English    Türkçe    فارسی   

1
1434-1458

  • Elçiye, makam nedir? Hâl neye derler? Anlasın, bilsin diye Tanrı’nın Abdallara gönderdiği lûtuf ve ihsanları nakletti.
  • Hâl güzel bir gelinin cilvesidir; makam ise o gelinle halvet olup vuslatına erişmektir. 1435
  • Gelinin cilvesini padişahta görür, başkaları da. Fakat onunla vuslat, ancak aziz padişaha mahsustur.
  • Gelin, havassa da cilve eder, avama da. Ama onunla halvete giren ancak padişahtır.
  • Sûfîler içinde hâl ehli çoktur, fakat aralarında makam sahibi nadirdir.
  • Ömer, elçiye can menzillerini söyledi, ruh seferlerini anlattı.
  • Zamandan dışarı olan, zamana sığmayan bir zamandan, azamete mensup kutsiyet makamından, 1440
  • Ruh simurgunun, bu âleme gelmeden önceki geniş uçuşlarından bahsetti.
  • Ruhun, o âlemde bir uçuşu, ufukları aşıyordu; iştiyak çekenlerin ümitlerinden de ileri gidiyordu, hırslarından da!
  • Ömer, o yabancı çehreli zatı tam dost buldu, canının Tanrı sırlarını dilediğini anladı.
  • Şeyh, kâmildi, talibin de tam bir isteği vardı. Yolcu çevikti, at da kapıdaydı.
  • O mürşid, onun irşad edilmeye kabiliyeti olduğunu gördü; tertemiz tohumu, temiz yere ekti. 1445
  • Rum Kayseri elçisinin Emîrülmü’minin Ömer’den suali
  • Elçi “ya Emirülmü’minin! Can yücelerden yere nasıl indi?
  • Hiçbir şeyle mukayyet olmayan can kuşu nasıl kafese girdi?” diye sordu. Ömer dedi ki: “Hak, ona afsunlar okudu, hikâyeler söyledi.
  • Tanrı; gözü kulağı olmayan yokluklara afsun okuyunca onlar, coşmaya başlarlar; varlık âlemine konarlar.
  • Yok olanlar, onun afsuniyle varlık diyarına takla atarak ve derhal gelirler.
  • Sonra var olana yine bir afsun okuyunca onu yokluğa derhal ve iki çifte atla sürer. 1450
  • Gülün kulağına bir şey söyledi, güldürdü. Taşın kulağına bir şey söyledi, akik ve maden haline getirdi.
  • Cisme bir ayet okudu, can oldu. Güneşe bir şey söyledi, parladı.
  • Sonra yine güneşin kulağına korkunç bir şey üfler, yüzüne yüzlerce perde iner.
  • O kelâm sahibi Tanrı, bulutun kulağına bir şey okur; gözünden misk gibi yaşlar akıtır.
  • Toprağın kulağına ne söyledi ki murakebeye vardı, dalgın bir halde kaldı! 1455
  • Tereddüt içinde kalan, hayretlere düşen kişinin kulağına da Hak, bir muamma söylemiştir.
  • Bu suretle onu iki şüphe arasında hapseder. “Ey yardımı istenen Tanrı! Şunu mu yapayım, bunu mu?” der.
  • İki şıktan birini üstün tutar, üstün tuttuğunu yaparsa o da yine Hak’tandır.