خواجه گفت این سوخته نمناک بود ** میمرد استاره از تریش زود
Tuhaf şey dedi, bu kav, ıslak olmalı ki ateşlenirken hemen sönmede.
بس که ظلمت بود و تاریکی ز پیش ** میندید آتشکشی را پیش خویش
Pek karanlık olduğundan önünde oturan ve ateşi söndüren hırsızı göremiyordu.
این چنین آتشکشی اندر دلش ** دیدهی کافر نبیند از عمش
Senin de gönlünde böyle bir ateş söndüren var da kâfir gözün, körlüğünden görmüyor.
چون نمیداند دل دانندهای ** هست با گردنده گردانندهای
Bilen duyan gönül, nasıl olur da dönen şeyi bir döndüren var, bunu bilmez?
چون نمیگویی که روز و شب به خود ** بیخداوندی کی آید کی رود 365
Nasıl olur da kendi kendine geceyle gündüz, sahipsiz olarak nasıl gelir, nasıl gider demezsin?
گرد معقولات میگردی ببین ** این چنین بیعقلی خود ای مهین
A aşağılık kişi, aklın aldığı şeylerin etrafında döner dolaşırsın ha... Bir de gel de şu akılsızlığını gör!
خانه با بنا بود معقولتر ** یا که بیبنا بگو ای کمهنر
Evi bir yapanın olması mı daha akla uygundur, yapıcısı olmayan kendi kendine yapılmış bir ev mi, a aklı kıt?
خط با کاتب بود معقولتر ** یا که بیکاتب بیندیش ای پسر
Yazıyı bir yazanın olması mı daha akla uyar, yoksa olmaması mı ey oğul?
جیم گوش و عین چشم و میم فم ** چون بود بیکاتبی ای متهم
Cim harfine benzeyen kulak, aynaya benzeyen göz, mime benzeyen ağız, nasıl olur da yazan olmadan yazılır, meydana gelir a kınanmaya değer adam?
شمع روشن بیز گیرانندهای ** یا بگیرانندهی دانندهای 370
Aydın bir mum, yakmayan oldukça mı bulunur, yoksa bilen bir yakıcı olunca mı?
صنعت خوب از کف شل ضریر ** باشد اولی یا بگیرایی بصیر
Güzel bir sanat kör ve çolak bir adamın elinden mi çıkar, yoksa her tarafı bütün bir gözlünün elinden mi?
پس چو دانستی که قهرت میکند ** بر سرت دبوس محنت میزند
Madem ki seni kahredeceğini, başına mihnet topuzunu vuracağını bildin;
پس بکن دفعش چو نمرودی به جنگ ** سوی او کش در هوا تیری خدنگ
Hadi Nemrut gibi savaş, havayı okla bakalım!
همچو اسپاه مغل بر آسمان ** تیر میانداز دفع نزع جان
Hani Moğol askerleri gibi... Onlar da biri hastalandı mı ölmesin diye göğe ok atarlar ya, sen de atadur.
یا گریز از وی اگر توانی برو ** چون روی چون در کف اویی گرو 375
Yahut da kaçabilirsen kaç, kurtul bakalım.İmkânı mı var? Onun eline bir kere rehin olmuşsun.
در عدم بودی نرستی از کفش ** از کف او چون رهی ای دستخوش
Yokluktayken bile elinden kurtulamadın, şimdi nasıl kurtulabilirsin a güzelim!
آرزو جستن بود بگریختن ** پیش عدلش خون تقوی ریختن
İstek yok mu? İşte o, sıçramak, kaçmaktır; onun adaletine karşı takvanın kanını dökmektir.
این جهان دامست و دانهآرزو ** در گریز از دامها روی آر زو
Bu dünya tuzaktır, tanesi de istek. Tuzaklardan kaç onlardan yüz çevir.
چون چنین رفتی بدیدی صد گشاد ** چون شدی در ضد آن دیدی فساد
Böyle hareket ettin mi yüzlerce ferahlık bulursun. Fakat istekten geçemedin mi fesatlıklara uğrarsın.
پس پیمبر گفت استفتوا القلوب ** گر چه مفتیتان برون گوید خطوب 380
Bunun için Peygamber “Müftüler sana kuvvetli fetvalar bile verseler sen, kalbine danış” dedi.
آرزو بگذار تا رحم آیدش ** آزمودی که چنین میبایدش
İsteği bırak da Allah acısın. Bunun böyle olması lâzım, bunu denedin, sınadın ya.
چون نتانی جست پس خدمت کنش ** تا روی از حبس او در گلشنش
Mademki kaçamıyorsun, ona kullukta bulun da hapsinden kurtul, gül bahçelerine git.
دم به دم چون تو مراقب میشوی ** داد میبینی و داور ای غوی
Her an kendini görür gözetirsin adaleti de görürsün, yüceliği de ey azgın.
ور ببندی چشم خود را ز احتجاب ** کار خود را کی گذارد آفتاب
Fakat perde ardına girer, gözünü kaparsan senin bu göz yummanla güneş, işinden gücünden kalır mı hiç?
وا نمودن پادشاه به امرا و متعصبان در راه ایاز سبب فضیلت و مرتبت و قربت و جامگی او بریشان بر وجهی کی ایشان را حجت و اعتراض نماند
Padişahın,Eyaz’ın hareketini beğenmiyen beylere onun yüceliğinin rütbesindeki üstünlüğün, maaşındaki fazlalığın sebeplerini, hiçbir delil getiremiyecekleri, hiçbir itirazda bulunamıyacakları bir tarzda bildirip göstermesi
چون امیران از حسد جوشان شدند ** عاقبت بر شاه خود طعنه زدند 385
Beyler, hasetten coşunca nihayet padişahı bile kınamaya başlayıp dediler ki:
کین ایاز تو ندارد سی خرد ** جامگی سی امیر او چون خورد
Bu senin Eyaz’ında otuz adamın aklı yokken nasıl olur da otuz beyin kaftan parasını yer?
شاه بیرون رفت با آن سی امیر ** سوی صحرا و کهستان صیدگیر
Padişah, otuz beyle avlanmak üzere dağlara, ovalara çıktı.
کاروانی دید از دور آن ملک ** گفت امیری را برو ای متفک
Uzaktan bir kervan gördü, beyin birisine git de,
رو بپرس آن کاروان را بر رصد ** کز کدامین شهر اندر میرسد
Sor bakalım, o kervan hangi şehirden geliyor? dedi.
رفت و پرسید و بیامد که ز ری ** گفت عزمش تا کجا درماند وی 390