لا یعد این داد و لا یحصی ز تو ** من کلیلم از بیانش شرمرو
Bu ihsanların sayıya sığmaz. Ben utanıyorum, anlatmadan âcizim.
چونک در خلاقیم تنها توی ** کار رزاقیم تو کن مستوی
Beni yaratan yalnız sensin. Rızkımı da sen düzene koy demekteydi.
سالها زو این دعا بسیار شد ** عاقبت زاری او بر کار شد 1840
Yıllarca bu duada bulundu. Nihayet ağlayıp yalvarışı tesir etti.
همچو آن شخصی که روزی حلال ** از خدا میخواست بیکسب و کلال
Hani çalışmadan, yorulmadan helâl bir rızk isteyen adam vardı ya, onun gibi.
گاو آوردش سعادت عاقبت ** عهد داود لدنی معدلت
Nihayet Allah adaletine sahip Davut Peygamber zamanında bir öküz, onu kutluluğa ulaştırmıştı.
این متیم نیز زاریها نمود ** هم ز میدان اجابت گو ربود
Bu adamda yüzünü yerlere sürdü, yalvarıp sızladı, nihayet meydandan icabet topunu çeldi.
گاه بدظن میشدی اندر دعا ** از پی تاخیر پاداش و جزا
Bazen duasının kabul edilmeyişine bakıp kötü zanlara düşüyor, niçin duam kabul edilmiyor diyor,
باز ارجاء خداوند کریم ** در دلش بشار گشتی و زعیم 1845
Derken yine Allah’nın lûtuf ve keremi, gönlüne muştuluklar veriyor, duasının kabul edileceğine delil oluyordu.
چون شدی نومید در جهد از کلال ** از جناب حق شنیدی که تعال
Çalışıp çabalarken yorulup ümitsizliğe düşünce Allah tapısında gel sesini duyuyordu.
خافضست و رافعست این کردگار ** بی ازین دو بر نیاید هیچ کار
Allah alçaltıcıdır, yücelticidir. Bu ikisinden başka hiçbir işi yoktur.
خفض ارضی بین و رفع آسمان ** بی ازین دو نیست دورانش ای فلان
Yerin alçalışına bak, göğün yücelişine bak. Kâinatın devranı bu ikisinden hâli değildir.
خفض و رفع این زمین نوعی دگر ** نیم سالی شوره نیمی سبز و تر
Şu yerin yücelip alçalışı da bir başka çeşittir. Yılın yarısında çorak bir hale gelir, yarısında yeşerir, tazeleşir.
خفض و رفع روزگار با کرب ** نوع دیگر نیم روز و نیم شب 1850
Mihnetle dolu olan zamanın yücelip alçalması, büsbütün başka bir tarzdadır. Yirmi dört saatin yarısı günden olur, yarısı gece.
خفض و رفع این مزاج ممترج ** گاه صحت گاه رنجوری مضج
Zıtlarla uzlaşan mizacın yükselmesi, alçalması da şudur: Gâh insan sıhhatli olur, gâh hastalanır, inler.
همچنین دان جمله احوال جهان ** قحط و جدب و صلح و جنگ از افتتان
Dünyanın bütün hallerini böyle bil. Kıtlık, bolluk, barış, savaş, hep denemelerden meydana gelir.
این جهان با این دو پر اندر هواست ** زین دو جانها موطن خوف و رجاست
Şu dünya, havada bu iki kanatla uçar. Canlar da bu ikisi yüzünden korku ve ümit yurtlarında yurt edinirler.
تا جهان لرزان بود مانند برگ ** در شمال و در سموم بعث و مرگ
Böylece dünya, şimal rüzgârına benzeyen hayatla ve sam yeli gibi olan ölümle titrer durur.
تا خم یکرنگی عیسی ما ** بشکند نرخ خم صدرنگ را 1855
Nihayet İsa’mızın tek renge boyayan birlik küpü yüzlerce renkli küpleri kırar.
کان جهان همچون نمکسار آمدست ** هر چه آنجا رفت بیتلوین شدست
Çünkü o âlem, tuzlaya benzer. Oraya ne düşerse renkten arınır.
خاک را بین خلق رنگارنگ را ** میکند یک رنگ اندر گورها
Toprağa bak. Çeşit, çeşit renkte bulunan insanları mezarlarda bir renge sokmada.
این نمکسار جسوم ظاهرست ** خود نمکسار معانی دیگرست
Bu, görünen bedenlerin tuzlası, mâna âlemine ait tuzlaysa bundan tamamı ile ayrıdır.
آن نمکسار معانی معنویست ** از ازل آن تا ابد اندر نویست
O mâna tuzlası mânevidir. O, ezelden ebede kadar yenilikler içindedir.
این نوی را کهنگی ضدش بود ** آن نوی بی ضد و بی ند و عدد 1860
Eskilik bu yeniliğin zıddıdır. Halbuki o âlemin yeniliği zıtsızdır, eşsizdir, sayıya da sığmaz.
آنچنان که از صقل نور مصطفی ** صد هزاران نوع ظلمت شد ضیا
Nitekim Mustafa’nın nurunun cilâsı ile yüz binlerce çeşit karanlık ışık kesildi.
از جهود و مشرک و ترسا و مغ ** جملگی یکرنگ شد زان الپ الغ
O ulu er yüzünden Yahudilerin, Allah’ya şirk koşanların, Hıristiyanların, Mecusilerin hepsi bir renge boyandılar.
صد هزاران سایه کوتاه و دراز ** شد یکی در نور آن خورشید راز
Yüz binlerce kısa ve uzun gölgeler o sır denizinin nurunda bir oldular.
نه درازی ماند نه کوته نه پهن ** گونه گونه سایه در خورشید رهن
Ne uzunluk kaldı, ne kısalık, ne genişlik. Çeşit, çeşit gölgeler, güneşe rehin oldu.
لیک یکرنگی که اندر محشرست ** بر بد و بر نیک کشف و ظاهرست 1865
Fakat mahşerdeki tek renge boyanış, iyiye de apaçık görünür, kötüye de.
که معانی آن جهان صورت شود ** نقشهامان در خور خصلت شود
O âlemde mânalar, surete bürünürler. Suretlerimiz, hülyalarımıza uygun olur.
گردد آنگه فکر نقش نامهها ** این بطانه روی کار جامهها
O zamanda mektupların sureti açığa çıkar, elbiselerin astarı yüz olur, herkesin içi, dışına döner.
این زمان سرها مثال گاو پیس ** دوک نطق اندر ملل صد رنگ ریس
Şimdi gizli şeyler, alacalı öküze benzer. Söz iği, âlem içinde yüzlerce renkte bir iplik gibi görünür.
نوبت صدرنگیست و صددلی ** عالم یک رنگ کی گردد جلی
Şimdi yüzlerce renge boyanma, yüzlerce gönül sahibi olma devri. Tek renkli olma âlemi nereden tecelli edecek?
نوبت زنگست رومی شد نهان ** این شبست و آفتاب اندر رهان 1870
Şimdi zencilik zamanı. Rum diyarına mensup olanlar, beyaz güzeller gizli. Şimdi gece, güneş gizli.
نوبت گرگست و یوسف زیر چاه ** نوبت قبطست و فرعونست شاه
Kurdun devri, Yusuf kuyunun dibinde. Kıptilerin nöbeti, Firavun, padişah şimdi.
تا ز رزق بیدریغ خیرهخند ** این سگان را حصه باشد روز چند
Bu suretle de herkese lüzumlu, lüzumsuz gülüp duran ve kimseden esirgenmeyen rızktan şu köpekler de birkaç gün rızıklansınlar, hisselerini alsınlar bakalım.
در درون بیشه شیران منتظر ** تا شود امر تعالوا منتشر
“Gelin” buyruğu verilinceye kadar aslanlar, orman içinde beklemedeler.
پس برون آیند آن شیران ز مرج ** بیحجابی حق نماید دخل و خرج
Bu emir geldi mi o aslanlar, yayıldıkları yerden çıkarlar. Allah, hicapsız olarak yayılacakları, geçinecekleri yeri gösterir.
جوهر انسان بگیرد بر و بحر ** پیسه گاوان بسملان آن روز نحر 1875
İnsanın mahiyeti, insanlık, karayı da kaplar, denizi de. Alacalı öküzler o kurban gününde kesilirler.
روز نحر رستخیز سهمناک ** مومنان را عید و گاوان را هلاک
O kurban günü, korkunç bir kıyamettir. Müminlere bayramdır, öküzlere helâk olma günü.
جملهی مرغان آب آن روز نحر ** همچو کشتیها روان بر روی بحر
O kurban gününde bütün su kuşları, gemiler gibi deniz üstünde akarlar, yüzerler.
تا که یهلک من هلک عن بینه ** تا که ینجو من نجا واستیقنه
Bu suretle de “Helâk olan apaçık delillerle helâk olur.” Kurtulan kurtulur ve yakıyne erer.
تا که بازان جانب سلطان روند ** تا که زاغان سوی گورستان روند
Doğan kuşları, padişaha giderler, kuzgunlar, mezarlığa.
که استخوان و اجزاء سرگین همچو نان ** نقل زاغان آمدست اندر جهان 1880
Kemikle ekmek gibi pis şeylerin cüzileri, bu cihanda kuzgunların mezesidir, gıdasıdır.
قند حکمت از کجا زاغ از کجا ** کرم سرگین از کجا باغ از کجا
Hikmetin kadrini bilme nerede,kuzgun nerede?Gübrede yaşayan kurt nerede, bağ bahçe nerede?
نیست لایق غزو نفس و مرد غر ** نیست لایق عود و مشک و کون خر
Nefsiyle savaşmak, kahpe adama lâyık değildir. Eşeğin ardında öd ağacı yakılmaz, eşeğin ardına da misk sürülmez.
چون غزا ندهد زنان را هیچ دست ** کی دهد آنک جهاد اکبرست
Kadınlara savaş yazılmamıştır. Nefisle savaşmaksa onların işi olamaz. Çünkü bu, büyük savaştır.
جز بنادر در تن زن رستمی ** گشته باشد خفیه همچون مریمی
Ancak nadir olarak bazı kadında da bir Rüstem vardır. Meryem gibi gizlidir o.
آنچنان که در تن مردان زنان ** خفیهاند و ماده از ضعف جنان 1885
Nitekim erlerin bedeninde, yüreksizliklerinden kadınların gizlendiği vardır.
آن جهان صورت شود آن مادگی ** هر که در مردی ندید آمادگی
Kim, erliğe hazırlanmamış, er olmamışsa o dişilik, öbür âlemde surete bürünür.
روز عدل و عدل داد در خورست ** کفش آن پا کلاه آن سرست
O gün adalet günüdür. Adalet, her şeyi lâyık olduğu yere koymaktır. Ayakkabı ayağındır, külâh başın.