گر منی گنده بود همچون منی ** چون به جان پیوست یابد روشنی 125
Meni, benliğinde kaldıkça kokuşur, pis olur. Fakat cana ulaştı mı aydınlık âlemini bulur.
هر جمادی که کند رو در نبات ** از درخت بخت او روید حیات
Cansız şey, nebatata yüz tuttu mu, baht ağacından hayat biter.
هر نباتی کان به جان رو آورد ** خضروار از چشمهی حیوان خورد
Canlıya yüz tutan nebat, Hızır gibi âbıhayat kaynağından içer.
باز جان چون رو سوی جانان نهد ** رخت را در عمر بیپایان نهد
Can da canana yüz tutarsa pılısını pırtısını sonsuz ömür iklimine çeker götürür.
سال سایل از مرغی کی بر سر ربض شهری نشسته باشد سر او فاضلترست و عزیزتر و شریفتر و مکرمتر یا دم او و جواب دادن واعظ سایل را به قدر فهم او
Birisinin , vaaz eden bir hocaya “Bir borcun üstüne oturmuş olan kuşun başı mı daha üstün ve yücedir, yoksa kuyruğu mu” diye sorması, vaaz edenin de,soran adamın anlayışına göre cevap vermesi.
واعظی را گفت روزی سایلی ** کای تو منبر را سنیتر قایلی
Bir gün bilgisiz bir adam, vaaz eden birine sordu: Mimberde senden daha yüce söz söyleyen, senden daha güzel vaaz eden bir adam bile yok.
یک سالستم بگو ای ذو لباب ** اندرین مجلس سالم را جواب 130
Sana bir sorum var; ey akıllı er, bu mecliste sualime cevap ver.
بر سر بارو یکی مرغی نشست ** از سر و از دم کدامینش بهست
Bir kale burcunun üstüne bir kuş otursa başı mı daha üstündür, kuyruğu mu?
گفت اگر رویش به شهر و دم به ده ** روی او از دم او میدان که به
Vaaz eden dedi ki: Yüzü şehre, kuyruğu köyeyse yüzü, bil ki kuyruğundan üstündür.
ور سوی شهرست دم رویش به ده ** خاک آن دم باش و از رویش بجه
Yok... Eğer kuyruğu şehre, yüzü köyeyse o kuyruğa toprak ol, yüzünden yüz çevir.
مرغ با پر میپرد تا آشیان ** پر مردم همتست ای مردمان
Kanadı olan kuş, yuvasına kadar uçup gider. İnsanlar, insanların kanadı da himmettir.
عاشقی که آلوده شد در خیر و شر ** خیر و شر منگر تو در همت نگر 135
Bir âşık, hayra, şerre bulanabilir. Sen onun hayrına şerrine bakma, himmetine bak.
باز اگر باشد سپید و بینظیر ** چونک صیدش موش باشد شد حقیر
Doğan, isterse beyaz ve eşsiz olsun; fare avladıktan sonra bayağıdır.
ور بود چغدی و میل او به شاه ** او سر بازست منگر در کلاه
Fakat baykuşun meyli, padişaha olsa doğan sayılır, külâhına bakma.
آدمی بر قد یک طشت خمیر ** بر فزود از آسمان و از اثیر
İnsan, bir hamur teknesi boyuncadır ama gök yüzünden de üstündür, esirden de.
هیچ کرمنا شنید این آسمان ** که شنید این آدمی پر غمان
Hiç bu gökyüzü “Biz onu ululadık” sözünü duydu mu? Kim duydu bu sözü? Dertlere düşmüş Âdemoğlu.
بر زمین و چرخ عرضه کرد کس ** خوبی و عقل و عبارات و هوس 140
Hiç kimse, güzelliğini, aklını, sözlerini, isteklerini yeryüzüne gösterdi, bildirdi mi?
جلوه کردی هیچ تو بر آسمان ** خوبی روی و اصابت در گمان
Hiç yüzünün güzelliğini, reyindeki isabeti gökyüzüne göstermeye, söylemeye kalkıştı mı?
پیش صورتهای حمام ای ولد ** عرضه کردی هیچ سیماندام خود
Oğlum, hiçbir gümüş bedenli dilber, hamam duvarlarına çizilmiş resimlere kendisini gösterir, onların karşısında cilvelenir mi?
O huri gibi güzel resimler şöyle dursun, kalkar, yarı kör bir kocakarıya karşı cilvelenirsin.
در عجوزه چیست که ایشان را نبود ** که ترا زان نقشها با خود ربود
O kocakarıda olan ve resimlerde olmayan nedir ki seni o resimlerden tutup çeker?
تو نگویی من بگویم در بیان ** عقل و حس و درک و تدبیرست و جان 145
Sen söylemezsin ama ben söyleyeyim: Akıldır, duygudur, anlayıştır, tedbirdir, candır.
در عجوزه جان آمیزشکنیست ** صورت گرمابهها را روح نیست
Kocakarıda insanla kaynaşan can var. Halbuki hamamdaki resimlerde ruh yok.
صورت گرمابه گر جنبش کند ** در زمان او از عجوزه بر کند
Hamam duvarındaki resim, bir harekete gelseydi derhal seni kocakarıdan çekerdi.
جان چه باشد با خبر از خیر و شر ** شاد با احسان و گریان از ضرر
Can nedir? Hayırdan, şerden haberdar olan, lütuf ve ihsana sevinen, zarardan yerinip ağlayan şey.
چون سر و ماهیت جان مخبرست ** هر که او آگاهتر با جانترست
Madem ki canın sırrı, mahiyeti, insana hayrı, şerri haber vermede... Şu halde hakikatten kimin daha ziyade haberi varsa o, daha canlıdır.
روح را تاثیر آگاهی بود ** هر که را این بیش اللهی بود 150
Ruhun tesiri, bilgi ve anlayıştır. Kimde bu bilgi ve anlayış, daha fazlaysa o, daha ziyade Allahlıktır.
چون خبرها هست بیرون زین نهاد ** باشد این جانها در آن میدان جماد
Fakat bu tabiat âleminin ötesinde öyle haberler, öyle bilgiler vardır ki bu canlar, o meydan da cansız bir hale gelirler.
جان اول مظهر درگاه شد ** جان جان خود مظهر الله شد
Bunlardan haberdar olmayan can, Allah tapısına mazhar oldu... Canların canı ise Allah’ya mazhar oldu.
آن ملایک جمله عقل و جان بدند ** جان نو آمد که جسم آن بدند
Melekler de tamamı ile akıldan, candan ibarettiler. Fakat yeni bir can geldi. Âdem yaratıldı mı onun karşısında beden haline geldiler.
از سعادت چون بر آن جان بر زدند ** همچو تن آن روح را خادم شدند
Kutluluktan o canı gördüler, ten gibi o ruha hizmetçi kesildiler.
آن بلیس از جان از آن سر برده بود ** یک نشد با جان که عضو مرده بود 155
Şeytana gelince, canla başla ondan baş çekti, canla birleşmedi, çünkü ölü bir uzuvdu.
چون نبودش آن فدای آن نشد ** دست بشکسته مطیع جان نشد
Canı olmadığı için Âdem’e feda olmadı... Kırık bir eldi, cana itaat etmedi.
جان نشد ناقص گر آن عضوش شکست ** کان بدست اوست تواند کرد هست
Fakat o uzvu kırıldıysa cana bir noksan gelmedi ya. Canın elindedir bu, onu yine yaratabilir.
سر دیگر هست کو گوش دگر ** طوطیی کو مستعد آن شکر
Başka bir sır daha var, fakat bunu duyacak kulak nerede? O şekeri yiyecek dudu kuşu hani?
طوطیان خاص را قندیست ژرف ** طوطیان عام از آن خور بسته طرف
Has dudulara pek bol, pek değerli şeker var ama aşağılık dudular, o taraftan göz yummuşlar.
کی چشد درویش صورت زان زکات ** معنیست آن نه فعولن فاعلات 160
Yalnız sureti derviş olan, o zekâtı, o arılığı nereden tadacak. O, mânadır, faûlün fâilât değil.
از خر عیسی دریغش نیست قند ** لیک خر آمد به خلقت که پسند
İsa’nın eşeğinden şeker esirgnemez ama eşek, yaradılış bakımından otu beğenir.
قند خر را گر طرب انگیختی ** پیش خر قنطار شکر ریختی
Şeker, eşeği neşelendirseydi önüne kantarla şeker dökülürdü.
معنی نختم علی افواههم ** این شناس اینست رهرو را مهم
“Onların ağızlarını mühürledik” âyetinin mânasını bil. Yolcuya bu, mühim bir şeydir.
تا ز راه خاتم پیغامبران ** بوک بر خیزد ز لب ختم گران
Bunu bil de belki peygamberlerin sonuncusunun yolu hürmetine ağızdan o kuvvetli mühür kaldırılır.
ختمهایی که انبیا بگذاشتند ** آن بدین احمدی برداشتند 165
Peygamberlerden kalan mühürleri, Ahmed’in dini hürmetine kaldırdılar.
قفلهای ناگشاده مانده بود ** از کف انا فتحنا برگشود
Açılmamış kilitleri vardı; onlar, “İnna fettehna” eliyle açıldı.
او شفیع است این جهان و آن جهان ** این جهان زی دین و آنجا زی جنان
O, bu dünyada da şefaatçidir, o dünyada da, bu dünyada insanı dine götürür, o dünyada cennetlere.
این جهان گوید که تو رهشان نما ** وآن جهان گوید که تو مهشان نما
Bu dünyada “Sen onlara yol göster” der; o dünyada “Sen onlara ay gibi yüzünü göster” der.
پیشهاش اندر ظهور و در کمون ** اهد قومی انهم لا یعلمون
Onun gizli, aşikâr işi, daima “Yarabbi, sen kavmime doğru yolu göster, onlar bilmiyorlar” demektir.
باز گشته از دم او هر دو باب ** در دو عالم دعوت او مستجاب 170
Onun nefesiyle iki kapı da açıktır. Duası, iki âlemde de müstecap olur.
بهر این خاتم شدست او که به جود ** مثل او نه بود و نه خواهند بود
Ona benzer ne gelmiştir, ne de gelecek. Bu yüzden son peygamber olmuştur.
چونک در صنعت برد استاد دست ** نه تو گویی ختم صنعت بر توست
Sanatında son derece ileri gitmiş bir üstadı görünce bu sanat, sende bitmiştir demez misin?
در گشاد ختمها تو خاتمی ** در جهان روحبخشان حاتمی
Ey peygamber, mühürleri kaldırmak, kapalı kapıları açmaktasın, Hatem’sin, bu iş, seninle ve sende bitmiştir. Can bağışlayanlar âleminde bir Hatem’sin sen.
هست اشارات محمدالمراد ** کل گشاد اندر گشاد اندر گشاد
Hâsılı mühürleri kaldırma ve kapıları açmada Muhammed’in işaretleri, tamamiyle açıklık içinde açıklıktır, açılık içinde açıklıktır,açıklık içinde açıklık.