگناهی بیگزند سابقی ** که رسد او را ز آدم ناحقی
- Âdem'in geçmişte bir suçu yoktu, ona bir zarar vermemişti, bir haksızlıkta bulunmamıştı.
-
گفت روبه آن طلسم سحر بود ** که ترا در چشم آن شیری نمود
- Tilki dedi ki: O bir büyü, bir tılsımdı, senin gözüne aslan göründü.
-
ورنه من از تو به تن مسکینترم ** که شب و روز اندر آنجا میچرم
- Yoksa ben, beden bakımından senden zayıfım, öyle olduğu halde gece gündüz orada otlamaktayım..
-
گرنه زان گونه طلسمی ساختی ** هر شکمخواری بدانجا تاختی
- O çeşit bir tılsım yapmasalar da her obur, doğru oraya koşardı.
-
یک جهان بینوا پر پیل و ارج ** بیطلسمی کی بماندی سبز مرج 2615
- Fillerle, ejderhalarla dolu aç bir dünya durup dururken hiç tılsım olmadıkça yazı, öyle yemyeşil durur mu?
-
من ترا خود خواستم گفتن به درس ** که چنان هولی اگر بینی مترس
- Ben, öyle korkunç bir şey görürsen sakın korkma diyecektim ama,
-
لیک رفت از یاد علم آموزیت ** که بدم مستغرق دلسوزیت
- Gönlüm, haline yandı, o derde daldım da aklımdan çıktı.
-
دیدمت در جوع کلب و بینوا ** میشتابیدم که آیی تا دوا
- Seni köpek gibi acıkmış, perişan bir hakle görünce koşa koşa gelsin diye seğirttim.
-
ورنه با تو گفتمی شرح طلسم ** که آن خیالی مینماید نیست جسم
- Yoksa sana tılsımı anlatacak, sana bir hayal görünür ama aslı yoktur diyecektim.
-
جواب گفتن خر روباه را
- Eşeğin tilkiye cevabı
-
گفت رو رو هین ز پیشم ای عدو ** تا نبینم روی تو ای زشترو 2620
- Eşek dedi ki: Hadi ey düşman, çekil önümden, çekil de çirkin suratını görmeyeyim.
-
آن خدایی که ترا بدبخت کرد ** روی زشتت را کریه و سخت کرد
- Seni kötü talihli bir hale getiren Tanrı, çirkin suratını da kerih ve pek berbat bir hale soktu.
-
با کدامین روی میآیی به من ** این چنین سغری ندارد کرگدن
- Bana hangi suratla geliyorsun? Gergedanın yüzü bile bu kadar kalın derili değildir.
-
رفتهای در خون جانم آشکار ** که ترا من رهبرم تا مرغزار
- Seni çayıra götüreyim diye apaçık canıma kastettin.
-
تا بدیدم روی عزرائیل را ** باز آوردی فن و تسویل را
- Azrail'i gözlerimle gördüm. Sonra da yine bana düzen kurmaya, beni kandırmaya savaşıyorsun ha!
-
گرچه من ننگ خرانم یا خرم ** جانورم جان دارم این را کی خرم 2625
- Ben ister eşek olayım, ister eşeklerin kusuru. Nihayet benim de canım var. Bunu nasıl feda edebilirim?
-
آنچ من دیدم ز هول بیامان ** طفل دیدی پیر گشتی در زمان
- O gördüğüm amansız korkuyu çocuk görseydi derhal kocalırdı.
-
بیدل و جان از نهیب آن شکوه ** سرنگون خود را در افکندم ز کوه
- O korkudan, o heybetten kendimi cansız, gönülsüz bir halde dağdan baş aşağı attım.
-
بسته شد پایم در آن دم از نهیب ** چون بدیدم آن عذاب بیحجاب
- O perdesiz azabı görür görmez ayağım, kakıldı kaldı.
-
عهد کردم با خدا کای ذوالمنن ** برگشا زین بستگی تو پای من
- Tanrıya ahdettim. Yarabbi dedim, ayağımdaki şu bağı çöz.
-
تا ننوشم وسوسهی کس بعد ازین ** عهد کردم نذر کردم ای معین 2630
- Bundan böyle kimsenin vesvesesine kanmayayım, ey lûtuflar sahibi Tanrı, ey yardımcım, ahtım olsun, nezrim olsun!
-
حق گشاده کرد آن دم پای من ** زان دعا و زاری و ایمای من
- Tanrı, o anda ayağımın bağını çözdü. O dua ve sızlanma, o niyaz yüzünden ayağım çözüldü.
-
ورنه اندر من رسیدی شیر نر ** چون بدی در زیر پنجهی شیر خر
- Yoksa o erkek aslan bana yetişseydi halim ne olurdu? Aslanın pençesi altında eşek ne hale gelir?
-
باز بفرستادت آن شیر عرین ** سوی من از مکر ای بس القرین
- Yine o aç aslan hileyle seni bana yolladı değil mi a kötü arkadaş?
-
حق ذات پاک الله الصمد ** که بود به مار بد از یار بد
- Herkesin, kendisine muhtaç olduğu ihtiyacı bulunmayan pâk Tann'nın zatına and olsun ki kötü yılan bile kötü arkadaştan yeğdir.
-
مار بد جانی ستاند از سلیم ** یار بد آرد سوی نار مقیم 2635
- Çünkü kötü yılan, insanın yalnız canını alır. Kötü arkadaşsa insanı cehenneme sürer, orasını adama durak eder.
-
از قرین بیقول و گفت و گوی او ** خو بدزدد دل نهان از خوی او
- İnsanın, düşüp kalktığı adamla konuşa görüşe, huyiyle huylanır. Gönül arkadaşının huyunu kapar.
-
چونک او افکند بر تو سایه را ** دزدد آن بیمایه از تو مایه را
- O sana gölge saldı mı mayasız olduğu için senin mayanı çalar.
-
عقل تو گر اژدهایی گشت مست ** یار بد او را زمرد دان که هست
- Aklın, sarhoş bir ejderha bile olsa kötü arkadaş, bil ki zümrüttür.
-
دیدهی عقلت بدو بیرون جهد ** طعن اوت اندر کف طاعون نهد
- Aklının gözünü çıkarır, kör eder. Onun kınaması, seni taunun eline teslim eder.
-
جواب گفتن روبه خر را
- Tilkinin eşeğe cevap vermesi
-
گفت روبه صاف ما را درد نیست ** لیک تخییلات وهمی خورد نیست 2640
- Tilki dedi ki: Bizim safımızda tortu yoktur. Fakat vehme gelen hayallerde, küçümsenecek şeyler değildir.
-
این همه وهم توست ای سادهدل ** ورنه بر تو نه غشی دارم نه غل
- Ey sâf ve bön adam, bütün bunlar, senin vehmindir. Yoksa sana karşı hiçbir gıllügişim yok.
-
از خیال زشت خود منگر به من ** بر محبان از چه داری س ظن
- Kötü hayaline kapılıp bana bakma. Dostlara karşı neden kötü zanda bulunuyorsun?
-
ظن نیکو بر بر اخوان صفا ** گرچه آید ظاهرا زیشان جفا
- Sâf kardeşler hakkında iki zanda bulun. Zahiren onlardan cefa bile görsen haklarında kötü düşünceye kapılma.
-
این خیال و وهم بد چون شد پدید ** صد هزاران یار را از هم برید
- Bu kötü hayal, bu kötü zan, meydana çıktı mı yüz binlerce dostu birbirinden ayırır.
-
مشفقی گر کرد جور و امتحان ** عقل باید که نباشد بدگمان 2645
- Seni esirgeyen biri, sana cevreder, seni sınarsa hakkında kötü zanna düşmemek gerektir. Akıl kârı budur.
-
خصاه من بدرگ نبودم زشتاسم ** آنک دیدی بد نبد بود آن طلسم
- Hele ben hiç kötü değilim. Adım kötüye çıkmış ama aldırma. O gördüğüm aslan değildi, tılsımdı.
-
ور بدی بد آن سگالش قدرا ** عفو فرمایند یاران زان خطا
- O uğradığın şey kötü bile olduysa yine dostlar, o hatayı affederler.
-
عالم وهم و خیال طمع و بیم ** هست رهرو را یکی سدی عظیم
- Vehim ve tamahla korku âlemi, yolcuya pek büyük bir settir.
-
نقشهای این خیال نقشبند ** چون خلیلی را که که بد شد گزند
- Bu nakışlar, bu hayal suretleri, dağ gibi Halil'e bile zarar verdi.
-
گفت هذا ربی ابراهیم راد ** چونک اندر عالم وهم اوفتاد 2650
- Cömert İbrahim bile vehim âlemine düşünce : "Bu, benim rabbimdir" dedi.
-
ذکر کوکب را چنین تاویل گفت ** آن کسی که گوهر تاویل سفت
- Tevil incisini delen o zat, yıldızı görünce böyle dedi işte.
-
عالم وهم و خیال چشمبند ** آنچنان که را ز جای خویش کند
- Gözleri bağlayan vehim ve hayal âlemi, öyle bir dağı bile yerinden oynattı.
-
تا که هذا ربی آمد قال او ** خربط و خر را چه باشد حال او
- O bile "Bu, benim rabbimdir" dedi. Artık, eşeği ne hale kor, bir düşün!
-
غرق گشته عقلهای چون جبال ** در بحار وهم و گرداب خیال
- Dağ gibi akıllar bile vehim deniziyle hayal girdabına gark olur.
-
کوهها را هست زین طوفان فضوح ** کو امانی جز که در کشتی نوح 2655
- Bu kötülük tufanı, dağlan bile aşarken Nuh gemisine binenlerden başka kim aman bulur?
-
زین خیال رهزن راه یقین ** گشت هفتاد و دو ملت اهل دین
- Yakîn yolunun bekçisi olan bu hayal yüzünden din ehli, tam yetmiş iki fırka oldu.
-
مرد ایقان رست از وهم و خیال ** موی ابرو را نمیگوید هلال
- Yalnız yakîn eri, vehim ve hayalden kurtulur. Kaşının kılını yeni ay sanmaz.
-
وآنک نور عمرش نبود سند ** موی ابروی کژی راهش زند
- Fakat bir kimseye Ömerin nuru, dayanç olmadıkça onun eğri kaşı yolunu vurur.
-
صد هزاران کشتی با هول و سهم ** تخته تخته گشته در دریای وهم
- Yüz binlerce koskocaman gemi, vehim denizinde paramparça olmuştur.
-
کمترین فرعون چست فیلسوف ** ماه او در برج وهمی در خسوف 2660
- Bunların en aşağısı akıllı ve filozof Firavun'dur. Onun ayı da vehim burcunda tutulup gitti.