English    Türkçe    فارسی   

1
1489-1513

  • Âdem ise “Zalemna enfüsena” dedi; bizim gibi Hakk’ın fiilinden gafil değildi;
  • گفت آدم که ظلمنا نفسنا ** او ز فعل حق نبد غافل چو ما
  • Günah ettiği halde edebe riayet ederek Tanrı’ya isnat etmedi. Tanrı’nın halk ettiğini gizledi. O suçu kendine atfettiğinden ihsana nail oldu. 1490
  • در گنه او از ادب پنهانش کرد ** ز آن گنه بر خود زدن او بر بخورد
  • Âdem, tövbe ettikten sonra Tanrı, “Ey Âdem! O suçu, o mihnetleri, sen de ben yaratmadım mı?”
  • بعد توبه گفتش ای آدم نه من ** آفریدم در تو آن جرم و محن‌‌
  • O benim takdirim, benim kazam değil miydi; özür getirirken niye onu gizledin?” dedi.
  • نه که تقدیر و قضای من بد آن ** چون به وقت عذر کردی آن نهان‌‌
  • Âdem “Korktum, edebi terk etmedim” deyince Tanrı, “İşte ben de onun için seni kayırdım” dedi.
  • گفت ترسیدم ادب نگذاشتم ** گفت هم من پاس آنت داشتم‌‌
  • Hürmet eden, hürmet görür. Şeker getiren badem şekerlemesi yer.
  • هر که آرد حرمت او حرمت برد ** هر که آرد قند لوزینه خورد
  • Temiz şeyler, temizler içindir; sevgiliyi hoş tut hoşluk gör; incit, incin! 1495
  • طیبات از بهر که للطیبین ** یار را خوش کن برنجان و ببین‌‌
  • Ey gönül! Cebirle ihtiyarı birbirinden ayırt etmek için bir misal getir ki ikisini de anlayasın:
  • یک مثال ای دل پی فرقی بیار ** تا بدانی جبر را از اختیار
  • Titreme illetinden dolayı titreyen bir el, bir de senin titrettiğin el...
  • دست کان لرزان بود از ارتعاش ** و آن که دستی را تو لرزانی ز جاش‌‌
  • Her iki hareketi de bil ki Tanrı yaratmıştır; fakat bu hareketi onunla mukayeseye imkân yoktur.
  • هر دو جنبش آفریده‌‌ی حق شناس ** لیک نتوان کرد این با آن قیاس‌‌
  • İhtiyarınla el oynatmadan pişman olabilirsin; fakat titreme illetine müptelâ bir adamın pişman olduğunu ne vakit gördün?
  • ز آن پشیمانی که لرزانیدی‌‌اش ** مرتعش را کی پشیمان دیدی‌‌اش‌‌
  • Anlayışı kıt biriside şu cebir ve ihtiyar meselesine yol bulsun, bu işi anlasın diye söylediğimiz bu söz, aklî bir söz, aklî bir bahistir. Fakat zaten bu hilekâr akıl, akıl değildir ki. 1500
  • بحث عقل است این چه عقل آن حیله‌‌گر ** تا ضعیفی ره برد آن جا مگر
  • Aklî bahis, inci ve mercan bile olsa can bahsi, başka bir bahistir.
  • بحث عقلی گر در و مرجان بود ** آن دگر باشد که بحث جان بود
  • Can bahsi başka bir makamdır, can şarabının başka bir kıvamı vardır.
  • بحث جان اندر مقامی دیگر است ** باده‌‌ی جان را قوامی دیگر است‌‌
  • Akıl bahisleri hüküm sürdüğü sırada Ömer’le Ebülhakem sırdaştı.
  • آن زمان که بحث عقلی ساز بود ** این عمر با بو الحکم هم راز بود
  • Fakat Ömer, akıl âleminden can âlemine gelince can bahsinde Ebülhakem, Ebucehil oldu.
  • چون عمر از عقل آمد سوی جان ** بو الحکم بو جهل شد در حکم آن‌‌
  • Ebucehil, cana nispetle esasen cahil olmakla beraber his ve akıl bakımından kâmildi. 1505
  • سوی حس و سوی عقل او کامل است ** گر چه خود نسبت به جان او جاهل است‌‌
  • Akıl ve bahsi, bil ki eser, yahut sebeptir (Onunla müessir ve müsebbip anlaşılır). Can bahsi ise büsbütün şaşılacak bir şeydir.
  • بحث عقل و حس اثر دان یا سبب ** بحث جانی یا عجب یا بو العجب‌‌
  • Ey nur isteyen! Can ziyası parladı; lâzım, mülzem, nâfî, muktazî kalmadı. Bir gören kişinin.
  • ضوء جان آمد نماند ای مستضی ** لازم و ملزوم و نافی مقتضی‌‌
  • Nuru doğmuş parlamaktayken sopa gibi bir delilden vazgeçeceği meydandadır.
  • ز آن که بینایی که نورش بازغ است ** از دلیل چون عصا بس فارغ است‌‌
  • “ Ve Hüve maaküm eynemâ küntüm “ âyetinin tefsiri
  • تفسیر و هو معکم أين ما کنتم
  • Yine hikâyeye geldik; zaten ne zaman hikâyeden ayrıldık ki?
  • بار دیگر ما به قصه آمدیم ** ما از آن قصه برون خود کی شدیم‌‌
  • Cehil bahsine gelirsek o Tanrı’nın zindanıdır; ilim bahsine gelirsek onun bağı ve sayvanı. 1510
  • گر به جهل آییم آن زندان اوست ** ور به علم آییم آن ایوان اوست‌‌
  • Uyursak onun sarhoşlarıyız; uyanık olursak onun hikâyesinden bahsetmekteyiz.
  • ور به خواب آییم مستان وی‌‌ایم ** ور به بیداری به دستان وی‌‌ایم‌‌
  • Ağlarsak rızıklarla dolu bulutuyuz; gülersek şimşek!
  • ور بگرییم ابر پر زرق وی‌‌ایم ** ور بخندیم آن زمان برق وی‌‌ایم‌‌
  • Kızar, savaşırsak bu, kahrının aksidir, barışır, özür serdedersek muhabbetinin aksidir.
  • ور به خشم و جنگ عکس قهر اوست ** ور به صلح و عذر عکس مهر اوست‌‌