English    Türkçe    فارسی   

6
2183-2232

  • تن بمردت سوی اسرافیل ران  ** دل فسردت رو به خورشید روان 
  • Bedenin ölmüş, İsrafil’in yanına koş. Gönlün donmuş, yürüyüp giden güneşe git.
  • در خیال از بس که گشتی مکتسی  ** نک بسوفسطایی بدظن رسی 
  • Hayallerden öyle libaslara büründün ki neredeyse kötü zanlı Sofestailere karışacaksın.
  • او خود از لب خرد معزول بود  ** شد ز حس محروم و معزول از وجود  2185
  • Sofestai’de zaten akıl yoktu. Bu yüzden duygudan da oldu, varlıktan da mahrum kaldı.
  • هین سخن‌خا نوبت لب‌خایی است  ** گر بگویی خلق را رسوایی است 
  • Kendine gel, şimdi söz çiğnemek devri. Söylersen halka rezil rüsva olursun.
  • چیست امعان چشمه را کردن روان  ** چون ز تن جان رست گویندش روان 
  • İm’an ne demektir? Kaynaktan su akıtmak. Bedenden can gitti mi o cana “giden revan” derler.
  • آن حکیمی را که جان از بند تن  ** باز رست و شد روان اندر چمن 
  • Canı beden bağından çözüp kurtararak çayırlığa, çimenliğe salıveren hakîm.
  • دو لقب را او برین هر دو نهاد  ** بهر فرق ای آفرین بر جانش باد 
  • Hayatla ruhu ayırt etmek için ona bu iki lâkabı taktı. Bunu fark edenin canına aferin!
  • در بیان آنک بر فرمان رود  ** گر گلی را خار خواهد آن شود  2190
  • Bu suretle de Tanrı fermanına uyan, dilerse gülü diken, dikeni gül yapan kişideki ruhu anlattı.
  • معجزه‌ی هود علیه‌ السلام در تخلص مومنان امت به وقت نزول باد 
  • Azap yeli estiği zaman Hûd Aleyhisselâm’ın inanmış Ümmetini kurtarması ve mucize göstermesi
  • مومنان از دست باد ضایره  ** جمله بنشستند اندر دایره 
  • İnananlar, o zararlı yelin elinden kaçmışlar, hepsi bir daire içine sığınmışlardı.
  • یاد طوفان بود و کشتی لطف هو  ** بس چنین کشتی و طوفان دارد او 
  • Yel, âdeta tûfandı, onun lütfu da gemi. Onun bu çeşit nice gemileri var, nice tûfanları.
  • پادشاهی را خدا کشتی کند  ** تا به حرص خویش بر صفها زند 
  • Tanrı, bir padişahı gemi yapar. Hırsı ile kendisini saflara vurur.
  • قصد شه آن نه که خلق آمن شوند  ** قصدش آنک ملک گردد پای‌بند 
  • Maksadı halkın emin olması değildir, ülke zapt etmektir.
  • آن خراسی می‌دود قصدش خلاص  ** تا بیابد او ز زخم آن دم مناص  2195
  • Değirmen beygiri koşar, döner durur. Maksadı da dayak yemeden kurtulmaktadır.
  • قصد او آن نه که آبی بر کشد  ** یاکه کنجد را بدان روغن کند 
  • Su çekmekten, yahut susamdan şırlagan yağı çıkarmaktan haberi bile yoktur.
  • گاو بشتابد ز بیم زخم سخت  ** نه برای بردن گردون و رخت 
  • Öküz, arabayı çekmek eşyayı götürmek için değil, dayak korkusundan yürür, yeler.
  • لیک دادش حق چنین خوف وجع  ** تا مصالح حاصل آید در تبع 
  • Fakat Tanrı, ona öyle bir acı korkusu vermiştir de o yüzden işler de görülür gider.
  • هم‌چنان هر کاسبی اندر دکان  ** بهر خود کوشد نه اصلاح جهان 
  • Her kazanç sahibi de bunun gibi âlemi ıslâh için değil, kendisi için çalışır.
  • هر یکی بر درد جوید مرهمی  ** در تبع قایم شده زین عالمی  2200
  • Her biri derdine bir melhem arar. Derken bir âlem de bu yüzden düzene girer.
  • حق ستون این جهان از ترس ساخت  ** هر یکی از ترس جان در کار باخت 
  • Tanrı korkuyu bu âleme direk yapmıştır. Herkes, can korkusu ile bir işe sarılmıştır.
  • حمد ایزد را که ترسی را چنین  ** کرد او معمار و اصلاح زمین 
  • Tanrı’ya hamd olsun ki böyle bir korkuyu mimar etmiş, onunla yer yüzünü düzene koymuştur.
  • این همه ترسنده‌اند از نیک و بد  ** هیچ ترسنده نترسد خود ز خود 
  • Bunların hepside iyiden, kötüden korkarlar. Fakat hiçbir kimse yoktur ki kendi kendisinden korksun.
  • پس حقیقت بر همه حاکم کسیست  ** که قریبست او اگر محسوس نیست 
  • Şu halde hakikatte herkese hak3im olan birsidir ve o, duygularla duyulmaz ama çok yakındır insana.
  • هست او محسوس اندر مکمنی  ** لیک محسوس حس این خانه نی  2205
  • O, bir gizli yerde duyulur ama bu evin duyguları ile duyulmaz.
  • آن حسی که حق بر آن حس مظهرست  ** نیست حس این جهان آن دیگرست 
  • Tanrı’nın anlaşılacağı, duyulacağı duygu, bu cihanın duygusu değildir, o duygu, başka bir duygudur.
  • حس حیوان گر بدیدی آن صور  ** بایزید وقت بودی گاو و خر 
  • Hayvan duygusu, o suretleri görseydi öküzle eşek de vaktin Beyazıd’ı olurdu.
  • آنک تن را مظهر هر روح کرد  ** وآنک کشتی را براق نوح کرد 
  • Bedeni, ruha mazhar eden, gemiyi Nuh’a burak yapan,
  • گر بخواهد عین کشتی را به خو  ** او کند طوفان تو ای نورجو 
  • Dilerse ey nur arayan, gemiyi değiştirir, tûfan haline getirir.
  • هر دمت طوفان و کشتی ای مقل  ** با غم و شادیت کرد او متصل  2210
  • Ey yoksul, her an sana bir tûfandır, bir gemidir. Seni gama, neşeye ulaştırır durur.
  • گر نبینی کشتی و دریا به پیش  ** لرزها بین در همه اجزای خویش 
  • Gemiyle denizi görmüyorsan bütün cüzilerindeki şu titreyişi, şu kaynaşmayı gör.
  • چون نبیند اصل ترسش را عیون  ** ترس دارد از خیال گونه‌گون 
  • Gözler, korkunun aslını görmediğinden çeşit çeşit hayallerden korkar insan.
  • مشت بر اعمی زند یک جلف مست  ** کور پندارد لگدزن اشترست 
  • Sarhoş bir herif, körün birine bir yumruk indirir. Kör sanır ki kendisini deve tepti.
  • زانک آن دم بانگ اشتر می‌شنید  ** کور را گوشست آیینه نه دید 
  • Çünkü o sırada deve sesini duymuştur. Körün aynası kulaktır, göz değil.
  • باز گوید کور نه این سنگ بود  ** یا مگر از قبه‌ی پر طنگ بود  2215
  • Derken yine hayır, bu bir taş olacak. Belki şu çınlayıp duran kubbeden geldi der.
  • این نبود و او نبود و آن نبود  ** آنک او ترس آفرید اینها نمود 
  • Bu da değil, o da değil, öbürü de değil. Bunları o korkuyu yaratan gösterir.
  • ترس و لرزه باشد از غیری یقین  ** هیچ کس از خود نترسد ای حزین 
  • Korku ve titreyiş, mutlaka başkasındandır. Hiçbir kimse kendisinden korkar mı?
  • آن حکیمک وهم خواند ترس را  ** فهم کژ کردست او این درس را 
  • O filozofçuk, korkuya vehim der. O, bu dersi eğri anlamıştır.
  • هیچ وهمی بی‌حقیقت کی بود  ** هیچ قلبی بی‌صحیحی کی رود 
  • Hakikati olmayan vehim olur mu hiç? Hiç gönül doğru olmayan bir yere akar mı?
  • کی دروغی قیمت آرد بی ز راست  ** در دو عالم هر دروغ از راست خاست  2220
  • Yalancı, doğru olmasa bir yalan kıvırabilir mi? İki âlemde de her yalan doğrudan meydana gelir.
  • راست را دید او رواجی و فروغ  ** بر امید آن روان کرد او دروغ 
  • Doğrunun revacına, parlaklığına bakar da yalancı, o ümitle yalan söyler.
  • ای دروغی که ز صدقت این نواست  ** شکر نعمت گو مکن انکار راست 
  • Ey yalancı, bu yalanın da doğru yüzünden geçmede. Nimete şükret de doğruyu inkâr etme.
  • از مفلسف گویم و سودای او  ** یا ز کشتیها و دریاهای او 
  • Filozofluk taslayandan mı söyleyeyim, onun sevdasından mı bahsedeyim? Yoksa Tanrı’nın gemilerini denizlerini mi anlatayım?
  • بل ز کشتیهاش کان پند دلست  ** گویم از کل جزو در کل داخلست 
  • Hadi onun gemilerinden bahsedeyim. Çünkü o bahis, gönle öğüt verir. Külden bahsedeyim. Çünkü cüz, küllün içindedir.
  • هر ولی را نوح و کشتیبان شناس  ** صحبت این خلق را طوفان شناس  2225
  • Her velîyi Nuh ve kaptan bil, bu halkın sohbetini de tûfan say.
  • کم گریز از شیر و اژدرهای نر  ** ز آشنایان و ز خویشان کن حذر 
  • Aslandan ve erkek ejderhadan az kaç da âşinalarından, akrabalarından daha fazla sakın.
  • در تلاقی روزگارت می‌برند  ** یادهاشان غایبی‌ات می‌چرند 
  • Onlar, seninle buluşup ömrünü ziyân ederler. Onları anma, gayb âleminden elde ettiğin mahsulü bitirir.
  • چون خر تشنه خیال هر یکی  ** از قف تن فکر را شربت‌مکی 
  • Susuz eşek gibi her birinin hayali, beden kabından düşünce şerbetini emer, sömürür.
  • نشف کرد از تو خیال آن وشات  ** شبنمی که داری از بحر الحیات 
  • O kovucuların hayali, abıhayattan elde ettiğin çiğ tanesini emiverir.
  • پس نشان نشف آب اندر غصون  ** آن بود کان می‌نجنبد در رکون  2230
  • Daldan suyun çekilmesine alâmet, o dalın kupkuru kalması, oynamamasıdır.
  • عضو حر شاخ تر و تازه بود  ** می‌کشی هر سو کشیده می‌شود 
  • Hür uzuv taze dala benzer. Ne yana çekersen eğilir.
  • گر سبد خواهی توانی کردنش  ** هم توانی کرد چنبر گردنش 
  • Dilersen ondan sepet, hatt3a çember bile yaparsın.