- Çünkü müteessir ve zebun bir halde gelişten suçluluk anlaşılır. Ama cesurluk her türlü şüpheyi giderir.
- کز شکسته آمدن تهمت بود ** وز دلیری دفع هر ریبت بود
- Aslanın hizasına yaklaşıp ilerleyince aslan bağırdı: “Bire adam evlâdı olmayan!
- چون رسید او پیشتر نزدیک صف ** بانگ بر زد شیرهای ای ناخلف
- Ben ki filleri parça parça etmişim; ben ki erkek aslanların kulağını burmuşum;
- من که گاوان را ز هم بدریدهام ** من که گوش پیل نر مالیدهام
- Bir tavşan parçası kim oluyor ki böyle benim emrimi ayakaltına atsın! 1155
- نیم خرگوشی که باشد که چنین ** امر ما را افکند او بر زمین
- Tavşan uykusunu ve gafletini bırak; ey eşek, bu aslanın kükreyişini dinle!”
- ترک خواب غفلت خرگوش کن ** غرهی این شیر ای خر گوش کن
- Tavşanın mazeretini söylemesi ve aslana yaltaklanması
- عذر گفتن خرگوش
- Tavşan dedi ki: “Eğer efendimiz affederlerse aman dileyeceğim, mazeretim var.”
- گفت خرگوش الامان عذریم هست ** گر دهد عفو خداوندیت دست
- Aslan “Ey ahmaklardan arta kalan, bu ne biçim özür? Padişahlar huzuruna bu zaman mı gelinir?
- گفت چه عذر ای قصور ابلهان ** این زمان آیند در پیش شهان
- Sen vakitsiz öten horozsun başını kesmeli. Ahmağın mazereti dinlenmez.
- مرغ بیوقتی سرت باید برید ** عذر احمق را نمی شاید شنید
- Ahmağın özrü kabahatinden beter olur. Cahilin özrü her ilmin zehridir. 1160
- عذر احمق بدتر از جرمش بود ** عذر نادان زهر هر دانش بود
- Ey tavşan! Senin özründe bilgi yok. Ben tavşan değilim ki kulağıma sokasın” dedi.
- عذرت ای خرگوش از دانش تهی ** من چه خرگوشم که در گوشم نهی
- Tavşan “Padişahım, adam olmayanı da adam sırasına koy; zulüm görenin mazeretine kulak ver!
- گفت ای شه ناکسی را کس شمار ** عذر استم دیدهای را گوش دار
- Hele mevkiinin sadakası olarak yolunu şaşıranı kendi yolundan sürme!
- خاص از بهر زکات جاه خود ** گمرهی را تو مران از راه خود
- Bütün ırmaklara su veren deniz bile her çöpü başının üstünde taşır.
- بحر کاو آبی به هر جو میدهد ** هر خسی را بر سر و رو مینهد
- Deniz, bu kereminden dolayı eksilmez; ihsanı yüzünden aşağılaşmaz” dedi. 1165
- کم نخواهد گشت دریا زین کرم ** از کرم دریا نگردد بیش و کم
- Aslan dedi ki: “Ben yerinde ve lâyık olana kerem ve ihsanda bulunurum; herkesin elbisesini boyuna göre biçerim.”
- گفت دارم من کرم بر جای او ** جامهی هر کس برم بالای او
- Tavşan “Dinle, eğer lûtfa lâyık değilsem kahır ejderhasının önüne baş koydum, ne yaparsan yap!
- گفت بشنو گر نباشم جای لطف ** سر نهادم پیش اژدرهای عنف
- Ben kuşluk vakti yola düştüm, arkadaşımla padişahıma geliyordum.
- من به وقت چاشت در راه آمدم ** با رفیق خود سوی شاه آمدم
- Arkadaşlarımla, senin için başka bir tavşanı da bana yoldaş etmiştiler.
- با من از بهر تو خرگوشی دگر ** جفت و همره کرده بودند آن نفر
- Bir erkek aslan, kulunuzun kanına kastetti. Yolda, bu iki yoldaşa da sataştı. 1170
- شیری اندر راه قصد بنده کرد ** قصد هر دو همره آینده کرد
- Ben ona “Biz padişahlar padişahının kuluyuz, o kapının iki küçük kapı yoldaşıyız” dedim.
- گفتمش ما بندهی شاهنشهایم ** خواجهتاشان که آن درگهایم
- Dedi ki: “Utan be! Padişahlar padişahı dediğin kim oluyor? Benim huzurumda öyle her adam olamayanın adını anma!
- گفت شاهنشه که باشد شرم دار ** پیش من تو یاد هر ناکس میار
- Eğer huzurumdan iki adım ileri atarsan seni de, padişahını da paramparça ederim.”
- هم ترا و هم شهت را بر درم ** گر تو با یارت بگردید از درم
- “Beni bırak, bir kerecik daha padişahımın yüzünü görüp seni haber vereyim” dedim.
- گفتمش بگذار تا بار دگر ** روی شه بینم برم از تو خبر
- Dedi ki: “Yoldaşını huzurumda rehin bırak; yoksa sen benim kanunumca kurbansın.” 1175
- گفت همره را گرو نه پیش من ** ور نه قربانی تو اندر کیش من
- Ona çok yalvardık, hiç fayda etmedi. Yoldaşımı alıp beni yalnız bıraktı.
- لابه کردیمش بسی سودی نکرد ** یار من بستد مرا بگذاشت فرد