- Şu üç şey hakkında dudağını kıpırdatma: Gittiğin yol, paran, bir de mezhebin.
- در بیان این سه کم جنبان لبت ** از ذهاب و از ذهب وز مذهبت
- Çünkü bu üçünün de düşmanı çoktur. Düşman bildi mi, sana pusu kurar.
- کین سه را خصم است بسیار و عدو ** در کمینت ایستد چون داند او
- Bir iki kimseye söyledin mi, artık o sırra veda et. İki kişiyi aşan, bir başkasına da söylenen her sır, yayılır.
- ور بگویی با یکی دو الوداع ** کل سر جاوز الاثنین شاع
- İki üç kuşu birbirine bağlasan elem içinde yerde mahpus kalırlar. 1050
- گر دو سه پرنده را بندی به هم ** بر زمین مانند محبوس از الم
- Üstü örtülü, güzel bir tarzda, kurtulmak için konuşur, danışırlar. Danışmaları, görenleri yanıltacak şekilde kinayelerledir.
- مشورت دارند سرپوشیده خوب ** در کنایت با غلط افکن مشوب
- Peygamber, kapalı bir tarzda meşveret ederdi. Eshap cevap verir, düşman haberdar olmazdı.
- مشورت کردی پیمبر بسته سر ** گفته ایشانش جواب و بیخبر
- Düşman, baştan ayağı bilmesin, bir şeyi sezmesin diye reyini kapalı misalle söylerdi.
- در مثالی بسته گفتی رای را ** تا نداند خصم از سر پای را
- Bu misalle muradını anlatmış olurdu. Ağyar sualinden bir koku bile duymaz, hiçbir şey anlamazdı” dedi.
- او جواب خویش بگرفتی از او ** وز سؤالش مینبردی غیر بو
- Tavşanın aslana oyun edip onunla başa çıkması
- قصهی مکر خرگوش
- Tavşan, aslana gitmede biraz gecikti, sonra pençesi kuvvetli aslanın yanına gitti. 1055
- ساعتی تاخیر کرد اندر شدن ** بعد از آن شد پیش شیر پنجه زن
- Aslan, tavşan gecikti diye pençesiyle toprağı kazmakta, kükremekteydi:
- ز آن سبب کاندر شدن او ماند دیر ** خاک را میکند و میغرید شیر
- “Ben, o alçakların ahdi hamdır, ham, ahitleri kötüdür, sözlerinde durmazlar demiştim.
- گفت من گفتم که عهد آن خسان ** خام باشد خام و سست و نارسان
- Onların gürültüleri beni yaya bıraktı. Bu felek beni ne vakte kadar aldatacak, ne vakte kadar?
- دمدمهی ایشان مرا از خر فگند ** چند بفریبد مرا این دهر چند
- Tedbirsiz emir, adamakıllı âciz kalır. Çünkü ahmaklığından dolayı ne önünü görür, ne ardını!” dedi.
- سخت درماند امیر سست ریش ** چون نه پس بیند نه پیش از احمقیش
- Yol düzgün ama altında tuzaklar var. Yazının tarzı hoş ama içinde mana kıt. 1060
- راه هموار است و زیرش دامها ** قحط معنی در میان نامها
- Sözler, yazılar, tuzaklara benzer. Tatlı sözler, bizim ömrümüzün kumudur.
- لفظها و نامها چون دامهاست ** لفظ شیرین ریگ آب عمر ماست
- İçinde su kaynayan kum pek az bulunur; yürü, onu ara!
- آن یکی ریگی که جوشد آب ازو ** سخت کمیاب است رو آن را بجو
- Hikmet arayan hikmet kaynağı olur, tahsilden ve sebeplere teşebbüsten kurtulur.
- منبع حکمت شود حکمت طلب ** فارغ آید او ز تحصیل و سبب
- Bilgileri hıfzeden levh, bir Levh-i Mahfuz olur; aklı ruhtan nasiplenir, feyz alır.
- لوح حافظ لوح محفوظی شود ** عقل او از روح محظوظی شود
- Önce aklı hoca iken, sonra akıl ona şakirt olur. 1065
- چون معلم بود عقلش ز ابتدا ** بعد از این شد عقل شاگردی و را
- Akıl; Cebrail gibi “Ey Ahmed, bir adım daha atarsam yanarım!
- عقل چون جبریل گوید احمدا ** گر یکی گامی نهم سوزد مرا
- Sen beni bırak, bundan sonra sen ileri yürü. Ey can sultanı! Benim haddim bu karardır” der.
- تو مرا بگذار زین پس پیش ران ** حد من این بود ای سلطان جان
- Tembellik yüzünden şükür ve sabırda mahrum kalan, ancak şunu bilir: Ayağını “cebir” tutmuştur. (Bana bunu Tanrı vermiş demektedir).
- هر که ماند از کاهلی بیشکر و صبر ** او همین داند که گیرد پای جبر
- Cebir iddia eden, hasta değilken kendisini hasta göstermiştir. Nihayetle hastalık o kimseyi sıhhatten ayırmıştır.
- هر که جبر آورد خود رنجور کرد ** تا همان رنجوریاش در گور کرد
- Peygamber, “Şakacıktan hastalanış gerçekten hastalık getirir ve o adam nihayet mum gibi söner gider” dedi. 1070
- گفت پیغمبر که رنجوری به لاغ ** رنج آرد تا بمیرد چون چراغ
- Cebir ne demektir? Kırık sarmak yahut kopmuş damarı bağlamak.
- جبر چه بود بستن اشکسته را ** یا بپیوستن رگی بگسسته را