- İçinde su kaynayan kum pek az bulunur; yürü, onu ara!
- آن یکی ریگی که جوشد آب ازو ** سخت کمیاب است رو آن را بجو
- Hikmet arayan hikmet kaynağı olur, tahsilden ve sebeplere teşebbüsten kurtulur.
- منبع حکمت شود حکمت طلب ** فارغ آید او ز تحصیل و سبب
- Bilgileri hıfzeden levh, bir Levh-i Mahfuz olur; aklı ruhtan nasiplenir, feyz alır.
- لوح حافظ لوح محفوظی شود ** عقل او از روح محظوظی شود
- Önce aklı hoca iken, sonra akıl ona şakirt olur. 1065
- چون معلم بود عقلش ز ابتدا ** بعد از این شد عقل شاگردی و را
- Akıl; Cebrail gibi “Ey Ahmed, bir adım daha atarsam yanarım!
- عقل چون جبریل گوید احمدا ** گر یکی گامی نهم سوزد مرا
- Sen beni bırak, bundan sonra sen ileri yürü. Ey can sultanı! Benim haddim bu karardır” der.
- تو مرا بگذار زین پس پیش ران ** حد من این بود ای سلطان جان
- Tembellik yüzünden şükür ve sabırda mahrum kalan, ancak şunu bilir: Ayağını “cebir” tutmuştur. (Bana bunu Tanrı vermiş demektedir).
- هر که ماند از کاهلی بیشکر و صبر ** او همین داند که گیرد پای جبر
- Cebir iddia eden, hasta değilken kendisini hasta göstermiştir. Nihayetle hastalık o kimseyi sıhhatten ayırmıştır.
- هر که جبر آورد خود رنجور کرد ** تا همان رنجوریاش در گور کرد
- Peygamber, “Şakacıktan hastalanış gerçekten hastalık getirir ve o adam nihayet mum gibi söner gider” dedi. 1070
- گفت پیغمبر که رنجوری به لاغ ** رنج آرد تا بمیرد چون چراغ
- Cebir ne demektir? Kırık sarmak yahut kopmuş damarı bağlamak.
- جبر چه بود بستن اشکسته را ** یا بپیوستن رگی بگسسته را
- Mademki bu yolda ayağını kırmadın; kiminle alay ediyorsun, ayağını neye sardın?
- چون در این ره پای خود نشکستهای ** بر که میخندی چه پا را بستهای
- Çalışma yolunda ayağı kırılana derhal Burak geldi, ona bindi.
- و آن که پایش در ره کوشش شکست ** در رسید او را براق و بر نشست
- Din emirlerini yüklenmişti, şimdi kendi bindi… Ferman kabul ediciydi, makbul oldu.
- حامل دین بود او محمول شد ** قابل فرمان بد او مقبول شد
- Şimdiye kadar Padişahın fermanını kabul eder, o fermana uyardı, bundan sonra askere ferman verir! 1075
- تا کنون فرمان پذیرفتی ز شاه ** بعد از این فرمان رساند بر سپاه
- Şimdiye kadar talih yıldızı ona tesir ederken bundan sonra o zat yıldızı üzerine emredici olur.
- تا کنون اختر اثر کردی در او ** بعد از این باشد امیر اختر او
- Eğer sen bundan şüphelenirsen o halde “Şakk-ı Kamer” den de şüphelisin.
- گر ترا اشکال آید در نظر ** پس تو شک داری در انشق القمر
- Ey gizlice heva ve hevesini tazeleyen kimse! İmanını tazele, ama yalnız dille olmasın.
- تازه کن ایمان نه از گفت زبان ** ای هوا را تازه کرده در نهان
- Heva ve heves tazelenip durdukça iman taze değildir. Çünkü heva, iman kapısının kilididir.
- تا هوا تازه ست ایمان تازه نیست ** کاین هوا جز قفل آن دروازه نیست
- Bakir sözü tevil etmişsin; sen kendini tevil et, Kur’an’ı değil. 1080
- کردهای تاویل حرف بکر را ** خویش را تاویل کن نی ذکر را
- İsteğine göre Kur’an’ı tevil ediyorsun. Yüce mana, senin tevilinden aşağılandı, aykırı bir şekle girdi!
- بر هوا تاویل قرآن میکنی ** پست و کژ شد از تو معنی سنی
- Sineğin gevşek tevilinin değersizliği
- زیافت تاویل رکیک مگس
- O sinek eşek sidiği birikintisindeki saman çöpünün üstünde gemi kaptanı gibi baş kaldırıp,
- آن مگس بر برگ کاه و بول خر ** همچو کشتیبان همیافراشت سر
- “Ben, deniz ve gemi hikâyesini okumuş, bir zaman bunu düşünmüştüm.
- گفت من دریا و کشتی خواندهام ** مدتی در فکر آن میماندهام
- İşte şu deniz, şu gemi, ben de ehliyefli, rey ve tedbir sahibi bir kaptanın” dedi.
- اینک این دریا و این کشتی و من ** مرد کشتیبان و اهل و رایزن
- Deniz üstünde salını sürüp durmaktaydı. O kadarcık bir su ona haddinden fazla göründü. 1085
- بر سر دریا همیراند او عمد ** مینمودش آن قدر بیرون ز حد
- O sidik, sineğe göre hudutsuzdu. Sinekte, onu olduğu gibi görecek göz nerede?
- بود بیحد آن چمین نسبت بدو ** آن نظر که بیند آن را راست کو