English    Türkçe    فارسی   

5
2863-2912

  • هیچ نندیشد که چندین سال من  ** می‌خورم زین سبزه‌زار و زین چمن 
  • Bunca yıldır bu yeşilliği otlar, bu çimenlikte yayılırım.
  • هیچ روزی کم نیامد روزیم  ** چیست این ترس و غم و دلسوزیم 
  • Hiçbir gün rızkım azalmadı. Bu korku nedir, bu gönlümü yakıp yandıran gam nedir diye düşünmez bile.
  • باز چون شب می‌شود آن گاو زفت  ** می‌شود لاغر که آوه رزق رفت  2865
  • Akşam oldu, gece bastı mi o semiz öküz, eyvahlar olsun, rızkım bitti diye diye yine zayıflar.
  • نفس آن گاوست و آن دشت این جهان  ** کو همی لاغر شود از خوف نان 
  • İşte nefis, o öküzdür, yazı da dünya. Nefis ekmek korkusu ile daima zayıflar durur.
  • که چه خواهم خورد مستقبل عجب  ** لوت فردا از کجا سازم طلب 
  • Gelecek zamanlarda ne yiyeceğim? Yarının rızkını nasıl ve nerde elde edeceğim kaydına düşer.
  • سالها خوردی و کم نامد ز خور  ** ترک مستقبل کن و ماضی نگر 
  • Yıllardır yedin, yiyeceğin eksilmedi. Artık biraz da gelecek düşüncesini bırak da geçmişe bak.
  • لوت و پوت خورده را هم یاد آر  ** منگر اندر غابر و کم باش زار 
  • Yediğin rızıkları hatırına getir, geleceğe bakma da az sızlan!;
  • صید کردن شیر آن خر را و تشنه شدن شیر از کوشش رفت به چشمه تا آب خورد تا باز آمدن شیر جگربند و دل و گرده را روباه خورده بود کی لطیفترست شیر طلب کرد دل و جگر نیافت از روبه پرسید کی کو دل و جگر روبه گفت اگر او را دل و جگر بودی آنچنان سیاستی دیده بود آن روز و به هزار حیله جان برده کی بر تو باز آمدی لوکنا نسمع او نعقل ماکنا فی اصحاب السعیر 
  • Aslanın eteği avlaması, çalınıp çabalarken susaması, tu içmek üzere kaynağa gitmesi, gelince-yedek tilkinin, hayvanın en güzel yerleri olan ciğerini, yüreğini ve böbreklerini yemesi. Aslan gelince eşeğin yüreğini ve ciğerini görmeyerek nerde bunun yüreğiyle ciğeri? diye sorması. Tilkinin, onda yürek ve ciğer olsaydı o gün o korkunç hali gördükten ve binlerce hileyle canını kurtardıktan sonra tekrar buraya gelir miydi? demesi. Tanrı da "Kâfirler, duysaydık, yahut aklımız olsaydı cehennemlik olmazdık derler" buyurmuştur.
  • برد خر را روبهک تا پیش شیر  ** پاره‌پاره کردش آن شیر دلیر  2870
  • Tilkicik, eşeği tâ aslanın yanına kadar götürdü. Aslan, eşeği paramparça etti.
  • تشنه شد از کوشش آن سلطان دد  ** رفت سوی چشمه تا آبی خورد 
  • O canavarlar padişahı, bu savaşta yoruldu, susadı. Su içmek üzere kaynağa gitti.
  • روبهک خورد آن جگربند و دلش  ** آن زمان چون فرصتی شد حاصلش 
  • Tilkiceğiz, eşeğin ciğeriyle yüreğini, fırsat bulup yedi.
  • شیر چون وا گشت از چشمه به خور  ** جست در خر دل نه دل بد نه جگر 
  • Aslan, su içip dönünce aradı, eşeğin ne ciğeri vardı, ne yüreği!
  • گفت روبه را جگر کو دل چه شد  ** که نباشد جانور را زین دو بد 
  • Tilkiye ciğeri nerde, yüreği ne oldu? dedi. Canavar, hayvanın bu iki uzvunu pek sever.
  • گفت گر بودی ورا دل یا جگر  ** کی بدینجا آمدی بار دگر  2875
  • Tilki dedi ki: Onda yürek, yahut ciğer olsaydı hiçbir kere daha buraya gelir miydi?
  • آن قیامت دیده بود و رستخیز  ** وآن ز کوه افتادن و هول و گریز 
  • O kıyameti görmüş, o dağdan düşmeyi seyretmiş, o korkuyu tatmış, güçlükle kaçmıştı.
  • گر جگر بودی ورا یا دل بدی  ** بار دیگر کی بر تو آمدی 
  • Ciğeri, yahut yüreği olsaydı tekrar senin yanına gelir miydi?
  • چون نباشد نور دل دل نیست آن  ** چون نباشد روح جز گل نیست آن 
  • Bir gönülde gönül nuru olmadı mı o gönül, gönül değildir. Bir bedende ruh yoksa o beden, topraktan ibarettir.
  • آن زجاجی کو ندارد نور جان  ** بول و قاروره‌ست قندیلش مخوان 
  • Bir kandilde can nuru yoksa sidikten, pislikten İbarettir. O sırçaya kandil deme artık.
  • نور مصباحست داد ذوالجلال  ** صنعت خلقست آن شیشه و سفال  2880
  • O sırça, o kap, halkın yapısıdır ama kandilin nuru, ululuk ıssı Tanrı'nın ihsanıdır.
  • لاجرم در ظرف باشد اعتداد  ** در لهبها نبود الا اتحاد 
  • Hâsılı sayı ve çokluk kaplardadır, alevlerdeyse ancak birlik vardır.
  • نور شش قندیل چون آمیختند  ** نیست اندر نورشان اعداد و چند 
  • Bir yere altı tane kandil kosalar nurlarında sayı ve çokluk olmaz.
  • آن جهود از ظرفها مشرک شده‌ست  ** نور دید آن مومن و مدرک شده‌ست
  • O çıfıt, kapları gördü de müşrik oldu. Öbürü de nuru gördü de imana geldi, anlayış sahibi oldu.
  • چون نظر بر ظرف افتد روح را  ** پس دو بیند شیث را و نوح را 
  • Ruh. kaplara baktı mı Şis'le Nuh'u iki görür.
  • جو که آبش هست جو خود آن بود  ** آدمی آنست کو را جان بود  2885
  • Derenin, suyu varsa deredir. Adam, canı olan adamdır.
  • این نه مردانند اینها صورتند  ** مرده‌ی نانند و کشته‌ی شهوتند 
  • Bunlar, insan değillerdir, suretten ibarettirler. Bunlar, ekmek ölüsüdürler, şehvet öldürmüştür bunları.
  • حکایت آن راهب که روز با چراغ می‌گشت در میان بازار از سر حالتی کی او را بود 
  • Bir hale düşmesi yüzünden gündüzün kandille gezip dolaşan papaz
  • آن یکی با شمع برمی‌گشت روز  ** گرد بازاری دلش پر عشق و سوز 
  • Birisi, gündüzün, gönlü aşk ve yanışla dolu olarak kandille gezerdi.
  • بوالفضولی گفت او را کای فلان  ** هین چه می‌جویی به سوی هر دکان 
  • Bir herzevekil ona dedi ki: A adam, kendine gel de öyle her dükkânı arayıp durma.
  • هین چه می‌گردی تو جویان با چراغ  ** در میان روز روشن چیست لاغ 
  • Aydın günde kandille ne gezip duruyorsun, bu ne saçma şey?
  • گفت می‌جویم به هر سو آدمی  ** که بود حی از حیات آن دمی  2890
  • Adam dedi ki: Her yanda adam arıyorum. O nefesle diri olan kimdir?
  • هست مردی گفت این بازار پر  ** مردمانند آخر ای دانای حر 
  • Bir adam, şu pazar, adamla dolu o hür kişi dedi.
  • گفت خواهم مرد بر جاده‌ی دو ره  ** در ره خشم و به هنگام شره 
  • Adam arayan dedi ki: Bu iki yol ağzı ana caddede öfke ve hırs zamanında dayanan bir adam arıyorum.
  • وقت خشم و وقت شهوت مرد کو  ** طالب مردی دوانم کو به کو 
  • Öfke ve şehvet vaktinde kendini tutabilen adam nerde? Bucak, bucak, sokak sokak böyle bir adam arıyorum işte.
  • کو درین دو حال مردی در جهان  ** تا فدای او کنم امروز جان 
  • Nerde âlemde bu iki halde dayanabilen bir adam ki bugün ona canımı feda edeyim.
  • گفت نادر چیز می‌جویی ولیک  ** غافل از حکم و قضایی بین تو نیک  2895
  • Bunu duyan, nadir bulunur bir şey arıyorsun, fakat kaza ve kaderden gafilsin dedi iyi bak.
  • ناظر فرعی ز اصلی بی‌خبر  ** فرع ماییم اصل احکام قدر 
  • Sen, fer'e bakıyorsun; asıldan haberin bile yok. Biz fer'iz, asıl olan kader hükümleridir.
  • چرخ گردان را قضا گمره کند  ** صدعطارد را قضا ابله کند 
  • Kaza ve kader, dönüp duran gökyüzünün bile yolunu kaybeder. Yüzlerce Utarid'i kaza ve kader, aptallaştırır.
  • تنگ گرداند جهان چاره را  ** آب گرداند حدید و خاره را 
  • Çare âlemini daraltır, demirle mermeri bile eritir, su haline getirir.
  • ای قراری داده ره را گام گام  ** خام خامی خام خامی خام خام 
  • Ey bu yolu adım adım adımlamaya karar veren kişi, sen hamın hamısın, hamın hamısın, hamın hamı!
  • چون بدیدی گردش سنگ آسیا  ** آب جو را هم ببین آخر بیا  2900
  • Değirmen taşının dönüşünü gördün, bari gel de dereyi de gör.
  • خاک را دیدی برآمد در هوا  ** در میان خاک بنگر باد را 
  • Toprağı, tozu havalanmış görmedesin, toprağın arasında yeli de gör.
  • دیگهای فکر می‌بینی به جوش  ** اندر آتش هم نظر می‌کن به هوش 
  • Düşünce kaplarını kaynar görmedesin, aklın başına devşir de ateşe de bak.
  • گفت حق ایوب را در مکرمت  ** من بهر موییت صبری دادمت 
  • Tanrı, Eyyub'a ihsanlarını söylerken ben, senin her kılına bir sabır verdim dedi.
  • هین به صبر خود مکن چندین نظر  ** صبر دیدی صبر دادن را نگر 
  • Kendine gel de sabrına bu kadar bakma. Sabrı gördün, sabır vereni de gör.
  • چند بینی گردش دولاب را  ** سر برون کن هم ببین تیز آب را  2905
  • Dolabın dönüşünü ne vakte dek göreceksin? Başını çevir de hızlı ve coşkun coşkun akan suyu da gör.
  • تو همی‌گویی که می‌بینم ولیک  ** دید آن را بس علامتهاست نیک 
  • Görüyorum deyip duruyorsun ama onu .görmenin birçok ayan beyan nişaneleri vardır.
  • گردش کف را چو دیدی مختصر  ** حیرتت باید به دریا در نگر 
  • Şöyle denizin köpüğünü görüverdin mi hayran olman lâzım ki denizi de göresin.
  • آنک کف را دید سر گویان بود  ** وانک دریا دید او حیران بود 
  • Köpüğü gören, sırlar söyler. Fakat denizi gören şaşırır kalır.
  • آنک کف را دید نیتها کند  ** وانک دریا دید دل دریا کند 
  • Köpüğü gören, niyetlerde bulunur; denizi gören, gönlünü deniz haline getirir.
  • آنک کفها دید باشد در شمار  ** و آنک دریا دید شد بی‌اختیار  2910
  • Köpükleri gören, onları sayar döker. Denizi görenin irade ve ihtiyarı kalmaz.
  • آنک او کف دید در گردش بود  ** وانک دریا دید او بی‌غش بود 
  • Köpüğü gören dönüp dolaşmaya düşer. Denizi görende hiçbir gıllügiş kalmaz.
  • دعوت کردن مسلمان مغ را 
  • Müslümanın bir Mecusiyi dine davet etmesi. Şeytanın, Tanrı kapısındaki hali
  • مر مغی را گفت مردی کای فلان  ** هین مسلمان شو بباش از مومنان 
  • Bir adam, Mecusinin birine, yahu, gel de müslüman ol, müslümanlar arasına karış dedi.