ای بسا مهتربچه کز شور و شر ** شد ز فعل زشت خود ننگ پدر
Nice büyük adamların oğulları vardır ki kötülükte bulunur, yaptığı kötü iş yüzünden babasına bir âr olur.
پر هنر را نیز اگر باشد نفیس ** کم پرست و عبرتی گیر از بلیس
Hünerli, bilgili kişi iyidir ama İblisten ibret al, ona da az tap.
علم بودش چون نبودش عشق دین ** او ندید از آدم الا نقش طین 260
Onun da bilgisi vardı ama din aşkı yoktu, bu yüzden Âdem’in yalnız topraktan yaratılan suretini gördü.
گرچه دانی دقت علم ای امین ** زانت نگشاید دو دیدهی غیببین
Ey emin kişi, bilgide ne kadar ileri gidersen git onunla gaybı gören gözün açılmaz ki!
او نبیند غیر دستاری و ریش ** از معرف پرسد از بیش و کمیش
Can gözü açık olmayan, sakaldan, sarıktan başka bir şey görmez, adamın ileri, yahut geri oluşunu, onu tarif edenden sorup öğrenir.
عارفا تو از معرف فارغی ** خود همیبینی که نور بازغی
Ey ârif, sen, birsini anlamak için onu bilen, söyleyip tarif eden kişiye müracaat etmezsin. Çünkü sen, doğmuş, parıl, parıl parlamakta olan bir nursun.
کار تقوی دارد و دین و صلاح ** که ازو باشد بدو عالم فلاح
Senin takvan, dinin var, iyi işler işlersin, öyle ki âlem onlarla düzelir, kurtuluşa erer.
کرد یک داماد صالح اختیار ** که بد او فخر همه خیل و تبار 265
Kendisine öyle temiz ve iyi bir damat seçti ki bütün halkın övündüğü kişiydi o.
پس زنان گفتند او را مال نیست ** مهتری و حسن و استقلال نیست
Kadınlar onun malı yok, mülkü yok, ululuğu yok, güzel değil, başına buyruk değil dediler.
گفت آنها تابع زهدند و دین ** بیزر او گنجیست بر روی زمین
Adam dedi ki: Onlar dine, zâhitliğe uymuş adamlar. O da yeryüzünde altını olmayan bir define.
چون به جد تزویج دختر گشت فاش ** دست پیمان و نشانی و قماش
Hâsılı armağanlar sunuldu, nişan yapıldı, kumaşlar gönderildi, kızın verileceği ortalığa yayıldı.
پس غلام خرد که اندر خانه بود ** گشت بیمار و ضعیف و زار زود
Evde küçük bir köle vardı. Bu sıralarda hastalandı, yanıp yakılmaya, eriyip solmaya başladı.
همچو بیمار دقی او میگداخت ** علت او را طبیبی کم شناخت 270
Hummaya tutulmuş bir hasta gibi eriyordu. Hekim, hastalığını anlayamadı.
عقل میگفتی که رنجش از دلست ** داروی تن در غم دل باطلست
Akıl diyordu ki: Onun illeti, gönül illeti. Beden ilâcı gönlüne tesir etmez ki.
آن غلامک دم نزد از حال خویش ** کز چه میآید برو در سینه نیش
Bu sevda yüzünden köleciğin gönlü yaralıydı ama derdini kimseciklere söyleyemiyordu.
گفت خاتون را شبی شوهر که تو ** باز پرسش در خلا از حال او
Bir gece zengin adam karısına dedi ki: Kimseye duyurmadan, gizlice onun halini sor soruştur bakalım.
تو به جای مادری او را بود ** که غم خود پیش تو پیدا کند
Sen onun anası sayılırsın. Derdini sana açar elbette.
چونک خاتون در گوش این کلام ** روز دیگر رفت نزدیک غلام 275
Kadın, bu sözü kulağına koyunca ertesi gün kölenin yanına gitti.
پس سرش را شانه میکرد آن ستی ** با دو صد مهر و دلال و آشتی
Yüzlerce nazla, muhabbetle başını karıştırmaya, saçlarını taramaya başladı.
آنچنان که مادران مهربان ** نرم کردش تا در آمد در بیان
Şefkatli analar gibi onu yumuşattı, nihayet söyletmeye muvaffak oldu.
که مرا اومید از تو این نبود ** که دهی دختر به بیگانهی عنود
Köle dedi ki: Senden bunu mu umardım ben? Kızını inatçı bir yabancıya veresin.
خواجهزادهی ما و ما خستهجگر ** حیف نبود که رود جای دگر
Bizim efendimizin kızı olsun, biz de ona âşık olalım da o başkasına varsın? Yazık değil mi?
خواست آن خاتون ز خشمی که آمدش ** که زند وز بام زیر اندازدش 280
Kadın bu söze öyle kızdı ki onu dövüp damdan aşağıya atmak istedi.
کو که باشد هندوی مادرغری ** که طمع دارد به خواجه دختری
O kim oluyor diyordu, bir kahpenin Hintli bir oğlu. Nasıl oluyor da bir efendinin kızına tamah ediyor?
گفت صبر اولی بود خود را گرفت ** گفت با خواجه که بشنو این شگفت
Fakat bunları içinden söylemekle beraber sabretmek daha doğru deyip kendini tuttu. Kocasına, dinle şu şaşılacak şeyi dedi..
این چنین گراء کی خاین بود ** ما گمان برده که هست او معتمد
Biz, onu güvenilir bir adam sanıyorduk, umarmıydık böyle bir çalıkuşunun hain çıkacağını?
صبر فرمودن خواجه مادر دختر را کی غلام را زجر مکن من او را بیزجر ازین طمع باز آرم کی نه سیخ سوزد نه کباب خام ماند
Efendinin, karısına “Sabret,köleyi tekdir etme. Ben onu bu tamahtan öyle bir geçiririm ki ne şiş yanar,ne kebap” demesi.
گفت خواجه صبر کن با او بگو ** که ازو ببریم و بدهیمش به تو
Efendi dedi ki: “Sabret. Ona de ki: Kızı ona vermez sana veririz.
تا مگر این از دلش بیرون کنم ** تو تماشا کن که دفعش چون کنم 285
Bu suretle belki gönlünden o sevdayı çıkarırız. Sen hele bir hoşça bak, ben nasıl onu bu işten vazgeçiririm?
تو دلش خوش کن بگو میدان درست ** که حقیقت دختر ما جفت تست
Sen gönlünü hoş tut,bunu iyice bil ki kızımız, hakikaten de senin eşindir.
ما ندانستیم ای خوش مشتری ** چونک دانستیم تو اولیتری
A güzel müşteri, evvelce bunu bilmiyorduk, mademki bildik, elbette kızımıza daha lâyıksın sen.
آتش ما هم درین کانون ما ** لیلی آن ما و تو مجنون ما
Ateşimiz, kendi mangalımızda; Leylâ, bizim Leylâ’mız, Mecnunumuz da sen, de
تا خیال و فکر خوش بر وی زند ** فکر شیرین مرد را فربه کند
İyice bir hayale, bir düşünceye düşsün. İyi düşünce insanı semirtir.
جانور فربه شود لیک از علف ** آدمی فربه ز عزست و شرف 290
Hayvan,otla semirir,insan da yücelikle,şerefle gelişir.
آدمی فربه شود از راه گوش ** جانور فربه شود از حلق و نوش
İnsan kulağından gelişir, duya duya canlanır. Hayvansa boğazından, yemesinden, içmesinden gelişir.
گفت آن خاتون ازین ننگ مهین ** خود دهانم کی بجنبد اندرین
Kadın, “Böyle bir arlanılacak sözü, ağzım nasıl varır da söyler?
این چنین ژاژی چه خایم بهر او ** گو بمیر آن خاین ابلیسخو
Onun için böyle abes bir sözü nasıl geveleyebilirim? Gebersin o şeytan huylu hain” dedi.
گفت خواجه نی مترس و دم دهش ** تا رود علت ازو زین لطف خوش
Adam, hayır dedi, korkma. Sen böyle söyle de onun hastalığı geçsin, bu lütuf yüzünden iyileşsin.
دفع او را دلبرا بر من نویس ** هل که صحت یابد آن باریکریس 295
Ondan sonra sevgilim onun derdini gidermeyi bana bırak sen. Yalnız o ince eleyip sık dokuyan bir kere iyileşsin.
چون بگفت آن خسته را خاتون چنین ** مینگنجید از تبختر بر زمین
Kadın, o hasta köleye böyle söyleyince öyle ferahladı, öyle kabardı o köle ki âdeta yeryüzüne sığamaz oldu.
زفت گشت و فربه و سرخ و شکفت ** چون گل سرخ هزاران شکر گفت
Semirdi, gelişti, benzine kan geldi, kırmızı güle döndü, binlerce şükürler etti.
که گهی میگفت ای خاتون من ** که مبادا باشد این دستان و فن
Bazen de, hanımcığım, diyordu, sakın bu bir düzen olmasın!
خواجه جمعیت بکرد و دعوتی ** که همیسازم فرج را وصلتی
Efendi, Ferec’i evlendiriyorum diye bir dâvet yaptı, eşini dostunu çağırdı.
تا جماعت عشوه میدادند و گان ** که ای فرج بادت مبارک اتصال 300
Gelenler de “Ferec, kutlu olsun” diye onu kandırmaktaydılar.
تا یقینتر شد فرج را آن سخن ** علت از وی رفت کل از بیخ و بن
Ferec, bu sözleri duyunca artık kızı alacağına iyice inandı. Büsbütün iyileşti, hastalığı kökünden geçti gitti.
بعد از آن اندر شب گردک به فن ** امردی را بست حنی همچو زن
Ondan sonra gerdek gecesi bir oğlanı kadın kılığına soktular.
پر نگارش کرد ساعد چون عروس ** پس نمودش ماکیان دادش خروس
Elini, bileğini gelinler gibi kınaladılar. Âdeta ona tavuk gösterip horoz verdiler.
مقنعه و حلهی عروسان نکو ** کنگ امرد را بپوشانید او
Başını bağladılar, gelinler gibi elbiseler giydirdiler, gürbüz oğlanı kadın kıyafetine sokup koyverdiler.
شمع را هنگام خلوت زود کشت ** ماند هندو با چنان کنگ درشت 305
Efendi halvet zamanı derhal mumu üfledi. Hintli köle öyle güçlü kuvvetli bir oğlanla yalnız kaldı.
هندوک فریاد میکرد و فغان ** از برون نشنید کس از دفزنان
Oğlan, köleye saldırınca Hintlicik, feryada başladı ama dışarıdaki def gürültüsünden sesini kimse duymuyordu ki.
ضرب دف و کف و نعرهی مرد و زن ** کرد پنهان نعرهی آن نعرهزن
Def çalması, el çırpması, kadın ve erkeğin naraları, onun sesini boğuyordu.