نون ابرو صاد چشم و جیم گوش ** بر نوشتی فتنهی صد عقل و هوش
Yüzlerce akla, fikre fitne olarak kaş nununu, göz sadını, kulak cimini yazdın.
زان حروفت شد خرد باریکریس ** نسخ میکن ای ادیب خوشنویس
Akıl o harfler yüzünden ince eleyip sık dokumaya koyuldu. Ey yazısı güzel edip, bunları boz!
در خور هر فکر بسته بر عدم ** دم به دم نقش خیالی خوش رقم
Yokluğa, her düşünceye göre an be an güzel bir hayal nakşetme;
حرفهای طرفه بر لوح خیال ** بر نوشته چشم و عارض خد و خال
Hayal levhine göz, yanak, yüz ve ben gibi görülmemiş harfler yazmaktasın.
بر عدم باشم نه بر موجود مست ** زانک معشوق عدم وافیترست 315
Halbuki ben, yokluğa aşığım, vara bakıp sarhoş olmam. Çünkü yokluk sevgilisi, bence daha vefalıdır.
عقل را خط خوان آن اشکال کرد ** تا دهد تدبیرها را زان نورد
Allah akıla o şekilleri okuttu, bu suretle onun tedbirlerden vazgeçip Allahsını dilemesini diledi.
تمثیل لوح محفوظ و ادراک عقل هر کسی از آن لوح آنک امر و قسمت و مقدور هر روزهی ویست هم چون ادراک جبرئیل علیهالسلام هر روزی از لوح اعظم عقل مثال جبرئیلست و نظر او به تفکر به سوی غیبی که معهود اوست در تفکر و اندیشهی کیفیت معاش و بیرون شو کارهای هر روزینه مانند نظر جبرئیلست در لوح و فهم کردن او از لوح
Levhi mahfuz ve herkesin, günlük nasibi ne kadarsa o levihten o kadarına akıl erdirmesi, Cebrail aleyhisselam’ın her gün o levihten bir şey anlamasına benzer
چون ملک از لوح محفوظ آن خرد ** هر صباحی درس هر روزه برد
Akıl, her sabah melek gibi o Levhi Mahfuz’dan bir ders alır.
بر عدم تحریرها بین بیبنان ** و از سوادش حیرت سوداییان
Yokluğu parmaksız olarak yazılmış yazılara bak; dünyaya dalanlar, o yazıların karartısına şaşırıp kalmışlar.
هر کسی شد بر خیالی ریش گاو ** گشته در سودای گنجی کنجکاو
Herkes bir hayale kapılmış, bir bucağı eşmede. Biri bir define bulmak için bir bucağı kazmada;
از خیالی گشته شخصی پرشکوه ** روی آورده به معدنهای کوه 320
Biri bir hayal peşine düşmüş, azamet sahibi olduğu halde dağlardaki madenlere yüz çevirmiş;
وز خیالی آن دگر با جهد مر ** رو نهاده سوی دریا بهر در
Öbürü, bir hayale düşmüş, sıkıntılı uğraşmalarla, didişmelerle inci çıkarmak için denize yönelmiş;
وآن دگر بهر ترهب در کنشت ** وآن یکی اندر حریصی سوی کشت
Bir başkası papaz olmak için kiliseye kapanmış, bir başkası da hırs içinde ekine tarlaya düşmüş!
از خیال آن رهزن رسته شده ** وز خیال این مرهم خسته شده
O yol kesen, kurtulduğunu hayal etmiş, bu ise hayalince bir hastaya merhem olmuş.
در پریخوانی یکی دل کرده گم ** بر نجوم آن دیگری بنهاده سم
Biri peri çağırmaya koyulmuş, gönlünü aklını kaybetmiş, öbürü, yıldız bilgisine kapılıp nalını yıldızın üstüne koymuş.
این روشها مختلف بیند برون ** زان خیالات ملون ز اندرون 325
Bu gidişler, içteki renk renk hayaller yüzünden dışarıda da birbirine aykırı görünür.
این در آن حیران شده کان بر چیست ** هر چشنده آن دگر را نافیست
Bu ona bakıp ne yapıyor, ne iş işliyor diye hayrette. Bu şaraptan her tadan kişi, öbürünün yaptığını boş bulmada.
آن خیالات ار نبد نامتلف ** چون ز بیرون شد روشها مختلف
O hayaller birbirine aykırı olamasaydı görünen gidişler, nasıl olur da birbirine zıt olur, zıt görünürdü?
قبلهی جان را چو پنهان کردهاند ** هر کسی رو جانبی آوردهاند
Hepsi de can kıblesini kaybetmişlerdir de onun için herkes, bir yana yüz çevirmiştir.
تمثیل روشهای مختلف و همتهای گوناگون به اختلاف تحری متحریان در وقت نماز قبله را در وقت تاریکی و تحری غواصان در قعر بحر
Birbirine aykırı gidişler ve çeşitli didinişler, karanlıkta kıblenin ne tarafta olduğunu arayanların haline ve denizin dibinde inci arayan dalgıçların durumuna benzer
همچو قومی که تحری میکنند ** بر خیال قبله سویی میتنند
Nitekim bir bölük halk da kıble nerede diye ararlar, bir hayale kapılıp her yana döner dururlar.
چونک کعبه رو نماید صبحگاه ** کشف گردد که کی گم کردست راه 330
Sabah olup ta Kâbe yüz gösterdi mi kimin yol yitirdiği anlaşılır.
یا چو غواصان به زیر قعر آب ** هر کسی چیزی همیچیند شتاب
Yahut da dalgıçlar gibi hani. Hepsi denize dalar, herkes, denizin dibinde eline ne geçerse aceleyle devşirir.
بر امید گوهر و در ثمین ** توبره پر میکنند از آن و این
Değerli inci ümidiyle şunu bunu torbalarına doldururlar.
چون بر آیند از تگ دریای ژرف ** کشف گردد صاحب در شگرف
O koca denizin dibinden çıktılar mı iri değerli inci kimdeyse meydana çıkar.
وآن دگر که برد مروارید خرد ** وآن دگر که سنگریزه و شبه برد
Öbürünün küçük inci, daha öbürünün de kırık taş parçaları ve boncuk bulduğu anlaşılır.
هکذی یبلوهم بالساهره ** فتنة ذات افتضاح قاهره 335
İşte onları uykularından uyaracak olan, kahredici ve kötülükleri açığa vurucu bulunan kıyamette buna benzer.
همچنین هر قوم چون پروانگان ** گرد شمعی پرزنان اندر جهان
Her bölük pervaneler gibi alemde bir mumun etrafında dönüp dolaşır.
خویشتن بر آتشی برمیزنند ** گرد شمع خود طوافی میکنند
Kendilerini bir ateşe vururlar ama hakikatte kendi mumlarının çevresinde dolanmaktadırlar.
بر امید آتش موسی بخت ** کز لهیبش سبزتر گردد درخت
Alevinden ağacın daha ziyade yeşerdiği bahtı yaver Musa’nın ateşini umarlar.
فضل آن آتش شنیده هر رمه ** هر شرر را آن گمان برده همه
Her sürü o ateşin ihsanını duymuştur; herkes her kıvılcımı o ateş sanır.
چون برآید صبحدم نور خلود ** وا نماید هر یکی چه شمع بود 340
Fakat sabah çağı, ebedilik nuru doğdu mu her biri, etrafında döndüğü nurun ne biçim bir mum olduğunu görür.
هر کرا پر سوخت زان شمع ظفر ** بدهدش آن شمع خوش هشتاد پر
Kim o zafer mumu ile kanadını yakmış ise o mum, ona seksen tane kanat bağışlar.
جوق پروانهی دو دیده دوخته ** مانده زیر شمع بد پر سوخته
Nice pervaneler iki gözlerini yummuşlardır da kötü bir muma atılmışlardır, kanatlarını yakıp onun altına düşe kalmışlardır.
میطپد اندر پشیمانی و سوز ** میکند آه از هوای چشمدوز
Pişmanlıkla, hararetle çırpınıp dururlar. Gözlerinin bağı olmasına, böylece bir havaya körcesine düşmelerine ah ederler.
شمع او گوید که چون من سوختم ** کی ترا برهانم از سوز و ستم
Mum da ben yandım, seni yanmadan, cefa ve elemden nasıl kurtarabilirdim? der.
شمع او گریان که من سرسوخته ** چون کنم مر غیر را افروخته 345
Mum da ağlaya ağlaya der ki: Benim bile başım yandı, artık başkasını nasıl aydınlatabilirim?
تفسیر یا حسرة علی العباد
“Ey hasret, hazır ol o kullara ki” ayetinin tefsiri
او همی گوید که از اشکال تو ** غره گشتم دیر دیدم حال تو
O “Senin ahvaline baktım da gururlandım, halini geç gördüm” der.
شمع مرده باده رفته دلربا ** غوطه خورد از ننگ کژبینی ما
Mum sönmüş, şarap bitmiş, sevgili de bizim eğri görüşümüzden utanmış, dalgalara batmış, gömülmüştür.
ظلت الارباح خسرا مغرما ** نشتکی شکوی الی الله العمی
Faydalar, ziyanın ve helakin ta kendisi olmuştur. Artık, körlükten Allahya şikayet et dur.
حبذا ارواح اخوان ثقات ** مسلمات مومنات قانتات
Halbuki ne güzeldir inanılır müslüman, iman sahibi ve ibadet edip duran kardeşlerin ruhları.
هر کسی رویی به سویی بردهاند ** وان عزیزان رو به بیسو کردهاند 350
Herkes bir yana yüz tutmuştur. O azizlerse hiç yanda olmayana yüz çevirmişlerdir.
هر کبوتر میپرد در مذهبی ** وین کبوتر جانب بیجانبی
Her güvercin bir yana uçmuştur, bu güvercinse cihetsizlik tarafına!
ما نه مرغان هوا نه خانگی ** دانهی ما دانهی بیدانگی
Biz ne hava kuşlarıyız, ne ev kuşları. Bizim yemimiz yemsizlik yemidir.
زان فراخ آمد چنین روزی ما ** که دریدن شد قبادوزی ما
Onun için rızkımız böyle bol bol gelmededir; çünkü, bizim elbise dikmemiz elbiseyi yırtmaktır!
سبب آنک فرجی را نام فرجی نهادند از اول
Fereciye önce fereci denmesinin sebebi
صوفیی بدرید جبه در حرج ** پیشش آمد بعد به دریدن فرج
Sofinin biri bir iç sıkıntısına uğradı, cüppesinin önünü yırttı, ondan sonra ferahladı.
کرد نام آن دریده فرجی ** این لقب شد فاش زان مرد نجی 355
O yırtık cüppeye fereci (ferahlık) adını koydu. Bu lâkap, o kurtulmuş adamdan sonra yayıldı.
این لقب شد فاش و صافش شیخ برد ** ماند اندر طبع خلقان حرف درد
Yayıldı ama safını şeyh aldı, götürdü, halka tortudan ibaret olan adı kaldı.
همچنین هر نام صافی داشتست ** اسم را چون دردیی بگذاشتست
Böylece her şeyin bir saf ve tortusuz tarafı vardır, adını da tortu gibi aleme bırakmıştır.
هر که گل خوارست دردی را گرفت ** رفت صوفی سوی صافی ناشکفت
Kim toprak yemeyi adet edinmişse tortuya yapışmıştır. Sofi ise hemencecik safın bulunduğu tarafa gider.
گفت لابد درد را صافی بود ** زین دلالت دل به صفوت میرود
Elbette tortunun bir safı vardır der ve gönül, bu delaletle saflığa varır, ulaşır.
درد عسر افتاد و صافش یسر او ** صاف چون خرما و دردی بسر او 360
Tortu güçlüktür, safı da kolaylığı. Saf, hurmaya benzer, tortu da hurma çağlasına.