- 
		   گفت گر بودی ورا دل یا جگر  ** کی بدینجا آمدی بار دگر    2875
 
		    - Tilki dedi ki: Onda yürek, yahut ciğer olsaydı hiçbir kere daha buraya gelir miydi?
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    آن قیامت دیده بود و رستخیز  ** وآن ز کوه افتادن و هول و گریز 
 
		    - O kıyameti görmüş, o dağdan düşmeyi seyretmiş, o korkuyu tatmış, güçlükle kaçmıştı.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گر جگر بودی ورا یا دل بدی  ** بار دیگر کی بر تو آمدی 
 
		    - Ciğeri, yahut yüreği olsaydı tekrar senin yanına gelir miydi?
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    چون نباشد نور دل دل نیست آن  ** چون نباشد روح جز گل نیست آن 
 
		    - Bir gönülde gönül nuru olmadı mı o gönül, gönül değildir. Bir bedende ruh yoksa o beden, topraktan ibarettir.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    آن زجاجی کو ندارد نور جان  ** بول و قارورهست قندیلش مخوان 
 
		    - Bir kandilde can nuru yoksa sidikten, pislikten İbarettir. O sırçaya kandil deme artık.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   نور مصباحست داد ذوالجلال  ** صنعت خلقست آن شیشه و سفال    2880
 
		    - O sırça, o kap, halkın yapısıdır ama kandilin nuru, ululuk ıssı Tanrı'nın ihsanıdır.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    لاجرم در ظرف باشد اعتداد  ** در لهبها نبود الا اتحاد 
 
		    - Hâsılı sayı ve çokluk kaplardadır, alevlerdeyse ancak birlik vardır.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    نور شش قندیل چون آمیختند  ** نیست اندر نورشان اعداد و چند 
 
		    - Bir yere altı tane kandil kosalar nurlarında sayı ve çokluk olmaz.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    آن جهود از ظرفها مشرک شدهست  ** نور دید آن مومن و مدرک شدهست
 
		    - O çıfıt, kapları gördü de müşrik oldu. Öbürü de nuru gördü de imana geldi, anlayış sahibi oldu.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    چون نظر بر ظرف افتد روح را  ** پس دو بیند شیث را و نوح را 
 
		    - Ruh. kaplara baktı mı Şis'le Nuh'u iki görür.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   جو که آبش هست جو خود آن بود  ** آدمی آنست کو را جان بود    2885
 
		    - Derenin, suyu varsa deredir. Adam, canı olan adamdır.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    این نه مردانند اینها صورتند  ** مردهی نانند و کشتهی شهوتند 
 
		    - Bunlar, insan değillerdir, suretten ibarettirler. Bunlar, ekmek ölüsüdürler, şehvet öldürmüştür bunları.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
	      
	       
	      
		  
		  
	       
		  
		  - 
		  حکایت آن راهب که روز با چراغ میگشت در میان بازار از سر حالتی کی او را بود 
 
		  - Bir hale düşmesi yüzünden gündüzün kandille gezip dolaşan papaz
 
	        
	      
	       
	      
	       
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    آن یکی با شمع برمیگشت روز  ** گرد بازاری دلش پر عشق و سوز 
 
		    - Birisi, gündüzün, gönlü aşk ve yanışla dolu olarak kandille gezerdi.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    بوالفضولی گفت او را کای فلان  ** هین چه میجویی به سوی هر دکان 
 
		    - Bir herzevekil ona dedi ki: A adam, kendine gel de öyle her dükkânı arayıp durma.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    هین چه میگردی تو جویان با چراغ  ** در میان روز روشن چیست لاغ 
 
		    - Aydın günde kandille ne gezip duruyorsun, bu ne saçma şey?
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   گفت میجویم به هر سو آدمی  ** که بود حی از حیات آن دمی    2890
 
		    - Adam dedi ki: Her yanda adam arıyorum. O nefesle diri olan kimdir?
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    هست مردی گفت این بازار پر  ** مردمانند آخر ای دانای حر 
 
		    - Bir adam, şu pazar, adamla dolu o hür kişi dedi.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گفت خواهم مرد بر جادهی دو ره  ** در ره خشم و به هنگام شره 
 
		    - Adam arayan dedi ki: Bu iki yol ağzı ana caddede öfke ve hırs zamanında dayanan bir adam arıyorum.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    وقت خشم و وقت شهوت مرد کو  ** طالب مردی دوانم کو به کو 
 
		    - Öfke ve şehvet vaktinde kendini tutabilen adam nerde? Bucak, bucak, sokak sokak böyle bir adam arıyorum işte.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    کو درین دو حال مردی در جهان  ** تا فدای او کنم امروز جان 
 
		    - Nerde âlemde bu iki halde dayanabilen bir adam ki bugün ona canımı feda edeyim.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   گفت نادر چیز میجویی ولیک  ** غافل از حکم و قضایی بین تو نیک    2895
 
		    - Bunu duyan, nadir bulunur bir şey arıyorsun, fakat kaza ve kaderden gafilsin dedi iyi bak.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    ناظر فرعی ز اصلی بیخبر  ** فرع ماییم اصل احکام قدر 
 
		    - Sen, fer'e bakıyorsun; asıldan haberin bile yok. Biz fer'iz, asıl olan kader hükümleridir.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    چرخ گردان را قضا گمره کند  ** صدعطارد را قضا ابله کند 
 
		    - Kaza ve kader, dönüp duran gökyüzünün bile yolunu kaybeder. Yüzlerce Utarid'i kaza ve kader, aptallaştırır.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    تنگ گرداند جهان چاره را  ** آب گرداند حدید و خاره را 
 
		    - Çare âlemini daraltır, demirle mermeri bile eritir, su haline getirir.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    ای قراری داده ره را گام گام  ** خام خامی خام خامی خام خام 
 
		    - Ey bu yolu adım adım adımlamaya karar veren kişi, sen hamın hamısın, hamın hamısın, hamın hamı!
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   چون بدیدی گردش سنگ آسیا  ** آب جو را هم ببین آخر بیا    2900
 
		    - Değirmen taşının dönüşünü gördün, bari gel de dereyi de gör.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    خاک را دیدی برآمد در هوا  ** در میان خاک بنگر باد را 
 
		    - Toprağı, tozu havalanmış görmedesin, toprağın arasında yeli de gör.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    دیگهای فکر میبینی به جوش  ** اندر آتش هم نظر میکن به هوش 
 
		    - Düşünce kaplarını kaynar görmedesin, aklın başına devşir de ateşe de bak.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گفت حق ایوب را در مکرمت  ** من بهر موییت صبری دادمت 
 
		    - Tanrı, Eyyub'a ihsanlarını söylerken ben, senin her kılına bir sabır verdim dedi.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    هین به صبر خود مکن چندین نظر  ** صبر دیدی صبر دادن را نگر 
 
		    - Kendine gel de sabrına bu kadar bakma. Sabrı gördün, sabır vereni de gör. 
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   چند بینی گردش دولاب را  ** سر برون کن هم ببین تیز آب را    2905
 
		    - Dolabın dönüşünü ne vakte dek göreceksin? Başını çevir de hızlı ve coşkun coşkun akan suyu da gör.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    تو همیگویی که میبینم ولیک  ** دید آن را بس علامتهاست نیک 
 
		    - Görüyorum deyip duruyorsun ama onu .görmenin birçok ayan beyan nişaneleri vardır.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گردش کف را چو دیدی مختصر  ** حیرتت باید به دریا در نگر 
 
		    - Şöyle denizin köpüğünü görüverdin mi hayran olman lâzım ki denizi de göresin.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    آنک کف را دید سر گویان بود  ** وانک دریا دید او حیران بود 
 
		    - Köpüğü gören, sırlar söyler. Fakat denizi gören şaşırır kalır.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    آنک کف را دید نیتها کند  ** وانک دریا دید دل دریا کند 
 
		    - Köpüğü gören, niyetlerde bulunur; denizi gören, gönlünü deniz haline getirir.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   آنک کفها دید باشد در شمار  ** و آنک دریا دید شد بیاختیار    2910
 
		    - Köpükleri gören, onları sayar döker. Denizi görenin irade ve ihtiyarı kalmaz.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    آنک او کف دید در گردش بود  ** وانک دریا دید او بیغش بود 
 
		    - Köpüğü gören dönüp dolaşmaya düşer. Denizi görende hiçbir gıllügiş kalmaz.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
	      
	       
	      
		  
		  
	       
		  
		  - 
		  دعوت کردن مسلمان مغ را 
 
		  - Müslümanın bir Mecusiyi dine davet etmesi. Şeytanın, Tanrı kapısındaki hali
 
	        
	      
	       
	      
	       
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    مر مغی را گفت مردی کای فلان  ** هین مسلمان شو بباش از مومنان 
 
		    - Bir adam, Mecusinin birine, yahu, gel de müslüman ol, müslümanlar arasına karış dedi.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گفت اگر خواهد خدا مومن شوم  ** ور فزاید فضل هم موقن شوم 
 
		    - Mecusi dedi ki: Tanrı dilerse imana gelirim, ihsanını çoğaltırsa yakın elde ederim dedi.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گفت میخواهد خدا ایمان تو  ** تا رهد از دست دوزخ جان تو 
 
		    - Müslüman dedi ki: Tanrı, senin imana gelmeni canını cehennemden kurtarmak diler.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   لیک نفس نحس و آن شیطان زشت  ** میکشندت سوی کفران و کنشت    2915
 
		    - Ama kötü nefsin, o çirkin Şeytanın seni küfür tarafının, kilisenin bulunduğu yere çekmektedir.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گفت ای منصف چو ایشان غالباند  ** یار او باشم که باشد زورمند 
 
		    - Mecusi, ey insaf sahibi dedi, mademki onlar üstün, ben de güçlü kuvvetli, olana dost olurum.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    یار آن تانم بدن کو غالبست  ** آن طرف افتم که غالب جاذبست 
 
		    - Üstün olana dost olabilir, beni daha fazla ve kuvvetle çekenin bulunduğu yere gidebilirim.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    چون خدا میخواست از من صدق زفت  ** خواست او چه سود چون پیشش نرفت 
 
		    - Tanrı, benden adamakıllı öz doğruluğu istiyormuş. Dileği yerine gelmedikten sonra ne fayda?
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    نفس و شیطان خواست خود را پیش برد  ** وآن عنایت قهر گشت و خرد و مرد 
 
		    - Nefis ve Şeytan, kendi dileğini yürüttükten sonra Tanrı inayeti kahroldu, paramparça oldu demektir
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   تو یکی قصر و سرایی ساختی  ** اندرو صد نقش خوش افراختی    2920
 
		    - Sen bir köşk, bir saray yaparsın. Onu yüzlerce nakışlarla, resimlerle bezersin.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    خواستی مسجد بود آن جای خیر  ** دیگری آمد مر آن را ساخت دیر 
 
		    - Sen Onun bir hayır yurdu, bir mescit olmasını istersin ama başka biri çıkar gelir, orayı kilise, manastır yapar.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    یا تو بافیدی یکی کرباس تا  ** خوش بسازی بهر پوشیدن قبا 
 
		    - Yahut da sen bir kumaş dokur, ondan giyinmek için kendine bir kaftan yapmak istersin.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    تو قبا میخواستی خصم از نبرد  ** رغم تو کرباس را شلوار کرد 
 
		    - Sen kaftan istersin ama düşman, inadı yüzünden senin rağmine o kumaştan bir şalvar yapar.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    چاره کرباس چه بود جان من ** جز زبون رای آن غالب شدن