Ateş, eteğini tutuşturur, yakar, yine ateş yoktur der. Karanlik, eteğini dolaştırır, yere kapaklanır, yine karanlık yok eder.
پس تسفسط آمد این دعوی جبر ** لاجرم بدتر بود زین رو ز گبر 3015
Hâsılı bu Cebir dâvası, Sofistliktir. Onun için de Tann'yı inkâr edişten beterdir.
گبر گوید هست عالم نیست رب ** یا ربی گوید که نبود مستحب
Tanrı'yı inkâr eden, âlem vardır, Tanrı yoktur. Yarabbi diyene icabette bulunamaz, yoktur ki der.
این همی گوید جهان خود نیست هیچ ** هسته سوفسطایی اندر پیچ پیچ
Halbuki bu, dünya hiç yoktur der. Sofist, tereddütler, ıstıraplar içindedir.
جملهی عالم مقر در اختیار ** امر و نهی این میار و آن بیار
Bütün âlem, ihtiyarı ikrar eder, emrin nehyin, şunu getir, onu getirme demenin hak olduğunu söyler de,
او همی گوید که امر و نهی لاست ** اختیاری نیست این جمله خطاست
O, daima emir ve nehiy yoktur. Yapılan işler, dileğimizle değildir deyip durur.
حس را حیوان مقرست ای رفیق ** لیک ادراک دلیل آمد دقیق 3020
Arkadaş, duyguyu hayvan bile ikrar eder. Fakat bu husustaki delil, pek incedir.
زانک محسوسست ما را اختیار ** خوب میآید برو تکلیف کار
Zira biz, ihtiyarımızı duyarız. Bize bir işi teklif etmek, yerindedir.
درک وجدانی چون اختیار و اضطرار و خشم و اصطبار و سیری و ناهار به جای حس است کی زرد از سرخ بداند و فرق کند و خرد از بزرگ و طلخ از شیرین و مشک از سرگین و درشت از نرم به حس مس و گرم از سرد و سوزان از شیر گرم و تر از خشک و مس دیوار از مس درخت پس منکر وجدانی منکر حس باشد و زیاده که وجدانی از حس ظاهرترست زیرا حس را توان بستن و منع کردن از احساس و بستن راه و مدخل وجدانیات را ممکن نیست و العاقل تکفیه الاشارة
Bir şey dileyerek yapıp yapmamak, yahut zorda kalmak, öfke, dayanıp hoş görmek, tokluk ve açlık gibi vicdani idrâk, sarıyı o kırmızıdan fark etmek, küçüğü büyükten, acıyı tatlıdan, miski pislikten, dokunma duygusu ile katıyı yumuşaktan, sıcağı soğuktan, yakıcıyı, çok sıcak şeyden, yaşı kurudan ve yine dokunarak duvarı ağaçtan ayırdetme gibi duygu yerine kaimdir. Şu halde vicdanî anlayışı inkâr eden, duyguyu inkâr eder, hattâ bundan da beterdir. Vicdani anlayış, duygudan daha açıktır. Çünkü duyguyu bağlamak ve duymadan menetmek, duygunun meydana geleceği yolu bağlamak mümkündür. Fakat vicdanî anlayışı menetmenin imkânı yoktur. Akıllıya bir işaret yeter.
درک وجدانی به جای حس بود ** هر دو در یک جدول ای عم میرود
Vicdanî anlayış, duygu yerine kaimdir. Her ikisi de bir arktan akar.
نغز میآید برو کن یا مکن ** امر و نهی و ماجراها و سخن
Onun için bu anlayışa yap, yapma diye emir etmek, nehiyde bulunmak, onunla maceralara girişmek, söyleşmek yerindedir.
این که فردا این کنم یا آن کنم ** این دلیل اختیارست ای صنم
Yarın bunu, yahut onu yapayım demek ihtiyara delildir güzelim.
وان پشیمانی که خوردی زان بدی ** ز اختیار خویش گشتی مهتدی 3025
Yaptığın kötülük yüzünden pişman olman da ihtiyarına delâlet eder, demek ki kendi ihtiyarınla pişman oldun, doğru yolu buldun.
جمله قران امر و نهیست و وعید ** امر کردن سنگ مرمر را کی دید
Bütün Kur'an, emirdir, nehiydir, korkutmadır. Mermer taşa kim emir verir, bunu kim görmüştür?
هیچ دانا هیچ عاقل این کند ** با کلوخ و سنگ خشم و کین کند
Akıllı bilgili adam, toprak parçasına, taşa hükmeder mi ?
که بگفتم کین چنین کن یا چنان ** چون نکردید ای موات و عاجزان
Ey ölüler, âcizler, böyle yapın, şöyle edin dedim, neden yapmadınız der mi?
عقل کی حکمی کند بر چوب و سنگ ** عقل کی چنگی زند بر نقش چنگ
Akıl, tahta parçasına taşa hükmeder mi? Akıl sahibi, resme,
کای غلام بسته دست اشکستهپا ** نیزه برگیر و بیا سوی وغا 3030
Be hey eli bağlı, ayağı kırık yiğit, mızrağı al; da savaşa gel diye el atar, buyruk yürütmeye kalkar mı?
خالقی که اختر و گردون کند ** امر و نهی جاهلانه چون کند
Peki... Yıldızları ve gökyüzünü yaratan Tanrı,, cahilcesine nasıl emir ve nehiyde bulunur?
احتمال عجز از حق راندی ** جاهل و گیج و سفیهش خواندی
Kulda ihtiyar yoktur diye Tanrı'dan güya âciz ihtimalini gidermeye kalkıştın ama onu cahil, ahmak ve aptal yaptın.
عجز نبود از قدر ور گر بود ** جاهلی از عاجزی بدتر بود
Kader yoktur, kul, kendi ihtiyariyle iş yapar demekte hiç olmazsa aciz yoktur, hattâ olsa bile cahillik, acizlikten beterdir.
ترک میگوید قنق را از کرم ** بیسگ و بیدلق آ سوی درم
Türk, kereminden konuğa der ki, kapıma köpeksiz gel, yırtık hırkayla gelme.
وز فلان سوی اندر آ هین با ادب ** تا سگم بندد ز تو دندان و لب 3035
Falan yerden edeplice gel de köpeğim, senden ağzını, dudağını bağlasın.
تو به عکس آن کنی بر در روی ** لاجرم از زخم سگ خسته شوی
Sense bu sözün tam aksini tutar, otağın kapısına gidersin. Elbette köpek seni yaralar.
آنچنان رو که غلامان رفتهاند ** تا سگش گردد حلیم و مهرمند
Kullar nasıl gitmişlerse öyle git ki köpeği, sana karşı kin ve merhametli olsun.
تو سگی با خود بری یا روبهی ** سگ بشورد از بن هر خرگهی
Sen tutar, kendinle beraber bir köpek, yahut tilki götürürsen elbette her çadırın altından bir köpek çıkar, başına üşüşürler.
غیر حق را گر نباشد اختیار ** خشم چون میآیدت بر جرمدار
Tanrı'dan başkasında ihtiyar yoksa suçluya ne kızıyorsun?
چون همیخایی تو دندان بر عدو ** چون همی بینی گناه و جرم ازو 3040
Neden düşmana karşı diş biler durursun? Nasıl onun suçunu, kusurunu görürsün?
گر ز سقف خانه چوبی بشکند ** بر تو افتد سخت مجروحت کند
Evin damından bir odun kırılıp düşse de seni adamakıllı yaralasa,
هیچ خشمی آیدت بر چوب سقف ** هیچ اندر کین او باشی تو وقف
Hiç o tahta parçasına kızar mısın, hiç ona kinlenir misin?
که چرا بر من زد و دستم شکست ** او عدو و خصم جان من بدست
Neden bana vurdu da elimi kırdı? O benim can düşmanımmış der misin?
کودکان خرد را چون میزنی ** چون بزرگان را منزه میکنی
Neden küçük çocukları döversin de büyüklere dokunmazsın?
آنک دزدد مال تو گویی بگیر ** دست و پایش را ببر سازش اسیر 3045
Malını çalan hırsızı gösterir, tut şunu, elini ayağını kır, onu esir et dersin.
وآنک قصد عورت تو میکند ** صد هزاران خشم از تو میدمد
Karına göz koyana karşı yüz binlerce defa coşar, köpürürsün.
گر بیاید سیل و رخت تو برد ** هیچ با سیل آورد کینی خرد
Fakat sel gelse de eşyanı götürse akıl, hiç sele kızar, kinlenir mi?
ور بیامد باد و دستارت ربود ** کی ترا با باد دل خشمی نمود
Yahut yel esse de sarığını kapıp uçursa gönlünde yele karşı bir hiddet peydahlanır mı?