- O sidik, sineğe göre hudutsuzdu. Sinekte, onu olduğu gibi görecek göz nerede?
- بود بیحد آن چمین نسبت بدو ** آن نظر که بیند آن را راست کو
- Onun âlemi kendi görüşüne göre olur. Gözü, bu kadardır, denizi de ona göre!
- عالمش چندان بود کش بینش است ** چشم چندین بحر هم چندینش است
- Bâtıl tevilci, sinek gibidir. Vehmi eşek sidiği, tevil ve tasavvuru saman çöpüdür.
- صاحب تاویل باطل چون مگس ** وهم او بول خر و تصویر خس
- Eğer sinek kendi reyiyle saplandığı tevilden geçse, baht o sineği hümâ yapar.
- گر مگس تاویل بگذارد به رای ** آن مگس را بخت گرداند همای
- Bu ibret gözüne sahip olan sinek olmaz; ruhu, surete lâyık olmayacak derecede yüksek bir zat olur, 1090
- آن مگس نبود کش این عبرت بود ** روح او نی در خور صورت بود
- Tavşanın geç gelmesinden aslanın incinmesi
- تولیدن شیر از دیر آمدن خرگوش
- Aslanla pençeleşen o tavşan gibi. Onun ruhu, nasıl olur da küçücük cüssesine lâyık olur?
- همچو آن خرگوش کاو بر شیر زد ** روح او کی بود اندر خورد قد
- Aslan, hiddetle: “Düşman, aldatıcı sözlerle gözümü kapattı.
- شیر میگفت از سر تیزی و خشم ** کز ره گوشم عدو بر بست چشم
- Cebrîlerin hileleri beni bağladı, tahta kılıçları vücudumu yordu.
- مکرهای جبریانم بسته کرد ** تیغ چوبینشان تنم را خسته کرد
- Bundan sonra ben artık o gürültüyü dinlemem. Onlar hep şeytanların, gulyabanilerin sesleri!
- زین سپس من نشنوم آن دمدمه ** بانگ دیوان است و غولان آن همه
- Ey gönül; durma, onları parçala, derilerini yüz. Zaten onlar deriden başka bir şey değildir!” diyordu. 1095
- بردران ای دل تو ایشان را مهایست ** پوستشان بر کن کشان جز پوست نیست
- Deriden maksat nedir? Renk renk lâflar… Su üstündeki, durmalarına imkân olmayan menevişler gibi.
- پوست چه بود گفتهای رنگ رنگ ** چون زره بر آب کش نبود درنگ
- Bu söz deri gibidir, mana onun içi; bu söz, ceset gibidir, mana, can.
- این سخن چون پوست و معنی مغز دان ** این سخن چون نقش و معنی همچو جان
- Kötü iç’in ayıbını deri örter; iyi iç’i de gayret dolayısıyla Gayb âlemi.
- پوست باشد مغز بد را عیب پوش ** مغز نیکو را ز غیرت غیب پوش
- Kalemin rüzgârdan, kâğıdın sudan olursa ne yazarsan derhal yok olur.
- چون قلم از باد بد دفتر ز آب ** هر چه بنویسی فنا گردد شتاب
- Manasız söz, su üstüne yazılan yazıdır. Ondan vefa umarsan iki elini ısırarak dönersin (pişman olur). 1100
- نقش آب است ار وفا جویی از آن ** باز گردی دستهای خود گزان
- Rüzgâr, insandaki heva ve arzudur. Heva ve hevesten geçersen Tanrı’nın haberi karlı, ondan haber alırsın.
- باد در مردم هوا و آرزوست ** چون هوا بگذاشتی پیغام هوست
- Tanrı’nın haberleri çok hoştu; çünkü baştan sona kadar ebedîdir.
- خوش بود پیغامهای کردگار ** کاو ز سر تا پای باشد پایدار
- Peygamberlerin ululuğundan ve hutbelerinden gayrı padişahların hutbeleri, ululukları, adları, sanları değişir, baki kalmaz.
- خطبهی شاهان بگردد و آن کیا ** جز کیا و خطبههای انبیا
- Çünkü padişahların kuvvetleri hevadandır. Peygamberlerin icazetnameleri ise ululuk sahibi Tanrı’dandır.
- ز آن که بوش پادشاهان از هواست ** بار نامهی انبیا از کبریاست
- Paralara padişahların adlarını kazırlar; Ahmed’in adını ise kıyamete kadar hâk kederler. 1105
- از درمها نام شاهان بر کنند ** نام احمد تا ابد بر میزنند
- Ahmed’in adı, bütün Peygamberlerin adıdır. Yüz, elimizde olunca doksan da bizde demektir.
- نام احمد نام جمله انبیاست ** چون که صد آمد نود هم پیش ماست
- Yine tavşanın hilesi ve gitmede gecikmesi
- هم در بیان مکر خرگوش
- Tavşan aslana gitmede epeyce gecikti. Yapacağı hileyi kendisince kararlaştırdı.
- در شدن خرگوش بس تاخیر کرد ** مکر را با خویشتن تقریر کرد
- Bir hayli geciktikten sonra aslanın kulağına bir iki sır söylemek üzere yola düştü.
- در ره آمد بعد تاخیر دراز ** تا به گوش شیر گوید یک دو راز
- Akıl diyarında nice âlimler vardır! Bu akıl denizi ne kadar engindir!
- تا چه عالمهاست در سودای عقل ** تا چه با پهناست این دریای عقل
- Bizim şu şeklimiz bu tatlı denizde su üzerinde kâseler gibi yüzer. 1110
- صورت ما اندر این بحر عذاب ** میدود چون کاسهها بر روی آب