English    Türkçe    فارسی   

1
1599-1623

  • Canlardan perde kalkaydı; her canın sözü, Mesih'i’ sözü gibi tesir ederdi.
  • گر حجاب از جانها برخاستی ** گفت هر جانی مسیح آساستی‌‌
  • Şeker gibi söz söylemek istersen sabret, haris olma , bu helvayı yeme! 1600
  • گر سخن خواهی که گویی چون شکر ** صبر کن از حرص و این حلوا مخور
  • Feraset sahiplerinin iştahları sabradır, onlar sabretmek isterler. Helva ise, çocukların istediği şeydir.
  • صبر باشد مشتهای زیرکان ** هست حلوا آرزوی کودکان‌‌
  • Sabreden, göklerin üstüne yükselir; helva yiyense geriler, kalır!
  • هر که صبر آورد گردون بر رود ** هر که حلوا خورد واپس‌‌تر رود
  • Ferideddîn-i Attâr’ın – Tanrı ruhunu takdis etsin – sözünün tefsiri “Ey gafil! Sen nefis ehlisin, toprak içinde kan yiyedur! Fakat gönüle sahip olan kişi , zehir bile yese o zehir bal olur.”
  • تفسیر قول فرید الدین عطار قدس الله روحه: تو صاحب نفسی ای غافل میان خاک خون می‌‌خور که صاحب دل اگر زهری خورد آن انگبین باشد
  • Gönle sahip olan kişi, apaçık öldürücü bir zehir bile yese ona ziyan gelmez.
  • صاحب دل را ندارد آن زیان ** گر خورد او زهر قاتل را عیان‌‌
  • Çünkü o, sıhhat bulmuş, perhizden kurtulmuştur. Fakat zavallı talip (kemale ermemiş salik), henüz hararet içindedir.
  • ز آن که صحت یافت و از پرهیز رست ** طالب مسکین میان تب در است‌‌
  • Peygamber buyurdu ki:”Ey cüretli talip! Sakın hiçbir matlup ile mücadele etme!” 1605
  • گفت پیغمبر که ای مرد جری ** هان مکن با هیچ مطلوبی مری‌‌
  • Sende Nemrûd’luk var, ateşe atılma, atılacaksan önce İbrahim ol!
  • در تو نمرودی است آتش در مرو ** رفت خواهی اول ابراهیم شو
  • Mademki sen ne yüzgeçsin, ne de denizci... Aklına uyup kendini denize atma!
  • چون نه‌‌ای سباح و نه دریاییی ** در میفکن خویش از خود راییی‌‌
  • Yüzgeç ve denizci, denizden inci çıkarır, ziyanlardan bile bir hayli fayda elde eder.
  • او ز آتش ورد احمر آورد ** از زیانها سود بر سر آورد
  • Kâmil, toprağı tutsa altın olur; nâkıs, altını ele alsa toz toprak kesilir.
  • کاملی گر خاک گیرد زر شود ** ناقص ار زر برد خاکستر شود
  • O gerçek er, Tanrı’ya makbul olmuştur, bütün işlerde onun eli Tanrı elidir. 1610
  • چون قبول حق بود آن مرد راست ** دست او در کارها دست خداست‌‌
  • Nâkıs kimsenin eli ise Şeytan’ın, ifritin elidir. Çünkü Şeytan’ın teklif ve hile tuzağına tutulmuştur.
  • دست ناقص دست شیطان است و دیو ** ز آن که اندر دام تکلیف است و ریو
  • Kâmile göre bilgisizlik bile bilgi olur, nâkısın bildiği bilgi ise bilgisizlik kesilir.
  • جهل آید پیش او دانش شود ** جهل شد علمی که در ناقص رود
  • İlletli kimse, ne tutarsa illet olur. Kâmil kâfir bile olsa o küfür, din ve şeriat haline gelir.
  • هر چه گیرد علتی علت شود ** کفر گیرد کاملی ملت شود
  • Ey yayan olduğu halde süvari ile yarışa girişen! Sen bu müsabakada kazanmayacak, onu geçmeyeceksin, iyisi mi, dur!
  • ای مری کرده پیاده با سوار ** سر نخواهی برد اکنون پای دار
  • Sihirbazların “ Ne buyurursun, asâyı önce sen mi atarsın, yoksa biz mi atalım? “ diyerek Mûsa Aleyhisselâm’a hürmet edip onu ağırlamaları, Mûsâ’nın da “ Siz atın “ demesi
  • تعظیم ساحران مر موسی را علیه السلام که چه فرمایی اول تو اندازی عصا یا ما
  • Melûn Firavun’un zamanında sihirbazlar Mûsâ ile kin güderek mücadeleye giriştiler. 1615
  • ساحران در عهد فرعون لعین ** چون مری کردند با موسی به کین‌‌
  • Fakat onu büyük tuttular, öne geçirdiler, ağırladılar.
  • لیک موسی را مقدم داشتند ** ساحران او را مکرم داشتند
  • Zira ona “Ferman senin. İstiyorsan önce sen asânı at” dediler.
  • ز آن که گفتندش که فرمان آن تست ** گر تو می‌‌خواهی عصا بفکن نخست‌‌
  • Mûsâ “ Hayır, ey sihirbazlar, önce siz büyülerinizi meydana koyun” dedi.
  • گفت نی اول شما ای ساحران ** افکنید آن مکرها را در میان‌‌
  • Mûsâ’ya karşı gösterdikleri o kadarcık hürmet, din sahibi olmalarına sebep oldu; inat yüzünden de elleri ayakları kesildi.
  • این قدر تعظیم دینشان را خرید ** کز مری آن دست و پاهاشان برید
  • Sihirbazlar Mûsâ’nın hakkını anladıklarından evvelce işledikleri suça karşılık olarak ellerini, ayaklarını feda eylediler. 1620
  • ساحران چون حق او بشناختند ** دست و پا در جرم آن درباختند
  • Yemek yemek ve nükte söylemek, kâmile helâldir; mademki sen kâmil değilsin yeme ve sükût et!
  • لقمه و نکته ست کامل را حلال ** تو نه‌‌ای کامل مخور می‌‌باش لال‌‌
  • Çünkü sen kulaksın, o dildir; o senin cinsinden değil, Tanrı, kulaklara “Ansitû” buyurdu.
  • چون تو گوشی او زبان نی جنس تو ** گوشها را حق بفرمود أنصتوا
  • Çocuk önce, süt emme kabiliyetinde doğar, bir müddet susar ve tamamı ile kulak kesilir.
  • کودک اول چون بزاید شیر نوش ** مدتی خامش بود او جمله گوش‌‌