- Aslan, kuyuda kendisini görünce hiddetinden o anda kendini düşmanından ayırt edemedi.
- شیر خود را دید در چه وز غلو ** خویش را نشناخت آن دم از عدو
- Kendi aksini kendi düşmanı sandı, hulâsa, kendisine kılıç çekti.
- عکس خود را او عدوی خویش دید ** لا جرم بر خویش شمشیری کشید
- Ey adam! İnsanlarda gördüğün birçok zulümler, senin huyundur; sen, kendi huyunu onlarda görüyorsun.
- ای بسا ظلمی که بینی از کسان ** خوی تو باشد در ایشان ای فلان
- Senin varlığın, nifakın, zulmün, gafletin onlara aksetmiştir. 1320
- اندر ایشان تافته هستی تو ** از نفاق و ظلم و بد مستی تو
- Sen o sun, sen kendini yaralamaktasın. O anda lânet ipliğini kendine, kendin dokuyorsun!
- آن تویی و آن زخم بر خود میزنی ** بر خود آن دم تار لعنت میتنی
- O kötülüğü sen kendinde açıkça görmüyorsun. Görsen kendine kendin, candan düşman olurdun.
- در خود آن بد را نمیبینی عیان ** ور نه دشمن بودیی خود را به جان
- Ey ahmak! Kendine saldıran o aslan gibi sen de kendine saldırıyorsun.
- حمله بر خود میکنی ای ساده مرد ** همچو آن شیری که بر خود حمله کرد
- Ahlâkının künhüne erişir, hakikatini anlarsan o adam olmamazlığın senden olduğunu bilirsin.
- چون به قعر خوی خود اندر رسی ** پس بدانی کز تو بود آن ناکسی
- Aslan; başka bir aslan gibi görünen şeklin, kendi aksinden ibaret olduğu kuyu dibinde zahir oldu. 1325
- شیر را در قعر پیدا شد که بود ** نقش او آن کش دگر کس مینمود
- Bir zayıfın dişini söken, o ters gören aslanın işini işlemektedir.
- هر که دندان ضعیفی میکند ** کار آن شیر غلط بین میکند
- Ey başkasının yüzünde kötü bir ben gören! Gördüğün kendi beninin aksidir, ondan nefret etme!
- ای بدیده عکس بد بر روی عم ** بد نه عم است آن تویی از خود مرم
- “Müminler birbirinin aynasıdır.” Bu haberi Peygamber’den rivayet etmediler mi?
- مومنان آیینهی همدیگرند ** این خبر میاز پیمبر آورند
- Gözünün önüne gök renkli bir cam koymuşsun, o sebepten âlem sana gök görünüyor.
- پیش چشمت داشتی شیشهی کبود ** ز آن سبب عالم کبودت مینمود
- Kör değilsen bu körlüğü kendinden bil. Kendine kötü de, başkasına deme! 1330
- گر نه کوری این کبودی دان ز خویش ** خویش را بد گو، مگو کس را تو بیش
- Eğer mümin, Tanrı nuruyla bakmamış olaydı; gaip mümine bütün çıplaklığıyla nasıl görünürdü?
- مومن ار ینظر بنور الله نبود ** غیب مومن را برهنه چون نمود
- Fakat sen Tanrı nuruyla değil, Tanrı ateşiyle baktığından kötülükte kaldın, iyilikten gafil oldun;
- چون که تو ینظر بنار الله بدی ** در بدی از نیکویی غافل شدی
- Ey gama, kedere dalmış adam! Azar azar ateşe nur serp ki ateşin nura dönsün.
- اندک اندک آب بر آتش بزن ** تا شود نار تو نور ای بو الحزن
- Ya Rabbi, sen de o tertemiz suyu serp de âlemin şu ateşi tamamıyla nur olsun.
- تو بزن یا ربنا آب طهور ** تا شود این نار عالم جمله نور
- Denizin suyu hep ferman altındadır; ya Rabbi su da senindir, ateş de! 1335
- آب دریا جمله در فرمان تست ** آب و آتش ای خداوند آن تست
- Sen istersen ateş, lâtif su olur; dilemezsen su bile ateş kesilir.
- گر تو خواهی آتش آب خوش شود ** ور نخواهی آب هم آتش شود
- Bizim şu niyazımızı a yine sen ilham etmektesin. Zulümden kurtulmamız, senin ihsanındır.
- این طلب در ما هم از ایجاد تست ** رستن از بیداد یا رب داد تست
- Sen bize bu isteği, biz istemeksizin verdin, hadsiz, hesapsız ihsanlarda bulundun.
- بیطلب تو این طلبمان دادهای ** گنج احسان بر همه بگشادهای
- Tavşanın, av hayvanlarına “aslan kuyuya düştü” diye müjde götürmesi
- مژده بردن خرگوش سوی نخجیران که شیر در چاه افتاد
- Tavşan kurtulduğunda sevinerek ovaya, av hayvanlarına koştu.
- چون که خرگوش از رهایی شاد گشت ** سوی نخجیران دوان شد تا به دشت
- Aslanın kuyuda öldüğünü görünce çayıra doğru döne oynaya gitmekteydi. 1340
- شیر را چون دید در چه کشته زار ** چرخ میزد شادمان تا مرغزار
- Ölümün pençesinden kurtulduğundan ayağı yerden kesilmiş, sevinmiş, el çırpmakta, dallar, yapraklar gibi yeşermiş neşelenmiş, oynamaktaydı.
- دست میزد چون رهید از دست مرگ ** سبز و رقصان در هوا چون شاخ و برگ