-
وارثی نا بوده یک خوی ترا ** ای فلک سجده کنان کوی ترا
- Ey gökyüzünün, civarına secde ettiği zat ! Bir huyuna bile mirasçı yok senin.
-
خلق را از گرگ غم لطفت شبان ** چون کلیم الله شبان مهربان 3280
- Lûtfun halka çobanlık etmede gam kurtundan korumada… Tanrı Kelim’i gibi, merhametli bir çoban hem de.
-
گوسفندی از کلیم الله گریخت ** پای موسی آبله شد نعل ریخت
- Tanrı Kelim’i çobanlık ederken sürüden bir koyun kaçmıştı. Musa peşine düştü koşmaya başladı çarıklarını çıkardı ayaklarının altı şişti kabardı.
-
در پی او تا به شب در جست و جو ** وان رمه غایب شده از چشم او
- Akşama kadar onu aradı. Koyun da gözünden kayboldu.
-
گوسفند از ماندگی شد سست و ماند ** پس کلیم الله گرد از وی فشاند
- Fakat nihayet koyun yorulup kaldı, Tanrı Kelim’i de onu yakaladı.
-
کف همیمالید بر پشت و سرش ** مینواخت از مهر همچون مادرش
- Merhametle arkasını, başını okşamaya anası gibi onu sevmeye koyuldu.
-
نیم ذره طیرگی و خشم نی ** غیر مهر و رحم و آب چشم نی 3285
- Bir parçacık bile öfkelenmedi, kızmadı. Yalnız sevdi, acıdı, gözünden yaşlar döküldü.
-
گفت گیرم بر منت رحمی نبود ** طبع تو بر خود چرا استم نمود
- Dedi ki: Tutalım bana acımadın kendi kendine neden zulmettin?
-
با ملایک گفت یزدان آن زمان ** که نبوت را نمیزیبد فلان
- Tanrı, o anda meleklere dedi ki. Peygamberliğe Musa yaraşır.
-
مصطفی فرمود خود که هر نبی ** کرد چوپانیش برنا یا صبی
- Mustafa buyurmuştur ki: Her peygamber, gençliğinde yahut çocukluğunda mutlaka çobanlık etmiştir.
-
بیشبانی کردن و آن امتحان ** حق ندادش پیشوایی جهان
- Çobanlık etmeden o sınavı geçirmeden Tanrı, ona âlem başbuğluğunu vermez.
-
گفت سایل هم تو نیز ای پهلوان ** گفت من هم بودهام دهری شبان 3290
- Birisi sen de ettin mi? Diye sordu. Dedi ki: Ben de bir müddet çobanlık ettim.
-
تا شود پیدا وقار و صبرشان ** کردشان پیش از نبوت حق شبان
- Vekarları, sabırları meydana çıksın diye Tanrı onları peygamber yapmadan çoban yapmıştır.
-
هر امیری کو شبانی بشر ** آنچنان آرد که باشد متمر
- Her buyruk sahibinin de insanlara çobanlık ederken Tanrı buyruğunu gözetmesi gerektir.
-
حلم موسیوار اندر رعی خود ** او به جا آرد به تدبیر و خرد
- Kendisi sürüsünü güderken Musa gibi halîm olması, akıl ve tedbirle bu işi görmesi lâzımdır.
-
لاجرم حقش دهد چوپانیی ** بر فراز چرخ مه روحانیی
- Böyle, harekette bulunursa Tanrı ona ayın üstünde, yücelikler âleminde bir ruhani çobanlık verir.
-
آنچنان که انبیا را زین رعا ** بر کشید و داد رعی اصفیا 3295
- Nitekim peygamberleri de bu çobanlıktan kurtarmış, onlara temiz kulların çobanlığını vermiştir.
-
خواجه باری تو درین چوپانیت ** کردی آنچ کور گردد شانیت
- Sen, bu çobanlıkta öyle doğru hareket ettin ki sana bir ayıp bulan kör olur.
-
دانم آنجا در مکافات ایزدت ** سروری جاودانه بخشدت
- Biliyorum Tanrı mükâfat olarak sana o âlemde de ebedî bir başbuğluk verir.
-
بر امید کف چون دریای تو ** بر وظیفه دادن و ایفای تو
- Ben de deniz gibi cömert eline senin lûtfuna ihsanına güvenerek
-
وام کردم نه هزار از زر گزاف ** تو کجایی تا شود این درد صاف
- Hiç yoktan tam dokuz bin altın borç ettim. Neredesin sen ki lûtfunla bu tortu saf bir hale gelsin.
-
تو کجایی تا که خندان چون چمن ** گویی بستان آن و ده چندان ز من 3300
- Neredesin ki yeşillik gibi gülesin de onu da al. Onun on mislini de al diyesin.
-
تو کجایی تا مرا خندان کنی ** لطف و احسان چون خداوندان کنی
- Neredesin ki beni güldüresin, efendiler gibi lütufta bulunasın, ihsan edesin.
-
تو کجایی تا بری در مخزنم ** تا کنی از وام و فاقه آمنم
- Neredesin ki beni hazinene götüresin da borçtan da emin edesin, yoksulluktan da.
-
من همیگویم بس و تو مفضلم ** گفته کین هم گیر از بهر دلم
- Ben yeter dedikçe, sen ihsanını fazlalaştırasın da bunu da hatırım için al diyesin.
-
چون همیگنجد جهانی زیر طین ** چون بگنجد آسمانی در زمین
- Bir alem nasıl olurda toprak altına sığar? Bir gökyüzü nasıl olur da yere girer?
-
حاش لله تو برونی زین جهان ** هم به وقت زندگی هم این زمان 3305
- Haşa Tanrı hakkı için sen, diriyken de bu alemden dışarıda değilsin, şimdi de.
-
در هوای غیب مرغی میپرد ** سایهی او بر زمینی میزند
- Gayb havasında bir kuş uçar ama gölgesi yere vurur.
-
جسم سایهی سایهی سایهی دلست ** جسم کی اندر خور پایهی دلست
- Beden, gönlün gölgesinin,gölgesinin gölgesidir. Nereden beden gönül mertebesine erişecek?
-
مرد خفته روح او چون آفتاب ** در فلک تابان و تن در جامه خواب
- Adam uyur, ruhu, güneş gibi gökyüzünde parlar. Bedense yorgan altındadır.
-
جان نهان اندر خلا همچون سجاف ** تن تقلب میکند زیر لحاف
- Can, boşluklarda astar gibi gizlidir, bedense yorganın altında döner durur.
-
روح چون من امر ربی مختفیست ** هر مثالی که بگویم منتفیست 3310
- Ruh, “Rabbimin emrindedir” gizlidir. Onun için nasıl bir örnek versem anlatmaya imkan yoktur.
-
ای عجب کو لعل شکربار تو ** وان جوابات خوش و اسرار تو
- Acaba o şekerler saçan dudak nerede? O güzel cevapların, o sırların hani?
-
ای عجب کو آن عقیق قندخا ** آن کلید قفل مشکلهای ما
- O şeker çiğneyen akik dudaklar, o müşküllerimizdeki kilitlerin anahtarı ne oldu?
-
ای عجب کو آن دم چون ذوالفقار ** آنک کردی عقلها را بیقرار
- Nerede o zülfikar gibi sözler, nerede o akılları kararsız bir hale getiren laflar?
-
چند همچون فاخته کاشانهجو ** کو و کو و کو و کو و کو و کو
- Yuvasını arayan kumru gibi niceye bir “ Kü- Kü nerede, nerede” deyip duracaksın?
-
کو همانجا که صفات رحمتست ** قدرتست و نزهتست و فطنتست 3315
- Nerede? Rahmet sıfatlarının bulunduğu yerde Kudretten arılıktan akıldan ve anlayıştan ibaret olan alemde?
-
کو همانجا که دل و اندیشهاش ** دایم آنجا بد چو شیر و بیشهاش
- Nerede olacak? Aslanın daima ormanda oluşu gibi o da gönlüyle düşüncesinin daima bulunduğu alemde.
-
کو همانجا که امید مرد و زن ** میرود در وقت اندوه و حزن
- Nerede olacak Kadının erkeğin dert ve mihnet zamanı ümit bağladığı cihanda.
-
کو همانجا که به وقت علتی ** چشم پرد بر امید صحتی
- Nerede olacak? İnsan hastalanınca sıhhat ümidiyle göz diktiği yerde.
-
آن طرف که بهر دفع زشتیی ** باد جویی بهر کشت و کشتیی
- Bir kötülüğü gidermek için yalvardığın bir harmanı savurmak bir gemiyi sürmek için rüzgar beklediğin alemde.
-
آن طرف که دل اشارت میکند ** چون زبان یا هو عبارت میکند 3320
- Gönlün işaret ettiği dilin “ Ey o” diye dile getirdiği yerde.
-
او معالله است بی کو کو همی ** کاش جولاهانه ماکو گفتمی
- Nereden, nerede diye aramaya lüzum yok, Tanrıyla iste, keşke ben de çulhalar gibi hep mekik deyip dursam bu sırrı bilen aklı dileseydim.
-
عقل ما کو تا ببیند غرب و شرق ** روحها را میزند صد گونه برق
- Aklımız doğuyu da görür batıyı da. Akıldan ruhlara yüzlerce çeşit şimşekler çakar.
-
جزر و مدش بد به بحری در زبد ** منتهی شد جزر و باقی ماند مد
- O, köpüklü bir denizle beraber kabardı, kıyıyı kapladı. Sonra denizle beraber çekildi. Kıyıyı kaplayışı geçti, çekilişi kaldı!
-
نه هزارم وام و من بی دسترس ** هست صد دینار ازین توزیع و بس
- Dokuz bin altın borcum var. elimden tutanım yok. Elimde yalnız bütün şehirden toplanmış yüz altın var, işte bu kadar!
-
حق کشیدت ماندم در کشمکش ** میروم نومید ای خاک تو خوش 3325
- Tanrı, seni çekti aldı. Ben bu kargaşalıklar içinde kaldım. Ey toprağı bile güzel zat, ümitsiz bir halde gidiyorum.
-
همتی میدار در پر حسرتت ** ای همایون روی و دست و همتت
- Seni hasretinle iştiyakınla dolu olan kuluna bir himmet et ey yüzü de eli de himmeti de kutlu zat!
-
آمدم بر چشمه و اصل عیون ** یافتم در وی به جای آب خون
- Kaynağın, ırmakların başına geldim, fakat orada su yerine kan buldum.
-
چرخ آن چرخست آن مهتاب نیست ** جوی آن جویست آب آن آب نیست
- Gök, o gök, fakat ay ışığı o ay ışığı değil. Irmak o ırmak, fakat su o su değil!