English    Türkçe    فارسی   

1
1319-1343

  • Ey adam! İnsanlarda gördüğün birçok zulümler, senin huyundur; sen, kendi huyunu onlarda görüyorsun.
  • ای بسا ظلمی که بینی از کسان ** خوی تو باشد در ایشان ای فلان‌‌
  • Senin varlığın, nifakın, zulmün, gafletin onlara aksetmiştir. 1320
  • اندر ایشان تافته هستی تو ** از نفاق و ظلم و بد مستی تو
  • Sen o sun, sen kendini yaralamaktasın. O anda lânet ipliğini kendine, kendin dokuyorsun!
  • آن تویی و آن زخم بر خود می‌‌زنی ** بر خود آن دم تار لعنت می‌‌تنی‌‌
  • O kötülüğü sen kendinde açıkça görmüyorsun. Görsen kendine kendin, candan düşman olurdun.
  • در خود آن بد را نمی‌‌بینی عیان ** ور نه دشمن بودیی خود را به جان‌‌
  • Ey ahmak! Kendine saldıran o aslan gibi sen de kendine saldırıyorsun.
  • حمله بر خود می‌‌کنی ای ساده مرد ** همچو آن شیری که بر خود حمله کرد
  • Ahlâkının künhüne erişir, hakikatini anlarsan o adam olmamazlığın senden olduğunu bilirsin.
  • چون به قعر خوی خود اندر رسی ** پس بدانی کز تو بود آن ناکسی‌‌
  • Aslan; başka bir aslan gibi görünen şeklin, kendi aksinden ibaret olduğu kuyu dibinde zahir oldu. 1325
  • شیر را در قعر پیدا شد که بود ** نقش او آن کش دگر کس می‌‌نمود
  • Bir zayıfın dişini söken, o ters gören aslanın işini işlemektedir.
  • هر که دندان ضعیفی می‌‌کند ** کار آن شیر غلط بین می‌‌کند
  • Ey başkasının yüzünde kötü bir ben gören! Gördüğün kendi beninin aksidir, ondan nefret etme!
  • ای بدیده عکس بد بر روی عم ** بد نه عم است آن تویی از خود مرم‌‌
  • “Müminler birbirinin aynasıdır.” Bu haberi Peygamber’den rivayet etmediler mi?
  • مومنان آیینه‌‌ی همدیگرند ** این خبر می‌‌از پیمبر آورند
  • Gözünün önüne gök renkli bir cam koymuşsun, o sebepten âlem sana gök görünüyor.
  • پیش چشمت داشتی شیشه‌‌ی کبود ** ز آن سبب عالم کبودت می‌‌نمود
  • Kör değilsen bu körlüğü kendinden bil. Kendine kötü de, başkasına deme! 1330
  • گر نه کوری این کبودی دان ز خویش ** خویش را بد گو، مگو کس را تو بیش‌‌
  • Eğer mümin, Tanrı nuruyla bakmamış olaydı; gaip mümine bütün çıplaklığıyla nasıl görünürdü?
  • مومن ار ینظر بنور الله نبود ** غیب مومن را برهنه چون نمود
  • Fakat sen Tanrı nuruyla değil, Tanrı ateşiyle baktığından kötülükte kaldın, iyilikten gafil oldun;
  • چون که تو ینظر بنار الله بدی ** در بدی از نیکویی غافل شدی‌‌
  • Ey gama, kedere dalmış adam! Azar azar ateşe nur serp ki ateşin nura dönsün.
  • اندک اندک آب بر آتش بزن ** تا شود نار تو نور ای بو الحزن‌‌
  • Ya Rabbi, sen de o tertemiz suyu serp de âlemin şu ateşi tamamıyla nur olsun.
  • تو بزن یا ربنا آب طهور ** تا شود این نار عالم جمله نور
  • Denizin suyu hep ferman altındadır; ya Rabbi su da senindir, ateş de! 1335
  • آب دریا جمله در فرمان تست ** آب و آتش ای خداوند آن تست‌‌
  • Sen istersen ateş, lâtif su olur; dilemezsen su bile ateş kesilir.
  • گر تو خواهی آتش آب خوش شود ** ور نخواهی آب هم آتش شود
  • Bizim şu niyazımızı a yine sen ilham etmektesin. Zulümden kurtulmamız, senin ihsanındır.
  • این طلب در ما هم از ایجاد تست ** رستن از بی‌‌داد یا رب داد تست‌‌
  • Sen bize bu isteği, biz istemeksizin verdin, hadsiz, hesapsız ihsanlarda bulundun.
  • بی‌‌طلب تو این طلب‌‌مان داده‌‌ای ** گنج احسان بر همه بگشاده‌‌ای‌‌
  • Tavşanın, av hayvanlarına “aslan kuyuya düştü” diye müjde götürmesi
  • مژده بردن خرگوش سوی نخجیران که شیر در چاه افتاد
  • Tavşan kurtulduğunda sevinerek ovaya, av hayvanlarına koştu.
  • چون که خرگوش از رهایی شاد گشت ** سوی نخجیران دوان شد تا به دشت‌‌
  • Aslanın kuyuda öldüğünü görünce çayıra doğru döne oynaya gitmekteydi. 1340
  • شیر را چون دید در چه کشته زار ** چرخ می‌‌زد شادمان تا مرغزار
  • Ölümün pençesinden kurtulduğundan ayağı yerden kesilmiş, sevinmiş, el çırpmakta, dallar, yapraklar gibi yeşermiş neşelenmiş, oynamaktaydı.
  • دست می‌‌زد چون رهید از دست مرگ ** سبز و رقصان در هوا چون شاخ و برگ‌‌
  • Dallar, yapraklar, toprak hapsinden kurtulunca başlarını yükseltir, rüzgârın eşi, arkadaşı olurlar.
  • شاخ و برگ از حبس خاک آزاد شد ** سر بر آورد و حریف باد شد
  • Yapraklar, daldaki tomurcukları yarıp çıkınca ağacın tâ üstüne çıkarlar.
  • برگها چون شاخ را بشکافتند ** تا به بالای درخت اشتافتند