-
تن چو شد بیمار داروجوت کرد ** ور قوی شد مر ترا طاغوت کرد 1405
- Bedenin hasta oldu mu sana ilaç aratır, kuvvetlendi mi seni şeytanlaştırır, bir put haline sokar.
-
چون زره دان این تن پر حیف را ** نی شتا را شاید و نه صیف را
- Şu sitemlerle dopdolu olan bedeni bir zırh bil; ne kışa yarar ne yaza.
-
یار بد نیکوست بهر صبر را ** که گشاید صبر کردن صدر را
- Sabredersen kötü arkadaş iyidir. Sabır, insanın göğsünü açar, insanı genişletir.
-
صبر مه با شب منور داردش ** صبر گل با خار اذفر داردش
- Ayın gece sabretmesi , onu apaydın bir hale kor. Gülün dikene sabrı, onu güzel kokulu bir hale getirir.
-
صبر شیر اندر میان فرث و خون ** کرده او را ناعش ابن اللبون
- Aslanın pislik ve kan içinde kalıp sabretmesi , onu deve yavrularıyla doyurur.
-
صبر جملهی انبیا با منکران ** کردشان خاص حق و صاحبقران 1410
- Peygamberlerin münkirlere sabretmesi onları Allah hassı yapmış , sahipkıran etmiştir.
-
هر که را بینی یکی جامه درست ** دانک او آن را به صبر و کسب جست
- Kimde bir düzgün esvap görsen bil ki onu sabretmek , uğraşıp kazanmakla elde etmiştir.
-
هرکه را دیدی برهنه و بینوا ** هست بر بیصبری او آن گوا
- Kimi aç , çıplak görürsen bu hali , sabırsızlığına tanıktır.
-
هرکه مستوحش بود پر غصه جان ** کرده باشد با دغایی اقتران
- Kim ürker , canı dertler içinde kalırsa mutlaka bir kötü kişiye arkadaşlık etmiştir.
-
صبر اگر کردی و الف با وفا ** ار فراق او نخوردی این قفا
- Eğer sabretsen ülfetine tahammül edip vefa göstersen sevdiğinden ayrılmaz , başını dövmezdin.
-
خوی با حق نساختی چون انگبین ** با لبن که لا احب الافلین 1415
- Balla sütün karıştığı gibi Allah huyuyla huylansaydın “Ben batanları sevmem” der,
-
لاجرم تنها نماندی همچنان ** که آتشی مانده به راه از کاروان
- Kervandan arda kalmış ateş gibi yol üstünde yalnız başına kala kalmazdın.
-
چون ز بیصبری قرین غیر شد ** در فراقش پر غم و بیخیر شد
- Sabırsızlıktan Allah’dan başkasına eş oldun mu onun ayrılığıyla dertlenirsin , hayrın kalmaz.
-
صحبتت چون هست زر دهدهی ** پیش خاین چون امانت مینهی
- Sohbetin halis altınsa nasıl oluyor da haine emanet ediyorsun ?
-
خوی با او کن که امانتهای تو ** آمن آید از افول و از عتو
- Allahyla düş kalk, onun huylarıyla huylan da emanetlerin zâyi olmaktan da emin olsun, eksilmekten de.
-
خوی با او کن که خو را آفرید ** خویهای انبیا را پرورید 1420
- Huyları yaratanın huyuyla huylan,peygamberlerin ahlâkını yetiştirip besleyen Allah’nın ahlâkına bürün.
-
برهای بدهی رمه بازت دهد ** پرورندهی هر صفت خود رب بود
- Ona bir kuzu versen sana bir sürü bağışlar.Her sıfatı , kemale götüren zaten Allah’dır.
-
بره پیش گرگ امانت مینهی ** گرگ و یوسف را مفرما همرهی
- Kuzuyu kurda emniyet edebilir misin?Sakın kurtla Yusuf’u yoldaş etme.
-
گرگ اگر با تو نماید روبهی ** هین مکن باور که ناید زو بهی
- Kurt kurnazlıktan gelir, tilkilenirse sakın aldanma , ondan iyilik gelmez.
-
جاهل ار با تو نماید همدلی ** عاقبت زحمت زند از جاهلی
- Bilgisiz adam bir müddet seninle gönül arkadaşlığında bulunsa bile nihayet cahillikten sana bir zahım vurur.
-
او دو آلت دارد و خنثی بود ** فعل هر دو بیگمان پیدا شود 1425
- Onun iki aleti vardır, o hunsadır.Her iki aletinin işi , nihayet meydana çıkar.
-
او ذکر را از زنان پنهان کند ** تا که خود را خواهر ایشان کند
- Erlik aletini kadınlardan saklar, onlara bir kız kardeş olur.
-
شله از مردان به کف پنهان کند ** تا که خود را جنس آن مردان کند
- Erlerden de kadınlık aletini , eliyle örtüp gizler.Kendisini erkek gösterir.
-
گفت یزدان زان کس مکتوم او ** شلهای سازیم بر خرطوم او
- Allah , “Onun gizli ayıbını meydana çıkarır, burnunun üstünde erlik aleti gibi gösteririz” de
-
تا که بینایان ما زان ذو دلال ** در نیایند از فن او در جوال
- Gözü olan kullarımız o işvecinin hilelerine aldanıp çuvala girmezler” dedi.
-
حاصل آنک از هر ذکر ناید نری ** هین ز جاهل ترس اگر دانشوری 1430
- Hâsılı her alet insanı erkek etmez. Eğer bilgin varsa kendine gel de bilgisizlikten kork.
-
دوستی جاهل شیرینسخن ** کم شنو کان هست چون سم کهن
- Tatlı sözlü cahil dostun sözlerine pek kapılma.O sözler eskimiş,yıllanmış zehire benzer.
-
جان مادر چشم روشن گویدت ** جز غم و حسرت از آن نفزویدت
- Anasının canı, gözümün nuru der ama günden güne artan duran dertten, hasretten başka bir şey vermez sana.
-
مر پدر را گوید آن مادر جهار ** که ز مکتب بچهام شد بس نزار
- O ana, babaya açıkça, yavrucuğum mektepten bezdi, soldu sarardı der..
-
از زن دیگر گرش آوردیی ** بر وی این جور و جفا کم کردیی
- Başka karından olsaydı ona bu kadar cefada bulunmazdın.
-
از جز تو گر بدی این بچهام ** این فشار آن زن بگفتی نیز هم 1435
- Doğrusunu istersen bu yavrucuk, senin oğlun olmasaydı ve ben doğurmasaydım, yine anası, bu sözü söylerdi!
-
هین بجه زن مادر و تیبای او ** سیلی بابا به از حلوای او
- Kendine gel, bu anadan , onun merhametinden kaç. Babanın sillesi, onun helvasından yeğdir.
-
هست مادر نفس و بابا عقل راد ** اولش تنگی و آخر صد گشاد
- Ana nefistir…Baba da cömert akıl. Akla uyan önce daralır ama sonunda yüzlerce genişliğe uğrar.
-
ای دهندهی عقلها فریاد رس ** تا نخواهی تو نخواهد هیچ کس
- Ey akılları ihsan eden Allah, feryada yetiş. Sen bir şey dilemezsen hiç kimse dilemez.
-
هم طلب از تست و هم آن نیکوی ** ما کییم اول توی آخر توی
- İstek de sendedir, ihsan da. Biz kimiz ki? Evvel de sensin , âhır da.
-
هم بگو تو هم تو بشنو هم تو باش ** ما همه لاشیم با چندین تراش 1440
- Hem sen söyle, hem sen dinle, hem sen ol. Biz bunca malımız mülkümüzle yine hiçbir şey değiliz.
-
زین حواله رغبت افزا در سجود ** کاهلی جبر مفرست و خمود
- Yarabbi, bize tekliflerde bulundun, lûtfet de secdeye rağbetimizi artır;bize cebir tembelliğini gönderip şevkimizi söndürme.
-
جبر باشد پر و بال کاملان ** جبر هم زندان و بند کاهلان
- Cebir, kâmillerin kolu, kanadıdır.. Tembellerin bağı, zindanı.
-
همچو آب نیل دان این جبر را ** آب مومن را و خون مر گبر را
- Bu cebri, Nil suyu gibi bil. Mümine sudur, kâfire kan.
-
بال بازان را سوی سلطان برد ** بال زاغان را به گورستان برد
- Kanat, doğan kuşlarını padişaha götürür, kuzgunları mezarlığa.
-
باز گرد اکنون تو در شرح عدم ** که چو پازهرست و پنداریش سم 1445
- Şimdi sen, yokluğu anlatmayı bırak. Çünkü panzehire benzer de zehir sanırsın.
-
همچو هندوبچه هین ای خواجهتاش ** رو ز محمود عدم ترسان مباش
- Ey kapı yoldaşı, kendine gel. Hintli çocuk gibi yokluk Mahmudundan korkma sakın.
-
از وجودی ترس که اکنون در ویی ** آن خیالت لاشی و تو لا شیی
- Şimdi bürünmüş olduğun varlıktan kork. O varlık hayali bir şey değildir, sen de bir şey değilsin!
-
لاشیی بر لاشیی عاشق شدست ** هیچ نی مر هیچ نی را ره زدست
- Hiçbir şey olmayan bir şey, hiçbir şey olmayan bir şeye âşık olmuş; hiç var olmamış , hiç var olmamışın yolunu kesmiştir.
-
چون برون شد این خیالات از میان ** گشت نامعقول تو بر تو عیان
- Bu hayaller, ortadan kalktı mı akla sığmaz şeylerin apaçık görünür sana!
-
لیس للماضین هم الموت انما لهم حسره الموت
- “Geçip gitmiş olanlara ölüm yüzünden elem ve sıkıntı yoktur; onlar ancak ellerinde olanı kaybettiler, ona acınırlar”
-
راست گفتست آن سپهدار بشر ** که هر آنک کرد از دنیا گذر 1450
- 1450.İnsanların başbuğu doğru söylemiştir: “Dünyadan geçip giden kişinin
-
نیستش درد و دریغ و غبن موت ** بلک هستش صد دریغ از بهر فوت
- Ölüm yüzünden bir derdi, bir acısı yoktur.Elindekini kaçırdığından dolayı, yüzlerce acıya düşer.”
-
که چرا قبله نکردم مرگ را ** مخزن هر دولت و هر برگ را
- Neden her devletin , her nimetin mahzeni olan ölümü kıble edinmedim?
-
قبله کردم من همه عمر از حول ** آن خیالاتی که گم شد در اجل
- Şaşkınlığımdan bütün ömrümce hayalleri kıble edindim, onlar da ecel gelince kaybolup gittiler der.
-
حسرت آن مردگان از مرگ نیست ** زانست کاندر نقشها کردیم ایست
- ölenlerin hasreti ölüm değildir. Neden suretlere kapıldık? Diye acınırlar.