صورتش بر خاک و جان بر لامکان ** لامکانی فوق وهم سالکان
O Lâmekân Âlemi, vehmine gelen bir âlem olmadığı gibi hayaline de doğmaz. (ne idrak edebilirsin, ne tahayyül !)
لامکانی نه که در فهم آیدت ** هر دمی در وی خیالی زایدت
Cennetteki ırmak, nasıl cennettekilerin hükmüne tâbi ise mekân âlemiyle Lâmekân Âlemi de, o âlemin hükmüne tâbidir.
بل مکان و لامکان در حکم او ** همچو در حکم بهشتی چارجو
Bu ilâhî akıl kuşlarına ait olan bahsi kısa kes, bu sözden yüzünü çevir, sükût et! Doğrusunu, Tanrı daha iyi bilir.
شرح این کوته کن و رخ زین بتاب ** دم مزن و الله اعلم بالصواب
Dostlar biz yine kuş, tacir ve Hindistan hikâyesine dönelim:1585
باز میگردیم ما ای دوستان ** سوی مرغ و تاجر و هندوستان
Tacir, Hindistan’daki dudulara, dudusundan selam götürmeyi kabul etti.
مرد بازرگان پذیرفت این پیام ** کاو رساند سوی جنس از وی سلام
Tâcirin, kırda Hindistan dudularını görüp onlara dudusundan haber götürmesi
دیدن خواجه طوطیان هندوستان را در دشت و پیغام رسانیدن از آن طوطی
Hindistan uçlarına varınca kırda birkaç dudu gördü.
چون که تا اقصای هندوستان رسید ** در بیابان طوطی چندی بدید
Atını durdurup seslendi, dudunun selâmını ve kendisine emanet ettiği sözleri söyledi.
مرکب استانید پس آواز داد ** آن سلام و آن امانت باز داد
O dudulardan birisi, bir hayli titredi ve düşüp öldü, nefesi kesildi.
طوطیی ز آن طوطیان لرزید بس ** اوفتاد و مرد و بگسستش نفس
Tâcir, bu haberi verdiğinden dolayı pişman oldu, dedi ki: “Bir cana kıydım,1590
شد پشیمان خواجه از گفت خبر ** گفت رفتم در هلاک جانور
Bu dudu, olsa olsa o duducağızın akrabası olacak, galiba bunların cisimleri iki, canları bir.
این مگر خویش است با آن طوطیک ** این مگر دو جسم بود و روح یک
Bu işi neye yaptım, o haberi neye verdim? Bu münasebetsiz sözle biçareyi yaktım, yandırdım.”
این چرا کردم چرا دادم پیام ** سوختم بیچاره را زین گفت خام
Bu dil, çakmak taşıyla çakmak demiri gibidir. Dilden çıkan da ateşe benzer.
این زبان چون سنگ و هم آهنوش است ** و آن چه بجهد از زبان چون آتش است
Manasız yere gâh hikâye yoluyla, gâh laf olsun diye çakmak taşıyla demirini birbirine vurma!
سنگ و آهن را مزن بر هم گزاف ** گه ز روی نقل و گاه از روی لاف
Zira ortalık karanlıktır, her tarafta pamuk dolu. Pamuk arasında kıvılcım nasıl durur?1595
ز آن که تاریک است و هر سو پنبه زار ** در میان پنبه چون باشد شرار
Zalim onlardır ki gözlerini kapamışlar, söyledikleri sözlerle bütün âlemi yakmışlardır.
ظالم آن قومی که چشمان دوختند ** ز آن سخنها عالمی را سوختند
Bir söz, bir âlemi yıkar, ölmüş tilkileri aslan eder.
عالمی را یک سخن ویران کند ** روبهان مرده را شیران کند
Canlar aslen İsâ nefeslidir; bir anda yara, bir anda merhem olurlar.
جانها در اصل خود عیسی دمند ** یک زمان زخمند و گاهی مرهمند
Canlardan perde kalkaydı; her canın sözü, Mesih'i’ sözü gibi tesir ederdi.
گر حجاب از جانها برخاستی ** گفت هر جانی مسیح آساستی
Şeker gibi söz söylemek istersen sabret, haris olma , bu helvayı yeme!1600
گر سخن خواهی که گویی چون شکر ** صبر کن از حرص و این حلوا مخور
Feraset sahiplerinin iştahları sabradır, onlar sabretmek isterler. Helva ise, çocukların istediği şeydir.
صبر باشد مشتهای زیرکان ** هست حلوا آرزوی کودکان
Sabreden, göklerin üstüne yükselir; helva yiyense geriler, kalır!
هر که صبر آورد گردون بر رود ** هر که حلوا خورد واپستر رود
Ferideddîn-i Attâr’ın – Tanrı ruhunu takdis etsin – sözünün tefsiri “Ey gafil! Sen nefis ehlisin, toprak içinde kan yiyedur! Fakat gönüle sahip olan kişi , zehir bile yese o zehir bal olur.”
تفسیر قول فرید الدین عطار قدس الله روحه: تو صاحب نفسی ای غافل میان خاک خون میخور که صاحب دل اگر زهری خورد آن انگبین باشد