از مجاعت و اشتها هر گاو و خر ** کاه را میخورد خوشتر از شکر
Her öküz, her eşek, açlığından samanı şeker gibi yiyor, şekerden de hoş buluyordu.
گاه آهو میرمید از سو به سو ** گه ز دود و گرد که میتافت رو
Ceylan, gah bir yandan bir yana kaçıyor, gah tozdan, dumandan yüzünü çeviriyordu.
هرکرا با ضد خود بگذاشتند ** آن عقوبت را چو مرگ انگاشتند
Kimi, zıddı ile bir araya koyarlarsa onu, ölüm azabına uğratmış olurlar.
تا سلیمان گفت که آن هدهد اگر ** هجر را عذری نگوید معتبر
Süleyman da Hüthüt, gitmeye mecbur olduğuna dair kabul edilebilecek bir özür getirmezse,
بکشمش یا خود دهم او را عذاب ** یک عذاب سخت بیرون از حساب 840
Ya onu öldürürüm yahut da sayıya gelmez bir azaba uğratırım demişti.
هان کدامست آن عذاب این معتمد ** در قفص بودن به غیر جنس خود
Ey güvenilir kişi, düşün, o azap hangi azap? Kendi cinsinden olmayanlarla bir kafese kapatılmak!
زین بدن اندر عذابی ای بشر ** مرغ روحت بسته با جنسی دگر
Ey insan, bu kafeste azap içindesin. Can kuşun, seninle cins olmayanlara tutulmuş.
روح بازست و طبایع زاغها ** دارد از زاغان و چغدان داغها
Ruh, doğan kuşudur, tabiatlarsa kuzgundur. Doğan kuşu, kuzgunlarla baykuşlardan yaralanır.
او بمانده در میانشان زارزار ** همچو بوبکری به شهر سبزوار
İşte can kuşu da, Sebzvar şehrindeki Ebubekir gibi onların arasında zari, zari ağlayıp inleyerek kalakalmıştır.
حکایت محمد خوارزمشاه کی شهر سبزوار کی همه رافضی باشند به جنگ بگرفت اما جان خواستند گفت آنگه امان دهم کی ازین شهر پیش من به هدیه ابوبکر نامی بیارید
Muhammed Harzemşah’ın halkı tamamiyle Rafızi olan Sebzvarı savaşla alması, şehirlilerin aman dilemeleri, padişahın bu şehirden bana Ebubekir adlı birisini armağan verirseniz canınızı bağışlarım demesi
شد محمد الپ الغ خوارزمشاه ** در قتال سبزوار پر پناه 845
Muhammet Alp Ulug Harzemşah, tamamı ile mahvolmuş Sebzvar’lılarla savaşa gitmişti.
تنگشان آورد لشکرهای او ** اسپهش افتاد در قتل عدو
Askerlerini sıkıştırdı. Ordusu, düşmanları öldürmeye koyuldu.
سجده آوردند پیشش کالامان ** حلقهمان در گوش کن وا بخش جان
Şehirliler aman diye huzuruna gelip secde ettiler. Kulağımıza küpe tak, bizi kul et, tek canımızı bağışla.
هر خراج و صلتی که بایدت ** آن ز ما هر موسمی افزایدت
Sana lazım olan her vergiyi her hediyeyi verelim, onu her yıl çoğaltalım.
جان ما آن توست ای شیرخو ** پیش ما چندی امانت باش گو
Ey aslan huylu canımız senin,bir zamancağız onu bize emanet bırak dediler.
گفت نرهانید از من جان خویش ** تا نیاریدم ابوبکری به پیش 850
Padişah bana Ebubekir adlı birisini getirmezseniz canınızı kurtaramazsınız.
تا مرا بوبکر نام از شهرتان ** هدیه نارید ای رمیده امتان
Şehrinizden Ebubekir adlı birini bana armağan olarak sunmazsanız,
بدرومتان همچو کشت ای قوم دون ** نه خراج استانم و نه هم فسون
Size kötülük eder, sizi ekin gibi keser biçerim. Ne vergi alırım, ne afsun dinlerim dedi.
بس جوال زر کشیدندش به راه ** کز چنین شهری ابوبکری مخواه
Yoluna altın dolu bir çuval getirip, bu şehirden Ebubekir adlı birini isteme.
کی بود بوبکر اندر سبزوار ** یا کلوخ خشک اندر جویبار
Sebzvar’da nasıl olur da Ebubekir bulunur? Hiç dere içinde ıslanmamış toprak parçası bulunur mu? dediler.
رو بتابید از زر و گفت ای مغان ** تا نیاریدم ابوبکر ارمغان 855
Padişah altından yüz çevirip “A mecusiler” dedi, Ebubekir adlı birisini armağan olarak getirmedikçe
هیچ سودی نیست کودک نیستم ** تا به زر و سیم حیران بیستم
Fayda yok. ben çocuk değilim ki altına, gümüşe hayran olayım.”
تا نیاری سجده نرهی ای زبون ** گر بپیمایی تو مسجد را به کون
Ey zebun kişi sen de secde etmedikçe kıçınla mescidi silip süpürsen kurtulamazsın.
منهیان انگیختند از چپ و راست ** که اندرین ویرانه بوبکری کجاست
Şehirliler, sağdan, soldan haberciler uçurdular. Bu yıkık yerde bir Ebubekir var mı nerede? diye aramaya koyuldular.
بعد سه روز و سه شب که اشتافتند ** یک ابوبکری نزاری یافتند
Üç gün üç gece koşup tozduktan sonra bir arık Ebubekir bulabildiler.
ره گذر بود و بمانده از مرض ** در یکی گوشهی خرابه پر حرض 860
Yolcuymuş, hastalıktan yıkık bir yerin bir bucağında kuruyup kalmış.
خفته بود او در یکی کنجی خراب ** چون بدیدندش بگفتندش شتاب
Bir yıkık bucakta uyuyormuş. Onu görünce, çabuk dediler,
خیز که سلطان ترا طالب شدست ** کز تو خواهد شهر ما از قتل رست
Kalk seni padişah istiyor. Senin yüzünden şehrimiz ölümden kurtulacak.
گفت اگر پایم بدی یا مقدمی ** خود به راه خود به مقصد رفتمی
Adam dedi ki: Ayağım olsaydı, yürümeye kudret bulsaydım gideceğim yere giderdim.
اندرین دشمنکده کی ماندمی ** سوی شهر دوستان میراندمی
Bu düşman yurdunda kalır mıydım hiç? Sevgililerin şehrine koşar giderdim.
تختهی مردهکشان بفراشتند ** وان ابوبکر مرا برداشتند 865
Ölü taşıyan bir salacayı getirip Ebubekir’i üstüne yatırdılar.
سوی خوارمشاه حمالان کشان ** میکشیدندش که تا بیند نشان
Hamallara verip görsün diye Harzemşah’ın huzuruna götürdüler.
سبزوارست این جهان و مرد حق ** اندرین جا ضایعست و ممتحق
Bu cihan, Sebzvar’dır. Tanrı eri, burada zayi olur gider.
هست خوارمشاه یزدان جلیل ** دل همی خواهد ازین قوم رذیل
Harzemşah ulu Tanrıdır. Bu rezil kavimden gönül istemektedir.
گفت لا ینظر الی تصویرکم ** فابتغوا ذا القلب فیتدبیر کم
Peygamber, “Tanrı, suretlerinize bakmaz, kalbe bakar. Kalp işlerinizi düzene koyun” demiştir.
من ز صاحبدل کنم در تو نظر ** نه به نقش سجده و ایثار زر 870
Tanrı, ben sana, bir gönül sahibinden bakarım. Secdene, altın vermene bakmam bile demektedir.
تو دل خود را چو دل پنداشتی ** جست و جوی اهل دل بگذاشتی
Sen, gönlünü gönül sandın da gönül sahiplerini aramayı bıraktın.
دل که گر هفصد چو این هفت آسمان ** اندرو آید شود یاوه و نهان
Gönül öyle bir varlıktır ki bu yedi gök gibi yedi yüz tanesini oraya koysan kaybolur gider.
این چنین دل ریزهها را دل مگو ** سبزوار اندر ابوبکری بجو
Bu çeşit gönül kırıklarına gönül deme. Sebzvar’da Ebubekir arama.
صاحب دل آینهی ششرو شود ** حق ازو در شش جهت ناظر بود
Gönül sahibi, altı yüzlü aynadır. Tanrı, altı cihette de o aynadan nazar eder durur.
هر که اندر شش جهت دارد مقر ** نکندش بیواسطهی او حق نظر 875
Altı cihette bulunan, bu cihetlerden kurtulamayan kişiye Tanrı, o gönül sahibi vasıta olamadıkça nazar etmez.
گر کند رد از برای او کند ** ور قبول آرد همو باشد سند
Birisini reddederse onun için eder. Kabul ederse yine şefaatçi odur.
بیازو ندهد کسی را حق نوال ** شمهای گفتم من از صاحبوصال
O olmadıkça Tanrı kimseye rızk vermez. İşte ben, vuslata ulaşan kişinin ahvalinden bir miktarcığını söyledim.
موهبت را بر کف دستش نهد ** وز کفش آن را به مرحومان دهد
Tanrı, ihsanını onun eline kor da acınanlara onun elinden ihsanda bulunur.
با کفش دریای کل را اتصال ** هست بیچون و چگونه و بر کمال
Onun avucu ile bütünlük denizi birleşmiştir. O, neliksiz ve niteliksizdir ve tam kemal sahibidir.
اتصالی که نگنجد در کلام ** گفتنش تکلیف باشد والسلام 880
Söze sığmayan bu birleşmeyi söylemenin imkanı yoktur vesselam.
صد جوال زر بیاری ای غنی ** حق بگوید دل بیار ای منحنی
Ey zengin, yüzlerce çuval altın getirsen Tanrı der ki: A iki büklüm adam gönül getir.
گر ز تو راضیست دل من راضیم ** ور ز تو معرض بود اعراضیم
Gönül senden razı ise ben de razıyım. Gönül senden yüz çevirmişse ben de yüz çeviririm.
ننگرم در تو در آن دل بنگرم ** تحفه او را آر ای جان بر درم
Sana bakmam, o gönle bakarım. Ey canı kapımda olan, bana armağan olarak gönül getir.
با تو او چونست هستم من چنان ** زیر پای مادران باشد جنان
Gönül sahibi, seninle nasılsa ben de öyleyim. Cennetler anaların ayakları altındadır.
مادر و بابا و اصل خلق اوست ** ای خنک آنکس که داند دل ز پوست 885
Halkın anası da odur, babası da odur, aslı da o. Ne mutlu gönlü deriden bedenden ayırt edebilen kişiye.