- Nihayet Hak, onun üstüne Lâmekân âleminden ayağını koyar da işte o vakit derhal sakinleşir.
- حق قدم بر وی نهد از لا مکان ** آن گه او ساکن شود از کن فکان
- Bizim nefsimiz de cehennemin bir parçasıdır. Onun için cüzüler daima küllün tabiatındadır.
- چون که جزو دوزخ است این نفس ما ** طبع کل دارد همیشه جزوها
- Nefsi öldürecek ayak da ancak Hakk’ın ayağıdır. Zaten nefsin yayını Hak’tan gayrı kim çekebilir?
- این قدم حق را بود کاو را کشد ** غیر حق خود کی کمان او کشد
- Yaya ancak doğru ok koyarlar. Bu yayın ters ve eğri okları da vardır.
- در کمان ننهند الا تیر راست ** این کمان را باژگون کژ تیرهاست
- Ok gibi doğru ol da yaydan kurtul! Çünkü her doğru okun, yaydan fırlayacağına şüphe yok. 1385
- راست شو چون تیر و واره از کمان ** کز کمان هر راست بجهد بیگمان
- Dış savaşından kurtulunca iç savaşına yüz tuttum.
- چون که واگشتم ز پیکار برون ** روی آوردم به پیکار درون
- Biz şimdi küçük muharebeden döndük; Peygamber’le beraber büyük muharebedeyiz.
- قد رجعنا من جهاد الاصغریم ** با نبی اندر جهاد اکبریم
- Tanrı’dan denizleri yaran bir kuvvet isterim ki bu Kaf dağını iğne ile yerinden koparıp atayım.
- قوت از حق خواهم و توفیق و لاف ** تا به سوزن بر کنم این کوه قاف
- Şunu bil ki safları bozup dağıtan aslanla savaşmak kolaydır, asıl aslan, nefsini mağlup edendir. “
- سهل شیری دان که صفها بشکند ** شیر آن است آن که خود را بشکند
- Rum Kayseri elçisinin, Emîrülmü’minin Ömer’e – Tanrı ondan razı olsun – gelip Ömer’in kerametini görmesi
- آمدن رسول روم تا نزد عمر و دیدن او کرامات عمر را
- Rum Kayseri’den, Medine’de Ömer’e uzak çölleri aşarak bir elçi geldi. 1390
- تا عمر آمد ز قیصر یک رسول ** در مدینه از بیابان نغول
- Medine halkına “Halifenin köşkü nerededir ki atımı, eşyamı oraya çekeyim” dedi.
- گفت کو قصر خلیفه ای حشم ** تا من اسب و رخت را آن جا کشم
- Halk, dedi ki: “Onun köşkü yok; Ömer’in köşkü, ancak aydın canıdır.
- قوم گفتندش که او را قصر نیست ** مر عمر را قصر، جان روشنی است
- Gerçi emir diye adı sanı duyulmuşsa da onun, yoksullar gibi ancak bir kulübeciği var.
- گر چه از میری و را آوازهای است ** همچو درویشان مر او را کازهای است
- Kardeş, onun köşkünü nasıl görebilirsin? Gönül gözünde kıl bitmiş!
- ای برادر چون ببینی قصر او ** چون که در چشم دلت رسته ست مو
- Gönül gözünü kıldan ve hastalıktan arıt, sonra köşkünü görmeyi gözet. 1395
- چشم دل از مو و علت پاک آر ** و آن گهان دیدار قصرش چشم دار
- Kimin canı, heveslerden arınmışsa derhal tertemiz Tanrı tapusunu, Tanrı dergâhını görür.
- هر که را هست از هوسها جان پاک ** زود بیند حضرت و ایوان پاک
- Muhammed, bu ateşten, bu dumandan temizlendiğinden nereye yüz çevirse orada Allah cemalini gördü.
- چون محمد پاک شد زین نار و دود ** هر کجا رو کرد وجه الله بود
- Seni kötülüğe sevk eden vesveselere yoldaş oldukça “Semme vechullah”ı nasıl bilebilirsin?
- چون رفیقی وسوسهی بد خواه را ** کی بدانی ثم وجه الله را
- Kimin kalbinde kapı açılırsa gönül göğünde yüzlerce güneş görür.
- هر که را باشد ز سینه فتح باب ** او ز هر شهری ببیند آفتاب
- Yıldızların içinde ay nasıl görünürse başkaları arasında Tanrı da öyle görünür. 1400
- حق پدید است از میان دیگران ** همچو ماه اندر میان اختران
- Fakat iki parmağını iki gözünün üstüne koy: bir şey görebilir misin? İnsaf et!
- دو سر انگشت بر دو چشم نه ** هیچ بینی از جهان انصاف ده
- Sen görmesen de dünya yok değildir. Kusur, ancak şom, nefsin parmağında.
- گر نبینی این جهان معدوم نیست ** عیب جز ز انگشت نفس شوم نیست
- Kendine gel! Gözünden parmağını kaldır da ne istiyorsan gör.
- تو ز چشم انگشت را بردار هین ** و آن گهانی هر چه میخواهی ببین
- Nuh’un ümmeti, Nuh’a “Nerede sevap?” dediler. Nuh “duymamak, görmemek için elbisenize büründüğünüz cihette.
- نوح را گفتند امت کو ثواب ** گفت او ز آن سوی و استغشوا ثیاب
- Elbiselerinize bürünüp yüzünüzü, başınızı sardınız; ondan dolayı gözünüz olduğu halde görmediniz” dedi. 1405
- رو و سر در جامهها پیچیدهاید ** لا جرم با دیده و نادیدهاید