English    Türkçe    فارسی   

1
1364-1388

  • Bir daha söyle ki o sitemkârın zulmünden canlarımızda yüz binlerce yaralar var” dediler.
  • باز گو کز ظلم آن استم نما ** صد هزاران زخم دارد جان ما
  • Tavşan dedi ki: “Ey ulular! Tanrı yardım etti, yoksa dünyada bir tavşan kim oluyor ki? 1365
  • گفت تایید خدا بود ای مهان ** ور نه خرگوشی که باشد در جهان‌‌
  • Koluma kuvvet, kalbime nur verdi; kalp nuru da elime ayağıma kudret verdi.
  • قوتم بخشید و دل را نور داد ** نور دل مر دست و پا را زور داد
  • Üstünlükler, Hak’tan gelir, hallerin değişmesi de ondandır.
  • از بر حق می‌‌رسد تفضیلها ** باز هم از حق رسد تبدیلها
  • Allah, bu teyit ve takviyesini zaman zaman, nevbet be-nevbet zan ehline de, basiret ehline de gösterir. (T.M. 1367)
  • حق به دور و نوبت این تایید را ** می‌‌نماید اهل ظن و دید را
  • Tavşanın av hayvanlarına “buna sevinmeyin” diye nasihat etmesi
  • پند دادن خرگوش نخجیران را که بدین شاد مشوید
  • Ey ikbal nöbetine erişen! Kendine gel, sevinme! Sen nöbetle mukayyetsin, hürlük taslama!
  • هین به ملک نوبتی شادی مکن ** ای تو بسته‌‌ی نوبت آزادی مکن‌‌
  • Saltanatı nöbetten üstün olan, ikbali ebedî bulunan nöbet davulunu yedi yıldızdan üstün bir yerde çalarlar. 1370
  • آن که ملکش برتر از نوبت تنند ** برتر از هفت انجمش نوبت زنند
  • Nöbetten üstün olanlar, bâki padişahlardır; onlar daima ruhlara sâkidir.
  • برتر از نوبت ملوک باقی‌‌اند ** دور دایم روحها با ساقی‌‌اند
  • Bir iki gün su içmeyi terk edersen ağzını ebediyet şarabına daldırır, o hakikat şarabını içersin
  • ترک این شرب ار بگویی یک دو روز ** در کنی اندر شراب خلد پوز
  • “ Küçük muharebeden büyük muharebeye döndük “ sözünün tefsiri
  • تفسیر رجعنا من الجهاد الاصغر الی الجهاد الاکبر
  • Ey padişahlar! Dışarıdaki düşmanı öldürdük; içimizde ondan beter bir hasım var.
  • ای شهان کشتیم ما خصم برون ** ماند خصمی زو بتر در اندرون‌‌
  • Bunu öldürmek, aklın fikrin işi değil. İçerideki aslan; öyle tavşan maskarası olmaz.
  • کشتن این کار عقل و هوش نیست ** شیر باطن سخره‌‌ی خرگوش نیست‌‌
  • Cehennem, bu nefistir; cehennem, bir ejderhadır ki harareti denizlerle eksilmez. 1375
  • دوزخ است این نفس و دوزخ اژدهاست ** کاو به دریاها نگردد کم و کاست‌‌
  • Yedi denizi içer de yine kocakarıya benzeyen nefsin harareti ve coşkunluğu azalmaz.
  • هفت دریا را در آشامد هنوز ** کم نگردد سوزش آن خلق سوز
  • Taşlar, taş yürekli kâfirler; ağlayıp inleyerek mahcup bir halde cehenneme girerler.
  • سنگها و کافران سنگ دل ** اندر آیند اندر او زار و خجل‌‌
  • Hak’tan ona şu nida gelmedikçe bu kadar azaba da kanaat etmez:
  • هم نگردد ساکن از چندین غذا ** تا ز حق آید مر او را این ندا
  • “Doydun mu” denir. O, kurt ve sırtlan gibi “Hayır, doymadım” der. İşte sana ateş, işte sana hararet!
  • سیر گشتی سیر گوید نی هنوز ** اینت آتش اینت تابش اینت سوز
  • Bütün bir âlemi, bir lokma edip yutar da yine midesi “Daha fazla yok mu” diye bağırır. 1380
  • عالمی را لقمه کرد و در کشید ** معده‌‌اش نعره زنان هل من مزید
  • Nihayet Hak, onun üstüne Lâmekân âleminden ayağını koyar da işte o vakit derhal sakinleşir.
  • حق قدم بر وی نهد از لا مکان ** آن گه او ساکن شود از کن فکان‌‌
  • Bizim nefsimiz de cehennemin bir parçasıdır. Onun için cüzüler daima küllün tabiatındadır.
  • چون که جزو دوزخ است این نفس ما ** طبع کل دارد همیشه جزوها
  • Nefsi öldürecek ayak da ancak Hakk’ın ayağıdır. Zaten nefsin yayını Hak’tan gayrı kim çekebilir?
  • این قدم حق را بود کاو را کشد ** غیر حق خود کی کمان او کشد
  • Yaya ancak doğru ok koyarlar. Bu yayın ters ve eğri okları da vardır.
  • در کمان ننهند الا تیر راست ** این کمان را باژگون کژ تیرهاست‌‌
  • Ok gibi doğru ol da yaydan kurtul! Çünkü her doğru okun, yaydan fırlayacağına şüphe yok. 1385
  • راست شو چون تیر و واره از کمان ** کز کمان هر راست بجهد بی‌‌گمان‌‌
  • Dış savaşından kurtulunca iç savaşına yüz tuttum.
  • چون که واگشتم ز پیکار برون ** روی آوردم به پیکار درون‌‌
  • Biz şimdi küçük muharebeden döndük; Peygamber’le beraber büyük muharebedeyiz.
  • قد رجعنا من جهاد الاصغریم ** با نبی اندر جهاد اکبریم‌‌
  • Tanrı’dan denizleri yaran bir kuvvet isterim ki bu Kaf dağını iğne ile yerinden koparıp atayım.
  • قوت از حق خواهم و توفیق و لاف ** تا به سوزن بر کنم این کوه قاف‌‌