تا که نور چرخ گردد سایهسوز ** شب ز سایهی تست ای یاغی روز
Kalk da göğün nuru, gölgeleri yaksın. Ey gündüzün düşmanı, gece, senin gölgenden meydana gelmede.
این زمین چون گاهوارهی طفلکان ** بالغان را تنگ میدارد مکان 4755
Bu yeryüzü, çocukların beşiğine benzer. Fakat erişmiş erler için daracık bir yerdir.
بهر طفلان حق زمین را مهد خواند ** شیر در گهواره بر طفلان فشاند
Tanrı, çocuklar için yeryüzüne beşik dedi. Beşik içindeki çocuklara da süt saçtı.
خانه تنگ آمد ازین گهوارهها ** طفلکان را زود بالغ کن شها
Bu beşikler yüzünden ev daraldı, Padişahım. Bu çocukları çabuk ergenlik çağına eriştir.
ای گواره خانه را ضیق مدار ** تا تواند کرد بالغ انتشار
Ey beşik, evi daraltma da ergenler, yayılabilsinler.
وسوسهای کی پادشاهزاده را پیدا شد از سبب استغنایی و کشفی کی از شاه دل او را حاصل شده بود و قصد ناشکری و سرکشی میکرد شاه را از راه الهام و سر شاه را خبر شد دلش درد کرد روح او را زخمی زد چنانک صورت شاه را خبر نبود الی آخره
Padişahın himmetiyle şehzadenin gönlünde bir keşif ve istiğna peydahlandı. Bu yüzden de vesveselenip şükür etmeden çekindi, serkeşliğe başladı. Padişah, ilham ve sır yoluyla bunu anladı. Canı sıkıldı. Ruhu, suretinin haberi olmaksızın şehzadeye bir zahim vurdu.
چون مسلم گشت بیبیع و شری ** از درون شاه در جانش جری
Şehzadenin canına, padişahın ruhundan alım satım olmaksızın bir feyiz geldi.
قوت میخوردی ز نور جان شاه ** ماه جانش همچو از خورشید ماه 4760
Aya benzeyen canı, ay nasıl güneşten nur alıyorsa padişahın nurîyle nurlanmakta, onun canından gıdalanmaktaydı.
راتبهی جانی ز شاه بیندید ** دم به دم در جان مستش میرسید
Anbean sarhoş ruhuna, o misli, menendi olmayan padişahın ruhundan can gıdası gelmedeydi.
آن نه که ترسا و مشرک میخورند ** زان غذایی که ملایک میخورند
Fakat hıristiyanların, müşriklerin yedikleri gıda değil, meleklerin yedikleri gıda.
اندرون خویش استغنا بدید ** گشت طغیانی ز استغنا پدید
Bu yüzden şehzadenin gönlünde bir istiğna belirdi, bu istiğnadan da bir azgınlık peydahlandı.
که نه من هم شاه و هم شهزادهام ** چون عنان خود بدین شه دادهام
Dedi ki: Ben de padişah ve şehzade değil miyim? Nasıl oldu da yularımı bu padişaha verdim?
چون مرا ماهی بر آمد با لمع ** من چرا باشم غباری را تبع 4765
Bana parıldayıp duran bir ay doğdu artık.. Neden toza, toprağa tâbi olayım?
آب در جوی منست و وقت ناز ** ناز غیر از چه کشم من بینیاز
Su, arkımda akmada, naz vakti. Kimseye niyazım yok, artık neden başkasının nazını çekeyim?
سر چرا بندم چو درد سر نماند ** وقت روی زرد و چشم تر نماند
Başımın ağrısı kalmadı. Neden başımı bağlıyayım? Yüzümün sarardığı, gözümün yaşardığı çağ geçti.
چون شکرلب گشتهام عارض قمر ** باز باید کرد دکان دگر
Yüzüm ay gibi parladı, dudaklarım şekere döndü. Artık yeni ve başka bir dükkân açmam gerek.
زین منی چون نفس زاییدن گرفت ** صد هزاران ژاژ خاییدن گرفت
Bu benlikle nefsi gelişti, vesveseler doğmaya başladı. Yüz binlerce abes şeyler gevelemeye başladı.
صد بیابان زان سوی حرص و حسد ** تا بدانجا چشم بد هم میرسد 4770
O makamdan hırs ve hasedin bulunduğu yere kadar yüzlerce çöl, yüzlerce ova vardır. Fakat kem göz, ta oraya gelip çatmadaydı.
بحر شه که مرجع هر آب اوست ** چون نداند آنچ اندر سیل و جوست
Her suyun dönüp gittiği yer olan padişahın denizi, nasıl olur da selde, ırmakta bulunanı bilmez?
شاه را دل درد کرد از فکر او ** ناسپاسی عطای بکر او
Onun el dokunmamış fikrinde doğmuş olan küfran yüzünden padişahın gönlü dertlendi.
گفت آخر ای خس واهیادب ** این سزای داد من بود ای عجب
Dedi ki: Ey edepsiz aşağılık adam! Şaşılacak şey, benim yaptığım iyiliklere karşı lâyığım bu muydu?
من چه کردم با تو زین گنج نفیس ** تو چه کردی با من از خوی خسیس
Ben sana bunca nefis hazineler verdim. Aşağılık huyunla sen, bana neler yaptın?
من ترا ماهی نهادم در کنار ** که غروبش نیست تا روز شمار 4775
Ben senin kucağına öyle bir ay verdim ki kıyamet gününe kadar gurubu yoktur.
در جزای آن عطای نور پاک ** تو زدی در دیدهی من خار و خاک
Sen o parlak nura karşılık benim yüzüme toz toprak serptin, diken hatırdın ha.
من ترا بر چرخ گشته نردبان ** تو شده در حرب من تیر و کمان
Ben göğe çıkman için sana merdiven kurdum. Sen benimle savaşmak için oka, yaya sarıldın.
درد غیرت آمد اندر شه پدید ** عکس درد شاه اندر وی رسید
Padişahta bir gayret derdidir peydahlandı. Padişahın derdinin aksi, ona vurdu.
مرغ دولت در عتابش بر طپید ** پردهی آن گوشه گشته بر درید
Dargınlığı yüzünden devlet kuşu çırpınmaya başladı. O rahat bucağında oturan şehzadenin perdesini yırttı.
چون درون خود بدید آن خوشپسر ** از سیهکاری خود گرد و اثر 4780
O güzelim şehzade, yaptığı kötülüğün eserini derhal içinde duydu.
از وظیفهی لطف و نعمت کم شده ** خانهی شادی او پر غم شده
O lütuf ve nimet vazifesi azaldı. Neşe yurdu gamla doldu.
با خود آمد او ز مستی عقار ** زان گنه گشته سرش خانهی خمار
O şaraptan meydana gelen sarhoşluğu geçti, kendine geldi. O suç yüzünden başı, sarhoşluktao meydana gelen sersemliğe yurt kesildi.
خورده گندم حله زو بیرون شده ** خلد بر وی بادیه و هامون شده
Buğday yedi, cennet elbiselerinden soyundu. Cennet, ona bir çöl oldu.
دید کان شربت ورا بیمار کرد ** زهر آن ما و منیها کار کرد
O şerbetin, kendisini hastalandırdığını, o benlik zehirinin kendisine iyiden iyiye tesir ettiğini anladı.
جان چون طاوس در گلزار ناز ** همچو چغدی شد به ویرانهی مجاز 4785
Naz gülistanında bir tavusa benzeyen canı, mecaz viranesinde bir baykuşa döndü.
همچو آدم دور ماند او از بهشت ** در زمین میراند گاوی بهر کشت
Adem gibi cennetten uzaklaştı. Ekin için yeryüzünde öküz gütmeye başladı.
اشک میراند او کای هندوی زاو ** شیر را کردی اسیر دم گاو
Ey usta Hintli, aslanı öküz kuyruğuna esir ettin ha diye ağlamaya koyuldu.
کردی ای نفس بد بارد نفس ** بیحفاظی با شه فریادرس
Ey soluğu soğuk nefis, feryada erişen padişaha vefasızlıkta bulundun ha.
دام بگزیدی ز حرص گندمی ** بر تو شد هر گندم او کزدمی
Bir buğday için hırsa düştün, tuzak kurdun. Fakat tuzağa serptiğin her buğday tanesi, sana karşı bir akrep kesildi.
در سرت آمد هوای ما و من ** قید بین بر پای خود پنجاه من 4790
Başında benlik havası esti. Fakat şimdi ayağına vurulan elli batmanlık pırangaya bak diyor;
نوحه میکرد این نمط بر جان خویش ** که چرا گشتم ضد سلطان خویش
Bu çeşit kendine ağlayıp feryadediyor, neden diyordu, padişahıma zıt oldum?
آمد او با خویش و استغفار کرد ** با انابت چیز دیگر یار کرد
Kendine geldi, tövbe etti. Bu tövbeye başka bir şeyi de eş etti.
درد کان از وحشت ایمان بود ** رحم کن کان درد بیدرمان بود
İman vahşetinden meydana gelen derde acı. Çünkü o derdin dermanı yoktur.
مر بشر را خود مبا جامهی درست ** چون رهید از صبر در حین صدر جست
İnsanın düzgün elbisesi olmamalı. Çünkü sabırdan kurtuldu mu derhal baş köşeye sıçrar.
مر بشر را پنجه و ناخن مباد ** که نه دین اندیشد آنگه نه سداد 4795
İnsanın eli, tırnağı olmamalı. Eli, tırnağı oldu mu ne din düşünür, ne doğruluk.
آدمی اندر بلا کشته بهست ** نفس کافر نعمتست و گمرهست
İnsanın belâlar içinde ölmesi daha iyidir. Nefis, nimeti inkâr eder, sapıktır.
خطاب حق تعالی به عزرائیل علیهالسلام کی ترا رحم بر کی بیشتر آمد ازین خلایق کی جانشان قبض کردی و جواب دادن عزرائیل حضرت را
Tanrı' nın, halkın canını alırken en fazla kime acırsın diye Azrail'e sorması, Azrail' in de Tanrı' ya cevap vermesi
حق به عزرائیل میگفت ای نقیب ** بر کی رحم آمد ترا از هر کیب
Tanrı, Azrail'e dedi ki: Ey Nakip, bu dertli halktan kime acırsın?
گفت بر جمله دلم سوزد به درد ** لیک ترسم امر را اهمال کرد
Azrail şöyle cevap verdi: Herkese yüreğim yanar. Fakat emri ihmal etmeden korkarım.
تا بگویم کاشکی یزدان مرا ** در عوض قربان کند بهر فتی
Hattâ derim ki, keşke Tanrı gençler için beni feda etseydi.
گفت بر کی بیشتر رحم آمدت ** از کی دل پر سوز و بریانتر شدت 4800
Tanrı, kime daha ziyade acırsın? Gönlün daha ziyade kime yanar, hangi kula daha ziyade kavrulur, dedi.
گفت روزی کشتیی بر موج تیز ** من شکستم ز امر تا شد ریز ریز
Azrail dedi ki: Bir gün bir gemi kuvvetli dalgalar arasında bocalarken emir aldım, gemiyi paramparça ettim.
پس بگفتی قبض کن جان همه ** جز زنی و غیر طفلی زان رمه
Hepsinin canını al. Yalnız onların arasından filân kadınla filân çocuğun canını alma dedin.
هر دو بر یک تختهای در ماندند ** تخته را آن موجها میراندند
Her biri bir tahta üstünde kaldı. Dalgalar, o tahtayı sürüklemeye başladılar.