English    Türkçe    فارسی   

1
1545-1569

  • Kazandığın şöhretten kurtulman için inleyip duran bir hasta haline gir! 1545
  • خویش را رنجور سازی زار زار ** تا ترا بیرون کنند از اشتهار
  • Zaten halk arasında meşhur olmak, sağlam bir bağdır. Bu bağ bu yolda demir bir bağdan aşağı mıdır ki?”
  • که اشتهار خلق بند محکم است ** در ره این از بند آهن کی کم است‌‌
  • Bir tâcirin ticaret için Hindistan’a gitmesi ve mahpus dudusunun, onunla Hindistan dudularına haber yollaması
  • قصه‌‌ی بازرگان که طوطی محبوس او او را پیغام داد به طوطیان هندوستان هنگام رفتن به تجارت‌‌
  • Bir tacirin bir dudusu vardı, kafeste hapsedilmiş, güzel bir duduydu.
  • بود بازرگانی او را طوطیی ** در قفس محبوس زیبا طوطیی‌‌
  • Tacir, Hindistan’a gitmek üzere yol hazırlığına başladı.
  • چون که بازرگان سفر را ساز کرد ** سوی هندستان شدن آغاز کرد
  • Kerem ve ihsan dolayısıyla, kölelerinin, cariyeciklerinin her birine “Çabuk söyle, sana Hindistan’dan ne getireyim?” dedi.
  • هر غلام و هر کنیزک را ز جود ** گفت بهر تو چه آرم گوی زود
  • Her birisi ondan bir şey diledi. O iyi adam hepsine, istediklerini getireceğini vadetti. 1550
  • هر یکی از وی مرادی خواست کرد ** جمله را وعده بداد آن نیک مرد
  • Duduya da “Sen ne armağan istersin, sana Hindistan elinden ne getireyim?” dedi.
  • گفت طوطی را چه خواهی ارمغان ** کارمت از خطه‌‌ی هندوستان‌‌
  • Dudu dedi ki: “Oradaki duduları görünce benim halimi anlat.
  • گفتش آن طوطی که آن جا طوطیان ** چون ببینی کن ز حال من بیان‌‌
  • De ki: Sizin müştakınız olan filan dudu, Tanrı’nın takdiriyle bizim mahpusumuzdur.
  • کان فلان طوطی که مشتاق شماست ** از قضای آسمان در حبس ماست‌‌
  • Size selâm söyledi, yardım istedi; sizden bir çare, bir kurtuluş yolu diledi.
  • بر شما کرد او سلام و داد خواست ** وز شما چاره و ره ارشاد خواست‌‌
  • Dedi ki: Reva mıdır ben iştiyakınızla gurbet elde can vereyim. 1555
  • گفت می‌‌شاید که من در اشتیاق ** جان دهم اینجا بمیرم در فراق‌‌
  • Sıkı bir hapis içinde olayım da siz gâh yeşilliklerde, gâh ağaçlarda zevk ve sefa edesiniz.
  • این روا باشد که من در بند سخت ** گه شما بر سبزه گاهی بر درخت‌‌
  • Dostların vefası böyle mi olur? Ben şu hapis içindeyim, siz gül bahçelerinde.
  • این چنین باشد وفای دوستان ** من در این حبس و شما در بوستان‌‌
  • Ey Ulular! Bir seher çağı şarap meclisinde bu inleyen garibi de hatırlayın!
  • یاد آرید ای مهان زین مرغ زار ** یک صبوحی در میان مرغزار
  • Dostların sevgiliyi anması, sevgiliye ne mutludur. Hele anan ve anılanın biri Leylâ, öbürü Mecnun olursa.
  • یاد یاران یار را میمون بود ** خاصه کان لیلی و این مجنون بود
  • Ey güzel endamlı sevgilinin mahremleri! Kendi kanımla doldurduğum peymaneleri içmem reva mı? 1560
  • ای حریفان بت موزون خود ** من قدحها می‌‌خورم پر خون خود
  • Sevgili! Bana da bir nasip vermek istersen beni anarak bir kadeh iç!
  • یک قدح می نوش کن بر یاد من ** گر همی‌‌خواهی که بدهی داد من‌‌
  • İçerken bu yerlere serilmiş düşkün âşığı yâd ederek toprağa bir yudum şarap dök!
  • یا به یاد این فتاده‌‌ی خاک بیز ** چون که خوردی جرعه ای بر خاک ریز
  • Şaşılacak şey! Nerde o ahit, nerde o yemin? O şeker gibi dudağın verdiği vaadler hani?
  • ای عجب آن عهد و آن سوگند کو ** وعده‌‌های آن لب چون قند کو
  • Bu kulun ayrı düşmesi, fena kulluktansa... Kötüye kötülükle mukabele edersen aramızda ne fark kalır?
  • گر فراق بنده  از بد بندهگی است ** چون تو با بدبندگی پس فرق چیس
  • Fakat hiddetle, şiddetle senden gelen kötülük, sema’dan, çengin nağmelerinden daha zevkli, daha neşeli. 1565
  • ای بدی که تو کنی در خشم و جنگ ** با طرب تر از سماع و بانگ چنگ‌‌
  • Ey cefası devletten daha güzel, intikamı candan daha sevimli dilber!
  • ای جفای تو ز دولت خوبتر ** و انتقام تو ز جان محبوبتر
  • Ateşin bu acaba nurun nasıl? Matem, bu olunca düğünün nice?
  • نار تو این است نورت چون بود ** ماتم این تا خود که سورت چون بود
  • Cevrinde öyle tatlılıklar var ki, malik olduğun letafet yüzünden kimse seni hakkıyla anlayamaz.
  • از حلاوتها که دارد جور تو ** وز لطافت کس نیابد غور تو
  • Hem inlerim, hem de sevgili inanır da kereminden o cevri azaltır diye korkarım.
  • نالم و ترسم که او باور کند ** وز کرم آن جور را کمتر کند