ور کند سستت حقیقت این بدان ** هست تبدیل و نه تاویلست آن
Eğer sana gevşeklik verirse bil ki bu, seni başka bir hale sokuyor, tevil değildir.
این برای گرم کردن آمدست ** تا بگیرد ناامیدان را دو دست
Bu söz, seni gayrete getirmek, ümitsizleri iki ellerinden tutmak için gelmiştir.
معنی قرآن ز قرآن پرس و بس ** وز کسی که آتش زدست اندر هوس
Kur'an'ın mânasını, ancak Kur'an'dan, yahut da hava ve hevesini ateşe vurmuş,
پیش قرآن گشت قربانی و پست ** تا که عین روح او قرآن شدست
Kur'an'ın huzurunda alçalmış,kurban olmuş,ruhu,Kur'an kesilmiş adamdan sor.
روغنی کو شد فدای گل به کل ** خواه روغن بوی کن خواهی تو گل 3130
Bir yağ, tamamiyle güle feda olur, gül kesilirse ister onu yağ diye kokla, ister gül diye!
و همچنین قد جف القلم یعنی جف القلم و کتب لا یستوی الطاعة والمعصیة لا یستوی الامانة و السرقة جف القلم ان لا یستوی الشکر و الکفران جف القلم ان الله لا یضیع اجر المحسنین
"Kalem olacak şeyleri yazdı, mürekkebi bile kurudu" demek de buna benzer. Yani "Kalemin mürekkebi kurudu, ibadetle günah bir değildir, emin oluşla hırsızlık ediş bir değildir. Kalem yazdı,mürekkebi bile kurudu, şükürle nankörlük bir değildir. Kalem yazdı,mürekkebi bile kurudu, şüphe yok Tanrı, ihsan sahiplerinin ecrini zayetmez", bunları yazdı da kurudu demektir.
همچنین تاویل قد جف القلم ** بهر تحریضست بر شغل اهم
"Kalem yazdı, mürekkebi bile kurudu" sözü de insanı, en önemli işe teşvik etmek içindir.
پس قلم بنوشت که هر کار را ** لایق آن هست تاثیر و جزا
Şu halde kalem, herkesin işine lâyık olan mükâfat ve mücazatı yazmıştır.
کژ روی جف القلم کژ آیدت ** راستی آری سعادت زایدت
Eğri gidersen kalem de sana eğri yazar. Doğru gelirsen kalem de kutluluğunu artırır.
Zulmedersen kötüsün, gerisin geriye gittin. Kalem bunu yazdı ve mürekkebi kurudu. Adalette bulunursan saadete erersin, kalem bunu yazdı, mürekkebi bile kurudu.
چون بدزدد دست شد جف القلم ** خورد باده مست شد جف القلم 3135
Elinle hırsızlık edersen cezasını çekersin. Kalem yazdı, mürekkebi bile kurudu. Şarap içersen sarhoş olursun. Kalem yazdı, mürekkebi bile kurudu.
تو روا داری روا باشد که حق ** همچو معزول آید از حکم سبق
Reva görür müsün ki Tanrı, işten kalsın, hiçbir şey yapamasın.
که ز دست من برون رفتست کار ** پیش من چندین میا چندین مزار
İş,benim elimden çıktı,bir şey yapamam artık.Benim yanıma bu kadar gelme, bu kadar sızlanma desin,
بلک معنی آن بود جف القلم ** نیست یکسان پیش من عدل و ستم
"Kalem kurudu" sözünün mânası, benim yanımda adaletle sitem bir değildir.
فرق بنهادم میان خیر و شر ** فرق بنهادم ز بد هم از بتر
Ben, hayırla şerrin arasına bir fark koydum. Kötüyle daha kötüyü de ayırdım demektir.
ذرهای گر در تو افزونی ادب ** باشد از یارت بداند فضل رب 3140
Bir zerre bile sende edep ve hayayı artırsa, dostunda bir zerre daha edepli olsan bil ki bu, Tanrının lûtfudur, ihsanıdır.
قدر آن ذره ترا افزون دهد ** ذره چون کوهی قدم بیرون نهد
O bir zerre, senin kadrini artırır. O bir zerre, harice dağ gibi ayak basar.
پادشاهی که به پیش تخت او ** فرق نبود از امین و ظلمجو
Bir padişah olsa da onun yanında emin kişiyle zâlimin bir farkı olmasa.
آنک میلرزد ز بیم رد او ** وانک طعنه میزند در جد او
Onun kendisini reddedeceğinden korkup titreyenle onun işini kınayanı.
فرق نبود هر دو یک باشد برش ** شاه نبود خاک تیره بر سرش
Fark etmese, yanında ikisi de bir olsa bu adam, padişah değildir. Kara toprak, o adamın başına!
ذرهای گر جهد تو افزون بود ** در ترازوی خدا موزون بود 3145
Bir zerre bile senin çalışmanı atırsa Tanrı terazisinde tartılır.
پیش این شاهان هماره جان کنی ** بیخبر ایشان ز غدر و روشنی
Halbuki bu padişahların önünde can çekisip durursun. Çünkü bunlar,hiyanetle hakikati bilmezler,haberleri bile yoktur.
گفت غمازی که بد گوید ترا ** ضایع آرد خدمتت را سالها
Bir kovucunun söziyle yıllarca süren hizmetini zayi ediverdi.
پیش شاهی که سمیعست و بصیر ** گفت غمازان نباشد جایگیر
Fakat her şeyi duyan, her şeyi gören bir padişah, koyucuların sözlerine aldırmaz bile.
جمله غمازان ازو آیس شوند ** سوی ما آیند و افزایند پند
Bütün kovucular, ondan ümitlerini keser, meyus olurlar. Fakat bize geldiler, kovuculuk ettiler mi onlara bağlılığımız artar.
بس جفا گویند شه را پیش ما ** که برو جف القلم کم کن وفا 3150
Padişaha, bizim önümüzde nice kovuculukta bulunurlar, cefakârlıklarımızı söylerler. Yürü, artık kalem kurudu, az vefakâr ol derler.
معنی جف القلم کی آن بود ** که جفاها با وفا یکسان بود
"Kalem yazdı, mürekkebi kurudu'' sözünün mânası, cefa ile vefa birdir demek değildir.
بل جفا را هم جفا جف القلم ** وآن وفا را هم وفا جف القلم
Cefaya karşılık cefa.. Kalem yazdı, mürekkebi bile kurudu. O vefaya karşılık da vefa.. Kalem yazdı,mürekkebi bile kurudu demektir.
عفو باشد لیک کو فر امید ** که بود بنده ز تقوی روسپید
Af vardır, fakat ümit parlaklığı nerde ki kul, Tanrı'dan çekinmeyle yüzü ak olsun?
دزد را گر عفو باشد جان برد ** کی وزیر و خازن مخزن شود
Hırsız af edilse bile canını kurtarır. Fakat nerde vezir ve hazine emini olacak?
ای امین الدین ربانی بیا ** کز امانت رست هر تاج و لوا 3155
Ey din emini, ey Tanrı'ya mensup er, gel ki her tac, her bayrak, eminlikten meydana gelir!
پور سلطان گر برو خاین شود ** آن سرش از تن بدان باین شود
Padişağın oğlu bile olsa da hainlikte bulunsa padişah, bil ki onun başını bedeninden ayırıverir.
وز غلامی هندوی آرد وفا ** دولت او را میزند طال بقا
Fakat Hintli bir kara köle vefada bulunsa devlet ve ikbale erişir, ömrü artar.
چه غلام ار بر دری سگ باوفاست ** در دل سالار او را صد رضاست
Ne kölesi? Hattâ bir kapının köpeği bile vefada bulunsa sahibinin gönlünde ona karşı yüzlerce rıza vardır.
زین چو سگ را بوسه بر پوزش دهد ** گر بود شیری چه پیروزش کند
Bu yüzden köpeğin, ağzını bile öper. Artık var kıyas et, kapısındaki aslan, vefakârlık etse ona neler yapmaz?
جز مگر دزدی که خدمتها کند ** صدق او بیخ جفا را بر کند 3160
Yalnız hırsız, kulluklar eder, doğruluğu, cefayı kökünden çekip sökerse..
چون فضیل رهزنی کو راست باخت ** زانک ده مرده به سوی توبه تاخت
Hani yol kesen Füzeyl gibi. O da oyununu iyi oynadı; bir adam gibi değil, on adam gibi tövbeye sarıldı.. Bu çeşit hırsız da yücelir, devlete erer.
وآنچنان که ساحران فرعون را ** رو سیه کردند از صبر و وفا
Nitekim büyücüler, sabır ve vefalariyle Firavun'un yüzünü kararttılar.
دست و پا دادند در جرم قود ** آن به صد ساله عبادت کی شود
Evvelce yaptıkları suça karşılık ellerini, ayaklarını feda ettiler. Bu iş, yüzlerce yıl ibadette bulunmaya benzer mi hiç?
تو که پنجه سال خدمت کردهای ** کی چنین صدقی به دست آوردهای
Sen, elli yıl ibadette bulunur, kulluk edersin ama nerden böyle bir doğruluğu elde edeceksin?
حکایت آن درویش کی در هری غلامان آراستهی عمید خراسان را دید و بر اسبان تازی و قباهای زربفت و کلاهای مغرق و غیر آن پرسید کی اینها کدام امیرانند و چه شاهانند گفت او را کی اینها امیران نیستند اینها غلامان عمید خراسانند روی به آسمان کرد کی ای خدا غلام پروردن از عمید بیاموز آنجا مستوفی را عمید گویند
Bir yoksul, Herat'ta Horasan Amidi'nin süslenmiş, bezenmiş kullarını gördü. Arap atlarına binmişler, altın sırmalı elbiseler giyinmişler, altınlı külahlar giymişler, daha başka çeşit süslenmişler, bezenmişlerdi. Bunlar hangi beyler, nerenin padişahları diye sordu.Dediler ki: Bunlar bey değil, köle. Horasan Amidi'nin köleleri.Yoksul başını göğe kalırdı da ey Tanrı dedi, kula bakmayı Amid'den öğren. Orada maliye bakanına Amid derler.
آن یکی گستاخ رو اندر هری ** چون بدیدی او غلام مهتری 3165
Herat şehrinde bir küstah yoksul, mevkii yüksek bir köleyi gördü.
جامهی اطلس کمر زرین روان ** روی کردی سوی قبلهی آسمان
Sırtında atlas bir elbise, belinde altın bir kemer vardı. Köle giderken yoksul, yüzünü gökyüzüne kaldırdı da dedi ki:
کای خدا زین خواجهی صاحب منن ** چون نیاموزی تو بنده داشتن
Tanrı, kula bakmayı neden bu ihsan sahibi efendiden öğrenmezsin?
بنده پروردن بیاموز ای خدا ** زین رئیس و اختیار شاه ما
Ey Tanrı, kula bakmayı bu uludan, padişahımızın, seçtiği bu yüce kişiden öğren bari.
بود محتاج و برهنه و بینوا ** در زمستان لرز لرزان از هوا
Yoksul muhtaçtı, çıplaktı, hiçbir şeyi yoktu. Kışın soğuktan tirtir titriyordu.
انبساطی کرد آن از خود بری ** جراتی بنمود او از لمتری 3170
O kendinden haberi olmıyan adam, bu yüzden böyle bir cürette bulundu.
اعتمادش بر هزاران موهبت ** که ندیم حق شد اهل معرفت
Tanrı'nın binlerce ihsanına, onun nedimi olduğuna, onu bilenler arasına katıldığına güveni vardı.
گر ندیم شاه گستاخی کند ** تو مکن آنک نداری آن سند
Padişahın nedimi bir küstahlıkta bulunursa bu-hareketi, kendine senet yapma.
حق میان داد و میان به از کمر ** گر کسی تاجی دهد او داد سر
Tanrı,bel verdi. Elbette bel, kemerden iyidir. Fakat taç veren adam, baş da verebilir mi?
تا یکی روزی که شاه آن خواجه را ** متهم کرد و ببستش دست و پا
Sonunda bir gün padişah, o efendiyi (Amid'i) bir suç altına aldı, elini ayağını bağlattı.
آن غلامان را شکنجه مینمود ** که دفینهی خواجه بنمایید زود 3175
Efendinizin definesi nerede? Gösterin diye kölelere işkence etmeye başladı.