گربه در انبانم اندر دست عشق ** یکدمی بالا و یکدم پست عشق
Ben aşkın elinde dağarcıktaki kedi gibiyim. Bir an yukarı çıkmadayım, bir an aşağı düşmede.
او همیگرداندم بر گرد سر ** نه به زیر آرام دارم نه زبر
O, beni başının üstünde döndürüp durmada. Ne aşağıda kararım var, ne yukarıda.
عاشقان در سیل تند افتادهاند ** بر قضای عشق دل بنهادهاند 910
Âşıklar kuvvetli bir selin önüne düşmüşlerdir. Onlar, aşkın takdirine razı olmuşlardır.
همچو سنگ آسیا اندر مدار ** روز و شب گردان و نالان بیقرار
Değirmen taşı gibi durup dinlenmeden gece gündüz inleyip sızlanarak döner dururlar.
گردشش بر جوی جویان شاهدست ** تا نگوید کس که آن جو راکدست
Değirmen taşının dönüp durması, kimse bu ırmak duruyor demesin diye ırmak arayanlara bir şahit olmuştur.
گر نمیبینی تو جو را در کمین ** گردش دولاب گردونی ببین
Arktaki suyu görmüyorsan gel de değirmen taşının dönüşünü gör der.
چون قراری نیست گردون را ازو ** ای دل اختروار آرامی مجو
Feleğin, o dönüp durmadan usandığı, bir karara bağlandığı yok. Sen de ey gönül, yıldız gibi ol, durup dinlenmeyi dileme.
گر زنی در شاخ دستی کی هلد ** هر کجا پیوند سازی بسکلد 915
Hangi dala el atsan, nereye ulaşıp yapışsan, aşk, o dalı kırar, o şeyi koparır.
گر نمیبینی تو تدویر قدر ** در عناصر جوشش و گردش نگر
Kaderin dönüp duruşunu görmüyorsan unsurların coşuşunu, dönüşünü seyret.
زانک گردشهای آن خاشاک و کف ** باشد از غلیان بحر با شرف
Denizin üstündeki çöplerle köpüklerin dönüp akışı, şerefli denizin köpürüp coşmasındandır.
باد سرگردان ببین اندر خروش ** پیش امرش موج دریا بین بجوش
Başı dönmüş rüzgârın dönüşünü seyret de onun emrine uymuş olan deniz dalgalarının coşup köpürüşünü gör.
آفتاب و ماه دو گاو خراس ** گرد میگردند و میدارند پاس
Güneşle ay, iki değirmen öküzüdür. Dönüp dururlar ve etrafı korurlar.
اختران هم خانه خانه میدوند ** مرکب هر سعد و نحسی میشوند 920
Yıldızlar da konak konak koşarlar. Her kutlu ve kutsuz şeyin bineği olurlar.
اختران چرخ گر دورند هی ** وین حواست کاهلاند و سستپی
Felekteki yıldızlar, uzak olduklarından, duyguların da tembel ve gevşek olup iz izleyemediklerinden onların hakikatini bilemezsin.
اختران چشم و گوش و هوش ما ** شب کجااند و به بیداری کجا
Bizim göz, kulak ve akıl yıldızlarımız, gece nerededir, uyanıkken nerede?
گاه در سعد و وصال و دلخوشی ** گاه در نحس فراق و بیهشی
Gâh kutlulukla, vuslatta, gönülleri hoş. Gâh kutsuzlukla, ayrılıkta kendilerinden geçmişlerdir.
ماه گردون چون درین گردیدنست ** گاه تاریک و زمانی روشنست
Felekteki ay, böyle dönüp durdukça bazen kapkaranlıktır bir zamanda apaydınlık.
گه بهار و صیف همچون شهد و شیر ** گه سیاستگاه برف و زمهریر 925
Gâh balla süt gibi bahar ve yaz olur, gâh, bir ölüm yerine benzeyen kış, zemheri gelir çatar, karlar yağar.
چونک کلیات پیش او چو گوست ** سخره و سجده کن چوگان اوست
Külli olan şeyler bile onun önünde top gibi yuvarlanıp durur, çevgânına tâbi olur, secde eder.
تو که یک جزوی دلا زین صدهزار ** چون نباشی پیش حکمش بیقرار
Sen ey gönül, bu yüz binlerce varlık içinden bir cüzüsün, nasıl olur da onun hükmüne karşı kararsız bir hale gelmezsin?
چون ستوری باش در حکم امیر ** گه در آخر حبس گاهی در مسیر
Beyin emrindeki ata dön, at gâh ahırda mahpustur, gâh gezer dolaşır.
چونک بر میخت ببندد بسته باش ** چونک بگشاید برو بر جسته باش
Seni de bir mıha bağladı mı sabret, çözdü mü yürü sıçra.
آفتاب اندر فلک کژ میجهد ** در سیهروزی خسوفش میدهد 930
Güneş gökyüzünde eğri büğrü gitti mi yüzü kararır, Allah onu bir tutulmaya uğratır.
کز ذنب پرهیز کن هین هوشدار ** تا نگردی تو سیهرو دیگوار
Sen de aklını başına devşir de tutulma yerine düşmemeye savaş, bu suretle de tencere gibi yüzü kara bir hale gelme.
ابر را هم تازیانهی آتشین ** میزنندش کانچنان رو نه چنین
Buluta da öyle yürüme, böyle yürü diye ateşten kırbaç vururlar.
بر فلان وادی ببار این سو مبار ** گوشمالش میدهد که گوش دار
Filân ovaya yağmur yağdır, buraya değil, kulağını aç diye kulağını bururlar.
عقل تو از آفتابی بیش نیست ** اندر آن فکری که نهی آمد مهایست
Senin aklın, güneşten artık değildir ya. Nehyedilen fikirde kakılıp kalma.
کژ منه ای عقل تو هم گام خویش ** تا نیاید آن خسوف رو به پیش 935
Ey akıl, sen de dizginini eğriltme de tutulup nursuz bir hale gelmeyesin.
چون گنه کمتر بود نیم آفتاب ** منکسف بینی و نیمی نورتاب
Güneşin suçu az oldu mu az tutulur, yarısını tutulmuş görürsün, yarısını nurlu.
که به قدر جرم میگیرم ترا ** این بود تقریر در داد و جزا
Allah, bu suretle seni suçun ne kadarsa o kadar tutarım. Suça verilen ceza suç miktarıncadır.
خواه نیک و خواه بد فاش و ستیر ** بر همه اشیا سمیعیم و بصیر
İster iyi olsun ister kötü... İster âşikar olsun, ister gizli... Biz her şeyi duyarız, her şeyi görürüz der.
زین گذر کن ای پدر نوروز شد ** خلق از خلاق خوش پدفوز شد
Babacığım, bundan geç, nevruz oldu, halk, Allah lütfuna ulaştı, herkesin ağzına tat geldi.
باز آمد آب جان در جوی ما ** باز آمد شاه ما در کوی ما 940
Yine ırmağımıza can suyu geldi. Yine padişahımız köyümüze kondu.
میخرامد بخت و دامن میکشد ** نوبت توبه شکستن میزند
Baht, salınıp gezmede, eteğini sürmede, tövbeyi bozma zamanı geldi diye naralar atmadadır.
توبه را بار دگر سیلاب برد ** فرصت آمد پاسبان را خواب برد
Yine sel geldi, tövbeyi silip süpürdü. Bekçi uykuya daldı, fırsat vakti gelip çattı.
هر خماری مست گشت و باده خورد ** رخت را امشب گرو خواهیم کرد
Her mahmur, şarap içti, sarhoş oldu. Bu gece varımızı, yoğumuzu rehine koyacağız.
زان شراب لعل جان جانفزا ** لعل اندر لعل اندر لعل ما
O canlara canlar katan lâl şarapla, lâl içinde lâl olduk, lâl içinde lâl kesildik.
باز خرم گشت مجلس دلفروز ** خیز دفع چشم بد اسپند سوز 945
Yine meclis şenlendi, gönülleri parlattı. Kalk, kem göz değmesin diye mangala çörekotu at.
نعرهی مستان خوش میآیدم ** تا ابد جانا چنین میبایدم
Güzel sarhoşların naralarını duyuyorum. Canım, ta sonuna kadar böyle olmayalım işte.
نک هلالی با بلالی یار شد ** زخم خار او را گل و گلزار شد
İşte bir Hilâl bir Bilâl’e dost oldu. Diken yarası, ona gül ve gülnar kesildi.
گر ز زخم خار تن غربال شد ** جان و جسمم گلشن اقبال شد
Beden, diken yarası ile kalbura döndü ama canım, bedenim, devlet gülistanı oldu.
تن به پیش زخم خار آن جهود ** جان من مست و خراب آن و دود
Beden, o kâfirin dikeninin zahmı önünde ama canım, Allah’nın sarhoşu!
بوی جانی سوی جانم میرسد ** بوی یار مهربانم میرسد 950
Canıma bir can kokusudur gelmede, merhametli sevgilimin kokusu erişmede.
از سوی معراج آمد مصطفی ** بر بلالش حبذا لی حبذا
Mustafa, Miraçtan geldi, Bilâl’ine ne mutlu ne mutlu!
چونک صدیق از بلال دمدرست ** این شنید از توبهی او دست شست
Sıddıyk, doğru özlü, doğru sözlü Bilâl’den bu sözleri duyunca tövbesinden el yudu.
باز گردانیدن صدیق رضی الله عنه واقعهی بلال را رضی الله عنه و ظلم جهودان را بر وی و احد احد گفتن او و افزون شدن کینهی جهودان و قصه کردن آن قضیه پیش مصطفی علیهالسلام و مشورت در خریدن او
Allah razı olsun,Sıddıyk’ın bu vakayı Mustafa aleyhiselâm’a söylemesi, Bilâl’e, kâfirlerin yaptıkları zulümleri ve onun “Ahad ,Ahad” demesi yüzünden daha fazla zulmettiklerini anlatması,onu almak için birbirleriyle danışmaları
بعد از آن صدیق پیش مصطفی ** گفت حال آن بلال با وفا
Sıddıyk bunun üzerine Mustafa’nın yanına gelip vefalı Bilâl’in halini anlattı.
کان فلکپیمای میمونبال چست ** این زمان در عشق و اندر دام تست
Dedi ki: O felekleri ölçen çevik ve kutlu kanatlı Bilâl, şimdi senin aşkına düşmüş, senin tuzağına tutulmuştur.
باز سلطانست زان جغدان برنج ** در حدث مدفون شدست آن زفتگنج 955
Padişahın doğanıyken o kuzgunlardan zahmetlere uğramada. O ağır define, pislik içine gömülmüş.
جغدها بر باز استم میکنند ** پر و بالش بیگناهی میکنند
Baykuşlar, doğana sitem etmedeler. Suçsuz olduğu halde kanatlarını yolmadalar.
جرم او اینست کو بازست و بس ** غیر خوبی جرم یوسف چیست پس
Suçu ancak doğan oluşu. Yusuf’un güzellikten başka ne suçu var ki?