هین مبادا که هوستان ره زند ** که فتید اندر شقاوت تا ابد
Olmaya ki heves yolunuzu kessin, ebedî bir kötülüğe düşesiniz.
از خطر پرهیز آمد مفترض ** بشنوید از من حدیث بیغرض
Tehlikeden sakınmak farzdır. Benden bu garezsiz sözü duyun!
در فرج جویی خرد سر تیز به ** از کمینگاه بلا پرهیز به
Kurtuluş arıyorsan aklın sağlam ve keskin olması, belâ pususundan çekinmek yeğdir.”
گر نمیگفت این سخن را آن پدر ** ور نمیفرمود زان قلعه حذر
Babaları bu sözleri söylemeseydi, o kaleden çekinin demeseydi.
خود بدان قلعه نمیشد خیلشان ** خود نمیافتاد آن سو میلشان 3655
O kaleye gitmek akıllarına bile gelmeyecekti. Gönülleri o tarafa akmayacaktı bile.
کان نبد معروف بس مهجور بود ** از قلاع و از مناهج دور بود
Çünkü tanınmış bir kale değildi. O, pek ıssız bir yerdeydi. Kalelerden, yolardan uzaktaydı.
چون بکرد آن منع دلشان زان مقال ** در هوس افتاد و در کوی خیال
Fakat babaları gitmeyin deyince bu sözden hevese, hayale düştüler.
رغبتی زین منع در دلشان برست ** که بباید سر آن را باز جست
Bu men edilme yüzünden gönüllerinde bir rağbettir uyandı, onun sırrını mutlaka öğrenmek gerek dediler.
کیست کز ممنوع گردد ممتنع ** چونک الانسان حریص ما منع
Men edilen şeye gitmeyin, yapmayın denen şeyi yapmayan kimdir? İnsan men edildiği şeye haristir.
نهی بر اهل تقی تبغیض شد ** نهی بر اهل هوا تحریض شد 3660
Bir şeyi yapma demek, iyi ve Tanrı’dan çekinir kişileri o şeye yanaştırmaz ama hava ve hamasîne uyanları o tarafa sürer, götürür.
پس ازین یغوی به قوما کثیر ** هم ازین یهدی به قلبا خبیر
Şu halde bu yapmayın sözü, birçok kişileri azdırır. Birçok kalbi uyanık kişilerde bununla doğru yola gitmiş olurlar.
کی رمد از نی حمام آشنا ** بل رمد زان نی حمامات هوا
Alışkın güvercin kamışlardan kaçar mı hiç? O kamışlardan alışmamış, yabani güvercinler kaçar.
پس بگفتندش که خدمتها کنیم ** بر سمعنا و اطعناها تنیم
Şehzadeler de hizmetlerde bulunuruz, dediğin gibi hareket ederiz baş üstüne.
رو نگردانیم از فرمان تو ** کفر باشد غفلت از احسان تو
Buyruğundan dışarı çıkmayız. Senin lûtuf ve ihsanından gaflet etmek, küfürdür dediler.
لیک استثنا و تسبیح خدا ** ز اعتماد خود بد از ایشان جدا 3665
Fakat kendilerine güvendiklerinden Tanrı izin verirse demediler. Tanrı’yı anmadılar bile.
ذکر استثنا و حزم ملتوی ** گفته شد در ابتدای مثنوی
Bu Tanrı izin verirse demek, bu kat, kat tedbir ve ihtiyat, Mesnevinin başlangıcında anlatıldı.
صد کتاب ار هست جز یک باب نیست ** صد جهت را قصد جز محراب نیست
Yüz tane kitap olsa hepsi de bir baptan ibarettir. Yüz tarafta da bir tek mihraba dönülür.
این طرق را مخلصی یک خانه است ** این هزاران سنبل از یک دانه است
Bu yolların hepsi de tek bir eve çıkar. Bu binlerce başak, bir tek tohumdan meydana gelmiştir.
گونهگونه خوردنیها صد هزار ** جمله یک چیزست اندر اعتبار
Çeşit, çeşit yüz binlerce yemekler vardır. Fakat yemek olmak bakımından hepside bir şeydir.
از یکی چون سیر گشتی تو تمام ** سرد شد اندر دلت پنجه طعام 3670
Bir tanesini yedin de tamamıyla doydun mu elli tane yemek olsa hepsinden soğursun.
در مجاعت پس تو احول دیدهای ** که یکی را صد هزاران دیدهای
Fakat açken şaşılığın tutar, bir yemeği yüz bin yemek görürsün.
گفته بودیم از سقام آن کنیز ** وز طبیبان و قصور فهم نیز
O halayığın hastalığını, doktorların ahvalini, kusurlarını, anlayışsızlıklarını söylemiştik ya.
کان طبیبان همچو اسپ بیعذار ** غافل و بیبهره بودند از سوار
Hekimler, yularsız atlara benziyorlardı. Üstlerindekinden haberleri bile yoktu.
کامشان پر زخم از قرع لگام ** سمشان مجروح از تحویل گام
Damakları, gemden yaralanmıştı, tırnakları yol yürümeden incinmişti.
ناشده واقف که نک بر پشت ما ** رایض و چستیست استادینما 3675
Öyle olduğu halde üstümüzdeki hünerini gösteren bir binici demiyorlardı, haberleri yoktu bundan.
نیست سرگردانی ما زین لگام ** جز ز تصریف سوار دوستکام
Demiyorlardı ki bu perişanlığımız gemden değil. Üstümüzdeki sevgili süvariden.
ما پی گل سوی بستانها شده ** گل نموده آن و آن خاری بده
Gül devşirmek için bahçeye gitti. Gül göründü bize ama meğerse dikenmiş diyen yoktu.
هیچشان این نی که گویند از خرد ** بر گلوی ما کی میکوبد لگد
Hiçbiri, aklını başına alıp da bizim boğazımızı kim tekmeliyor demedi gitti.
آن طبیبان آنچنان بندهی سبب ** گشتهاند از مکر یزدان محتجب
Hekimler, sebebe kul kesilmişler, Tanrı hilesini görememişlerdi.
گر ببندی در صطبلی گاو نر ** باز یابی در مقام گاو خر 3680
Bir ahıra öküz bağlasan, sonra öküzün yerinde bir eşeği bağlı bulsan,
از خری باشد تغافل خفتهوار ** که نجویی تا کیست آن خفیه کار
Bu işi gizlice kim yaptı diye araştırmaz, uykudaymış gibi gaflet edersen bu, eşekliktir.
خود نگفته این مبدل تا کیست ** نیست پیدا او مگر افلاکیست
Kendi kendine “ Bunu değiştiren kim? Görünmüyor ama acaba göktekilerden biri mi yaptı bu işi” demiyorsun ha?
تیر سوی راست پرانیدهای ** سوی چپ رفتست تیرت دیدهای
Oku dosdoğru sağ tarafa attın, gördün ki sola gitti!
سوی آهویی به صیدی تاختی ** خویش را تو صید خوکی ساختی
Bir ceylân avlamak için at sürdün, domuza av oldun!
در پی سودی دویده بهر کبس ** نارسیده سود افتاده به حبس 3685
Kazanç için kâr elde etmeye koştun, kâr şöyle dursun, hapse girdin.
چاهها کنده برای دیگران ** خویش را دیده فتاده اندر آن
Başkaları için kuyu kazdın, bir de gördün ki o kuyuya sen düşmüşsün.
در سبب چون بیمرادت کرد رب ** پس چرا بدظن نگردی در سبب
Görüyorsun ki Tanrı, sebeplere el attın ama seni muradına eriştirmedi. Peki neden sebepler hakkında bir kötü zanna düşmedin?
بس کسی از مکسبی خاقان شده ** دیگری زان مکسبه عریان شده
Niceler, kazançla padişah kesildiler, niceler de kazanç peşinde çırçıplak kaldılar.
بس کس از عقد زنان قارون شده ** بس کس از عقد زنان مدیون شده
Nice kişi, kadın olarak Kaarun oldu. Nice kişi de kadın yüzünden borçlandı.
پس سبب گردان چو دم خر بود ** تکیه بر وی کم کنی بهتر بود 3690
Şu halde sebep, eşeğin kuyruğu gibi oynar, döner durur. Ona pek dayanmazsan daha iyi edersin.
ور سبب گیری نگیری هم دلیر ** که بس آفتهاست پنهانش به زیر
Hattâ sebebe yapışırsan bile yiğit olmamalısın ki altında nice tehlikeler gizlidir.
سر استثناست این حزم و حذر ** زانک خر را بز نماید این قدر
İşte bu tedbir ve çekinme “ Tanrı izin verirse” demenin sırrıdır. Çünkü bu kaza ve kader, insana eşeği keçi gösterir.
آنک چشمش بست گرچه گربزست ** ز احولی اندر دو چشمش خربزست
Bir adam, yiğit ve akıllı bile olsa kaza ve kader, onun gözünü bağladı mı şaşkınlığından eşek gözüne keçi görünür.
چون مقلب حق بود ابصار را ** که بگرداند دل و افکار را
Gözleri döndüren Tanrı’dır. Peki gönlü ve fikirleri döndüren kimdir?
چاه را تو خانهای بینی لطیف ** دام را تو دانهای بینی ظریف 3695
Kuyuyu lâtif bir ev görürsün, tuzağı zarif bir tane.
این تفسطط نیست تقلیب خداست ** مینماید که حقیقتها کجاست
Bu, sofestailik değildir. Tanrı’nın değiştirmesidir. Hakikatler nerede? Sana böyle gösterir işte.
آنک انکار حقایق میکند ** جملگی او بر خیالی میتند
Hakikatleri inkâr eden tamamıyla bir hayal peşine düşmüştür.
او نمیگوید که حسبان خیال ** هم خیالی باشدت چشمی به مال
Fakat demez ki her şeyi hayal sanan da bir hayal olur mu? Gözünü ov da bak!
رفتن پسران سلطان به حکم آنک الانسان حریص علی ما منع ما بندگی خویش نمودیم ولیکن خوی بد تو بنده ندانست خریدن به سوی آن قلعهی ممنوع عنه آن همه وصیتها و اندرزهای پدر را زیر پا نهادند تا در چاه بلا افتادند و میگفتند ایشان را نفوس لوامه الم یاتکم نذیر ایشان میگفتند گریان و پشیمان لوکنا نسمع او نعقل ماکنا فی اصحاب السعیر
Şehzadelerin “İnsan neden men edilirse ona haristir “ hükmüne uyup—Biz kendi kulluğumuzu gösterdik ama senin kötü huyun kulolmayı bilmiyor ki—o gitmeyin denilen kalye gitmeleri, babalarının bütün vasiyetlerini, bütün öğütlerini ayaklarının altına almaları, nihayet belâ kuyusuna düşmeleri, nefs-i levvam’nin onlara “ Size bir korkutucu gelmedi mi? “ sözüne karşılık ağlaya ağlaya ve pişmanlıkla “Geldi. Duysaydık, dinleseydik, Yahut aklımız olsaydı cehennemlikler arasına girmezdik” diye cevap vermeleri
این سخن پایان ندارد آن فریق ** بر گرفتند از پی آن دز طریق
Bu sözün sonu gelmez. Şehzadeler, o kaleye gitmek için yola düştüler.
بر درخت گندم منهی زدند ** از طویلهی مخلصان بیرون شدند 3700
Meyvesini yemeyin denen ağaca yürüdüler. İhlas sahiplerinin tavlasından çıktılar.