- Sofranın ortasında duran o ekmeğin can olması imkânsızdır. Fakat can, sel sebil suyu ile o olmayacak şeyi yapar, ekmeği ruh haline getirir. 1475
- در دل سفره نگردد مستحیل ** مستحیلش جان کند از سلسبیل
- Ey doğru okuyup doğru anlayan! Bu can kuvvetidir; bir düşün, o canlar canının kuvveti ne olabilir?
- قوت جان است این ای راست خوان ** تا چه باشد قوت آن جان جان
- İnsanın bir tek kolu, candan gelen kuvvetle dağı, denizle, madenlerle yarıp delmekte.
- گوشت پارهی آدمی با عقل و جان ** میشکافد کوه را با بحر و کان
- Dağ yaran (Ferhâd’ın) candan gelen kuvveti taş delmek, canlar canının kuvveti de kameri ikiye bölmektir.
- زور جان کوه کن شق حجر ** زور جان جان در انشق القمر
- Gönül, Tanrı sırları dağarcığını açarsa can, arşa doğru süratle koşar gider.
- گر گشاید دل سر انبان راز ** جان به سوی عرش سازد ترک تاز
- Âdem Aleyhisselâm’ın “ Rabbenâ zalemnâ “ diye hatayı kendisine isnadetmesi, İblîs’in “Bimâ agveyteni “ diyerek suçu Tanrı’ya yüklemesi
- اضافت کردن آدم آن زلت را به خویشتن که ربنا ظلمناو اضافت کردن ابلیس گناه خود را به خدا که بما أغويتنی
- Hakk’ın yaptıklarını da gör, bizim yaptıklarımızı da. Her ikisini de gör ve bizim yaptığımız işler olduğunu bil, zaten bu meydanda. 1480
- کرد حق و کرد ما هر دو ببین ** کرد ما را هست دان پیداست این
- Ortada halkın yaptığı işler yoksa, her şeyi Hak yapıyorsa, şu halde kimseye “bunu niye böyle yaptın” deme!
- گر نباشد فعل خلق اندر میان ** پس مگو کس را چرا کردی چنان
- Tanrı’nın yaratması, bizim yaptığımız işleri meydana getirmektedir. Bizim işlerimiz, Tanrı işinin eserleridir.
- خلق حق افعال ما را موجد است ** فعل ما آثار خلق ایزد است
- Söz söyleyen kimse, ya harfleri görür yahut manayı. Bir anda her ikisini birden nasıl görebilir?
- ناطقی یا حرف بیند یا غرض ** کی شود یک دم محیط دو عرض
- İnsan, konuşurken manayı düşünür, onu kastederse harflerden gafildir. Hiçbir göz, bir anda hem önünü, hem ardını göremez.
- گر به معنی رفت شد غافل ز حرف ** پیش و پس یک دم نبیند هیچ طرف
- Şunu iyice bil! Önünü gördüğün zaman ardını nasıl görebilirsin? 1485
- آن زمان که پیش بینی آن زمان ** تو پس خود کی ببینی این بدان
- Mademki can, harfi ve manayı bir anda ihata edemez, nasıl olur da hem işi yapar, hem o iş yapma kudretini yaratır?
- چون محیط حرف و معنی نیست جان ** چون بود جان خالق این هر دوان
- Ey oğul! Tanrı, her şeye muhittir. Bir işi yapması, o anda diğer bir işi yapmasına mâni olamaz.
- حق محیط جمله آمد ای پسر ** وا ندارد کارش از کار دگر
- Şeytan, “Bima ağveytenî ” dedi; o alçak ifrit, kendi fi’lini gizledi.
- گفت شیطان که بما أغویتنی ** کرد فعل خود نهان دیو دنی
- Âdem ise “Zalemna enfüsena” dedi; bizim gibi Hakk’ın fiilinden gafil değildi;
- گفت آدم که ظلمنا نفسنا ** او ز فعل حق نبد غافل چو ما
- Günah ettiği halde edebe riayet ederek Tanrı’ya isnat etmedi. Tanrı’nın halk ettiğini gizledi. O suçu kendine atfettiğinden ihsana nail oldu. 1490
- در گنه او از ادب پنهانش کرد ** ز آن گنه بر خود زدن او بر بخورد
- Âdem, tövbe ettikten sonra Tanrı, “Ey Âdem! O suçu, o mihnetleri, sen de ben yaratmadım mı?”
- بعد توبه گفتش ای آدم نه من ** آفریدم در تو آن جرم و محن
- O benim takdirim, benim kazam değil miydi; özür getirirken niye onu gizledin?” dedi.
- نه که تقدیر و قضای من بد آن ** چون به وقت عذر کردی آن نهان
- Âdem “Korktum, edebi terk etmedim” deyince Tanrı, “İşte ben de onun için seni kayırdım” dedi.
- گفت ترسیدم ادب نگذاشتم ** گفت هم من پاس آنت داشتم
- Hürmet eden, hürmet görür. Şeker getiren badem şekerlemesi yer.
- هر که آرد حرمت او حرمت برد ** هر که آرد قند لوزینه خورد
- Temiz şeyler, temizler içindir; sevgiliyi hoş tut hoşluk gör; incit, incin! 1495
- طیبات از بهر که للطیبین ** یار را خوش کن برنجان و ببین
- Ey gönül! Cebirle ihtiyarı birbirinden ayırt etmek için bir misal getir ki ikisini de anlayasın:
- یک مثال ای دل پی فرقی بیار ** تا بدانی جبر را از اختیار
- Titreme illetinden dolayı titreyen bir el, bir de senin titrettiğin el...
- دست کان لرزان بود از ارتعاش ** و آن که دستی را تو لرزانی ز جاش
- Her iki hareketi de bil ki Tanrı yaratmıştır; fakat bu hareketi onunla mukayeseye imkân yoktur.
- هر دو جنبش آفریدهی حق شناس ** لیک نتوان کرد این با آن قیاس
- İhtiyarınla el oynatmadan pişman olabilirsin; fakat titreme illetine müptelâ bir adamın pişman olduğunu ne vakit gördün?
- ز آن پشیمانی که لرزانیدیاش ** مرتعش را کی پشیمان دیدیاش