English    Türkçe    فارسی   

5
707-756

  • معجزه‌ی پیغامبری بود آن سقا  ** گشته ابر از محو هم‌رنگ سما 
  • O yağmur yağışı Peygamberin mucizesi idi. Bulut mahvoldu, gökyüzü rengini aldı.
  • بود ابر و رفته از وی خوی ابر  ** این چنین گردد تن عاشق به صبر 
  • Buluttu ama ondan bulut huyu gitmişti. Aşığın bedeni de sabırla böyle olur işte.
  • تن بود اما تنی گم گشته زو  ** گشته مبدل رفته از وی رنگ و بو 
  • Bedendir ama bedenliği kaybolmuştur, değişmiştir, ondan renk de gitmiştir, koku da.
  • پر پی غیرست و سر از بهر من  ** خانه‌ی سمع و بصر استون تن  710
  • Kanat başkasının, baş bana lazım. Baş, duygu, görgü yurdudur ve bedenin direğidir.
  • جان فدا کردن برای صید غیر  ** کفر مطلق دان و نومیدی ز خیر 
  • Başkasının avı için can feda etmeyi mutlak küfür, hayırdan ümitsizlik bil.
  • هین مشو چون قند پیش طوطیان  ** بلک زهری شو شو آمن از زیان 
  • Kendine gel, dudu kuşlarının önündeki şekere benzeme. Zehire benze de ziyandan kurtul.
  • یا برای شادباشی در خطاب  ** خویش چون مردار کن پی کلاب 
  • Yahut da neşelen hitabını duymak için kendini köpeklerin önündeki ölüye benzet.
  • پس خضر کشتی برای این شکست  ** تا که آن کشتی ز غاصب باز رست 
  • Hızır da bu gemiyi, zaptedecek kimseden kurtarmak için deldi.
  • فقر فخری بهر آن آمد سنی  ** تا ز طماعان گریزم در غنی  715
  • “Yokluk benim iftiharımdır” sözü, onun için yüce bir söz oldu, tamahkarlardan gani Tanrı’ya kaçmama yol açtı.
  • گنجها را در خرابی زان نهند  ** تا ز حرص اهل عمران وا رهند 
  • Mamurelerde oturanların hırsından kurtulmak için defineleri, yıkık yerlere gömerler.
  • پر نتانی کند رو خلوت گزین  ** تا نگردی جمله خرج آن و این 
  • Kanadını yolmayı bilmiyorsan yürü, halvete gir de bütün kanatlarını şuna buna harcatma.
  • زآنک تو هم لقمه‌ای هم لقمه‌خوار  ** آکل و ماکولی ای جان هوش‌دار 
  • Çünkü sen hem lokmasın, hem lokmayı yiyen. Ey can, aklını başına al, hem yiyorsun hem yeniyorsun!
  • در بیان آنک ما سوی الله هر چیزی آکل و ماکولست هم‌چون آن مرغی کی قصد صید ملخ می‌کرد و به صید ملخ مشغول می‌بود و غافل بود از باز گرسنه کی از پس قفای او قصد صید او داشت اکنون ای آدمی صیاد آکل از صیاد و آکل خود آمن مباش اگر چه نمی‌بینیش به نظر چشم به نظر دلیل و عبرتش می‌بین تا چشم نیز باز شدن 
  • Tanrı’dan başka her şey hem yer hem yenir. Çekirge avlamakta olan ve ardında onu avlamaya kalkışan aç doğan kuşundan gafil bulunan kuş gibi. Şimdi ey Ademoğlu, sen yiyor ve avlanıyorsun ama seni de avlayacak ve yiyecek olandan emin olma. Onu baş gözüyle göremiyorsan can ve ibret gözüyle gör de sırrın gözü açılsın
  • مرغکی اندر شکار کرم بود  ** گربه فرصت یافت او را در ربود 
  • Bir kuşcağız kurt avlıyordu kedi fırsat bulup onu kapıverdi.
  • آکل و ماکول بود و بی‌خبر  ** در شکار خود ز صیادی دگر  720
  • Yiyordu, yeniyordu, fakat kendisi avlanırken başka bir avcıdan haberi bile yoktu.
  • دزد گرچه در شکار کاله‌ایست  ** شحنه با خصمانش در دنباله‌ایست 
  • Hırsız, bir kumaşı çalmaktadır ama şahne de, hırsızın düşmanları ile beraber ardındadır.
  • عقل او مشغول رخت و قفل و در  ** غافل از شحنه‌ست و از آه سحر 
  • Hırsızın aklı, pılı pırtıda, kilitte ve kapıdadır. Şahneden ve seher çağından ah edeceğinden gafildir.
  • او چنان غرقست در سودای خود  ** غافلست از طالب و جویای خود 
  • Sevdasına öyle dalmıştır ki kendisini arayandan haberi bile yoktur.
  • گر حشیش آب و هوایی می‌خورد  ** معده‌ی حیوانش در پی می‌چرد 
  • Bir ot, arı duru bir suyu içti mi derhal bir hayvan gelir, onu otlar yer.
  • آکل و ماکول آمد آن گیاه  ** هم‌چنین هر هستیی غیر اله  725
  • O ot, hem yer, hem yenir. Tanrı’dan her varlık böyledir işte.
  • و هو یطعمکم و لا یطعم چو اوست  ** نیست حق ماکول و آکل لحم و پوست 
  • Tanrı “Sizi doyurur, fakat kendi yemek yemez” Tanrı ne yenir ne yer. O, et ve deri değildir.
  • آکل و ماکول کی ایمن بود  ** ز آکلی که اندر کمین ساکن بود 
  • Yiyen ve yenilen, pusuya gizlenmiş bulunan bir yiyiciden nasıl emin olabilir?
  • امن ماکولان جذوب ماتمست  ** رو بدان درگاه کو لا یطعم است 
  • Yenen şeylerin emin olması, sonunda yas ve matem verir. Yürü, yemeyen içmeyen Tanrı’nın tapısına git.
  • هر خیالی را خیالی می‌خورد  ** فکر آن فکر دگر را می‌چرد 
  • Her hayal, başka bir hayali yemekte, her düşünce, başka bir düşünceyi otlamaktadır.
  • تو نتانی کز خیالی وا رهی  ** یا بخسپی که از آن بیرون جهی  730
  • Hayalden geçemiyorsun, yahut da uyuyup ondan kurtulamıyorsun.
  • فکر زنبورست و آن خواب تو آب  ** چون شوی بیدار باز آید ذباب 
  • Düşünce arıdır, uykunsa su. Uyusan bile uyandın mı yine başına üşüşür.
  • چند زنبور خیالی در پرد  ** می‌کشد این سو و آن سو می‌برد 
  • Nice hayal arılar uçuşup durur, seni bu yana o yana çekiştirir.
  • کمترین آکلانست این خیال  ** وآن دگرها را شناسد ذوالجلال 
  • Bu hayal, yiyenlerin en aşağılığıdır. Öbürlerini ise ululuk ıssı Tanrı bilir.
  • هین گریز از جوق اکال غلیظ  ** سوی او که گفت ما ایمت حفیظ 
  • Kendine gel de o kaba ve haşin yiyiciler bölüğünden kaç. “Seni biz koruruz” diyen Tanrı’ya sığın.
  • یا به سوی آن که او آن حفظ یافت  ** گر نتانی سوی آن حافظ شتافت  735
  • Yahut da o koruyucuya koşup kurtulmak elinden gelmiyorsa o koruma sıfatını kazanan kişiye kaç.
  • دست را مسپار جز در دست پیر  ** حق شدست آن دست او را دستگیر 
  • Elini pirden başkasına verme. Pirin elini tutan Tanrı’dır.
  • پیر عقلت کودکی خو کرده است  ** از جوار نفس که اندر پرده است 
  • Senin kocalmış aklın, çocukluğu huy edinmiştir, nefis civarında bu huyu kazanmıştır. O, perde altındadır.
  • عقل کامل را قرین کن با خرد  ** تا که باز آید خرد زان خوی بد 
  • Kamil bir aklı, aklına arkadaş et de aklın, o kötü huydan vazgeçsin.
  • چونک دست خود به دست او نهی  ** پس ز دست آکلان بیرون جهی 
  • Elini onun eline verdin mi yiyicilerin elinden kurtulursun.
  • دست تو از اهل آن بیعت شود  ** که یدالله فوق ایدیهم بود  740
  • Tanrı, “Tanrı eli onların ellerinin üstündedir” dedi ya, işte senin elin de o biat ehlinin eli olur.
  • چون بدادی دست خود در دست پیر  ** پیر حکمت که علیمست و خطیر 
  • Elini pirin eline verdin, o her şeyi bilen ulu pire uydun mu, kurtuldun demektir.
  • کو نبی وقت خویشست ای مرید  ** تا ازو نور نبی آید پدید 
  • Çünkü o, ey mürit, vaktinin peygamberidir... Peygamberin nuru ondan zuhur eder.
  • در حدیبیه شدی حاضر بدین  ** وآن صحابه‌ی بیعتی را هم‌قرین 
  • Ona uydun, onun elini tuttun mu Hudeybiye’de bulunup Peygambere biat eden sahabeden olursun.
  • پس ز ده یار مبشر آمدی  ** هم‌چو زر ده‌دهی خالص شدی 
  • Cennetle muştulanan o on kişiden sayılırsın, halis ve potada erise bile ayarı düşmez altına dönersin.
  • تا معیت راست آید زانک مرد  ** با کسی جفتست کو را دوست کرد  745
  • Bu bilelik doğrudur çünkü insan kimi severse ona eşittir.
  • این جهان و آن جهان با او بود  ** وین حدیث احمد خوش‌خو بود 
  • Bu alemde de onunladır, o alemde de. Bu, huyları güzel Ahmet’in hadisidir.
  • گفت المرء مع محبوبه  ** لا یفک القلب من مطلوبه 
  • Dedi ki: “İnsan sevdiği ile beraberdir” Kalp dilediğinden ayrılmaz.
  • هر کجا دامست و دانه کم نشین  ** رو زبون‌گیرا زبون‌گیران ببین 
  • Nerede tuzak ve yem varsa orada az otur. Yürü ey arık kötürüm, kendin gibi arık kötürümleri gör!
  • ای زبون‌گیر زبونان این بدان  ** دست هم بالای دستست ای جوان 
  • Ey zebunların zebunu, şunu da bil ki, el, elin üstündedir el üstünde el vardır.
  • تو زبونی و زبون‌گیر ای عجب  ** هم تو صید و صیدگیر اندر طلب  750
  • Ne şaşılacak şey, sen hem zebunsun, hem de zebunların elini tutmaya çalışıyorsun. Hem avsın hem de avlamayı diliyorsun.
  • بین ایدی خلفهم سدا مباش  ** که نبینی خصم را وآن خصم فاش 
  • Onların önüne ardına set olma. Çünkü, sen düşmanı görmezsin ama o düşman ortadadır.
  • حرص صیادی ز صیدی مغفلست  ** دلبریی می‌کند او بی‌دلست 
  • Avcılık hırsı, insanı kendi avlanacağından gafil kılar. Erlik gösterir ama yüreksizdir.
  • تو کم از مرغی مباش اندر نشید  ** بین ایدی خلف عصفوری بدید 
  • İstekte bir kuştan aşağı olma. Serçe kuşu bile önüne ardına bakınır.
  • چون به نزد دانه آید پیش و پس  ** چند گرداند سر و رو آن نفس 
  • Yemin bulunduğu yere geldi mi önüne ardına kaç kere dolanır.
  • کای عجب پیش و پسم صیاد هست  ** تا کشم از بیم او زین لقمه دست  755
  • Acaba der, önümde ardımda bir avcı var mı? Varsa onun korkusu ile şu lokmadan el çekmem gerek.
  • تو ببین پس قصه‌ی فجار را  ** پیش بنگر مرگ یار و جار را 
  • Kötülerin hikayelerini gör, hallerine bak. Eşinin dostunun ölümlerinden ibret al.