لیک آمد عصمتی دامنکشان ** وین که لغزیدی بد از بهر نشان
Fakat benim korumam, eteğini çemreyip geldi de kurtuldun, yalnız bu titreyişin, bu sürçmen, bu sırrı sana bildirmek içindi dedi.
عبرتی گیر اندر آن که کن نگاه ** برگ خود عرضه مکن ای کم ز کاه 505
İbret al da o dağ gibi olan Peygambere bak... Ondan sonra a saman çöpünden aşağı olan adam, hünerini malını arz etme!
تفسیر و ان یکاد الذین کفروا لیزلقونک بابصارهم الایه
”Az kaldı kafirler, gözleriyle seni yere düşüreceklerdi” ayetinin tefsiri
یا رسولالله در آن نادی کسان ** میزنند از چشم بد بر کرکسان
Ey Allah peygamberi, o mecliste öyle adamlar vardır ki herkesin kuşlarına bile nazar değdirir, onları bile öldürürler.
از نظرشان کلهی شیر عرین ** وا شکافد تا کند آن شیر انین
Nazarlarından kükreyen aslanın bile kellesi yarılır, inlemeye başlar.
بر شتر چشم افکند همچون حمام ** وانگهان بفرستد اندر پی غلام
Güçlü deveye nazarı ile ölüm değdirir, sonra arkasından köleyi,
که برو از پیه این اشتر بخر ** بیند اشتر را سقط او راه بر
Yürü bu devenin yağından satın al diye yollar. Köle deveyi sakatlanmış görür.
سر بریده از مرض آن اشتری ** کو بتگ با اسب میکردی مری 510
Atla beraber koşan o deve sakatlanmış başı kesilmiştir.
کز حسد وز چشم بد بیهیچ شک ** سیر و گردش را بگرداند فلک
Şüphe yok ki hasetle, kötü gözle feleğin dönüşünü, yürüyüşünü bile başka bir tarzda döndürürler.
آب پنهانست و دولاب آشکار ** لیک در گردش بود آب اصل کار
Su gizlidir, fakat dolap meydanda. Fakat su esasen dönüp yürümededir.
چشم نیکو شد دوای چشم بد ** چشم بد را لا کند زیر لگد
Kötü gözün ilacı iyi gözdür. İyi göz, kötü gözü ayağının altına alır, yok eder.
سبق رحمتراست و او از رحمتست ** چشم بد محصول قهر و لعنتست
İlerisi gidiş, rahmetin sıfatıdır, iyi göz de rahmettendir. Halbuki kötü göz, kahır ve lanetten meydana gelmedir.
رحمتش بر نقمتش غالب شود ** چیره زین شد هر نبی بر ضد خود 515
Allah’nın rahmeti gazabından üstündür. Bunun içindir ki her peygamber, kendi zıddına üst olmuş onu mat etmiştir.
کو نتیجهی رحمتست و ضد او ** از نتیجهی قهر بود آن زشترو
Çünkü, peygamber rahmetin neticesidir. Zıddı ise kötü yüzlüdür, kahır neticesidir.
حرص بط یکتاست این پنجاه تاست ** حرص شهوت مار و منصب اژدهاست
Kazın hırsı birdir. Bunun hırsıysa tam elli kat fazladır. Şehvet hırsı yılandır, mevki hırsı ejderha.
حرص بط از شهوت حلقست و فرج ** در ریاست بیست چندانست درج
Kaz hırsı, boğaz ve cima şehvetinden meydana gelir. Fakat baş olma hırsında bu şehvetlerin tam yirmi tanesi toplanmıştır.
از الوهیت زند در جاه لاف ** طامع شرکت کجا باشد معاف
Mevki sahibi, mevkii yüzünden Allahlıktan dem vurur. Allah ile ortak olmayı tamah eder, nasıl af edilebilir?
زلت آدم ز اشکم بود و باه ** وآن ابلیس از تکبر بود و جاه 520
Adem’in işlediği küçücük kusur karın ve cima yüzünden oldu. Fakat iblisin suçu ululuktan ve mevki yüzündendi.
لاجرم او زود استغفار کرد ** وآن لعین از توبه استکبار کرد
Hasılı Adem çabucak tövbe etti, halbuki o melun, tövbe etmeye tenezzül etmedi.
حرص حلق و فرج هم خود بدرگیست ** لیک منصب نیست آن اشکستگیست
Boğaz ve cima hırsı da kötüdür. Fakat mevki hırsı olmadıkça yine de sınıklıdır.
بیخ و شاخ این ریاست را اگر ** باز گویم دفتری باید دگر
Bu mevki hırsının kökünü dalını söylemeye kalkışırsam bir başka cilt lazımdır.
اسپ سرکش را عرب شیطانش خواند ** نی ستوری را که در مرعی بماند
Arap serkeş ata Şeytan dedi, yazıda yayılan ata değil.
شیطنت گردن کشی بد در لغت ** مستحق لعنت آمد این صفت 525
Şeytanlık lügatta baş çekmedir. Bu sıfat lanete layıktır.
این جهان محدود و آن خود بی حدست ** نقش و صورت پیش آن معنی سدست
Bir sofranın çevresine yüz tane adam oturur, yer. Fakat baş olmak isteyen iki adam dünyaya sığamaz.
آن نخواهد کین بود بر پشت خاک ** تا ملک بکشد پدر را ز اشتراک
O, dünya yüzünde bunun bulunmasını istemez. Hatta padişah padişahlığıma ortak olur diye babasını bile öldürür.
آن شنیدستی که الملک عقیم ** قطع خویشی کرد ملکتجو ز بیم
Duymuşsundur ya saltanat kısırdır derler. Padişahlık davasında olan, korkusundan akrabalığı filan hep keser, hepsinden vazgeçer.
که عقیمست و ورا فرزند نیست ** همچو آتش با کسش پیوند نیست
Çünkü, saltanat kısırdır, onun oğlu yoktur. Ateş gibi kimseyle dostluğu olamaz.
هر چه یابد او بسوزد بر درد ** چون نیابد هیچ خود را میخورد 530
Kimi bulursa yakar, yırtar. Kimseyi bulamazsa kendi kendisini yer.
هیچ شو وا ره تو از دندان او ** رحم کم جو از دل سندان او
Hiç ol da onun dişinden kurtul. O katı yürekliden merhameti az um!
چونک گشتی هیچ از سندان مترس ** هر صباح از فقر مطلق گیر درس
Hiç oldun mu o katı yürekliden korkma. Her sabah mutlak yokluktan ders al.
هست الوهیت ردای ذوالجلال ** هر که در پوشد برو گردد وبال
Ululuk, ululuk ıssı Allah’nın elbisesidir. Kim onu giymeye kalkışırsa vebale girer.
تاج از آن اوست آن ما کمر ** وای او کز حد خود دارد گذر
Taç onundur, kemer bizim. Vay haddini aşana!
فتنهی تست این پر طاووسیت ** که اشتراکت باید و قدوسیت 535
Bu tavusluk kanadı, sana bir sınamadır. Buna kapıldın mı Allah’ya ortak olmaya, onun gibi noksan sıfatlardan arı olduğunu davaya kalkışırsın.
قصهی آن حکیم کی دید طاوسی را کی پر زیبای خود را میکند به منقار و میانداخت و تن خود را کل و زشت میکرد از تعجب پرسید کی دریغت نمیآید گفت میآید اما پیش من جان از پر عزیزتر است و این پر عدوی جان منست
Hakimin birinin, gagasıyla güzelim kanatlarını yolup atan ve bedenini kel ve çirkin bir hale koyan tavus kuşunu görüp hayretle “Kendine acımıyor musun?” demesi, tavus kuşunun “Acıyorum ama bence can, kanattan daha değerlidir. Bu kanatsa benim can düşmanımdır” diye cevap vermesi
پر خود میکند طاوسی به دشت ** یک حکیمی رفته بود آنجا بگشت
Bir tavus kuşu, ovada kanatlarını yolmaktaydı. Hakimin biri gezmeye çıkmıştı.
گفت طاوسا چنین پر سنی ** بیدریغ از بیخ چون برمیکنی
Onu görüp dedi ki: Ey tavus böyle güzelim kanatları nasıl oluyor da kökünden yolup atıyorsun? Hiç acımıyor musun?
خود دلت چون میدهد تا این حلل ** بر کنی اندازیش اندر وحل
Bu süsü koparıp balçığa atmana gönlün nasıl razı oluyor?
هر پرت را از عزیزی و پسند ** حافظان در طی مصحف مینهند
Hafızlar o tüyleri beğendiklerinden alıp mushafların arasına koyuyorlar.
بهر تحریک هوای سودمند ** از پر تو بادبیزن میکنند 540
Halk, havalanmak için tüylerinden yelpazeler yapıyorlar.
این چه ناشکری و چه بیباکیست ** تو نمیدانی که نقاشش کیست
Bu ne nankörlük bu ne cüret! Bilmiyor musun ki nakkaşın kim?
یا همیدانی و نازی میکنی ** قاصدا قلع طرازی میکنی
Yahut da biliyor da nazlanıyor; mahsustan o süsleri yoluyorsun.
ای بسا نازا که گردد آن گناه ** افکند مر بنده را از چشم شاه
Birçok naz vardır ki suç olur; kulu, padişahın gözünden düşürür.
ناز کردن خوشتر آید از شکر ** لیک کم خایش که دارد صد خطر
Nazlanmak, şekerden tatlıdır ama az çiğne, yüzlerce tehlikesi vardır.
ایمن آبادست آن راه نیاز ** ترک نازش گیر و با آن ره بساز 545
Niyaz yolu emin bir yoldur. Nazı bırak da o yola düş.
ای بسا نازآوری زد پر و بال ** آخر الامر آن بر آن کس شد وبال
Nice nazlananlar vardır ki kol kanat çırpar ama nihayet o hal adama vebal olur.