- Fakat onu büyük tuttular, öne geçirdiler, ağırladılar.
- لیک موسی را مقدم داشتند ** ساحران او را مکرم داشتند
- Zira ona “Ferman senin. İstiyorsan önce sen asânı at” dediler.
- ز آن که گفتندش که فرمان آن تست ** گر تو میخواهی عصا بفکن نخست
- Mûsâ “ Hayır, ey sihirbazlar, önce siz büyülerinizi meydana koyun” dedi.
- گفت نی اول شما ای ساحران ** افکنید آن مکرها را در میان
- Mûsâ’ya karşı gösterdikleri o kadarcık hürmet, din sahibi olmalarına sebep oldu; inat yüzünden de elleri ayakları kesildi.
- این قدر تعظیم دینشان را خرید ** کز مری آن دست و پاهاشان برید
- Sihirbazlar Mûsâ’nın hakkını anladıklarından evvelce işledikleri suça karşılık olarak ellerini, ayaklarını feda eylediler. 1620
- ساحران چون حق او بشناختند ** دست و پا در جرم آن درباختند
- Yemek yemek ve nükte söylemek, kâmile helâldir; mademki sen kâmil değilsin yeme ve sükût et!
- لقمه و نکته ست کامل را حلال ** تو نهای کامل مخور میباش لال
- Çünkü sen kulaksın, o dildir; o senin cinsinden değil, Tanrı, kulaklara “Ansitû” buyurdu.
- چون تو گوشی او زبان نی جنس تو ** گوشها را حق بفرمود أنصتوا
- Çocuk önce, süt emme kabiliyetinde doğar, bir müddet susar ve tamamı ile kulak kesilir.
- کودک اول چون بزاید شیر نوش ** مدتی خامش بود او جمله گوش
- Lâkırdı söylemeyi öğreninceye kadar bir zaman dudağını yumması, söz söylememesi gerekir.
- مدتی میبایدش لب دوختن ** از سخن تا او سخن آموختن
- Kulak vermezse “ti ,ti “ diye manasız sözler söyler; kendisini âlemin dilsizi yapar. 1625
- ور نباشد گوش و تیتی میکند ** خویشتن را گنگ گیتی میکند
- Anadan sağır doğan ise hiç dinlemediği için dilsiz olur; nasıl dile gelsin?
- کر اصلی کش نبود آغاز گوش ** لال باشد کی کند در نطق جوش
- Çünkü söz söylemek için önce dinlemek gerektir. Söze, kulak verme yolundan gir.
- ز آن که اول سمع باید نطق را ** سوی منطق از ره سمع اندر آ
- Evlere kapılardan girin; rızıkları, sebeplerine teşebbüs ederek arayın!
- ادخلوا الأبیات من أبوابها ** و اطلبوا الأغراض فی أسبابها
- Dinleme ihtiyacı olmaksızın anlaşılan söz, ancak tamahsız ve ihtiyaçsız olan Tanrı’nın sözüdür.
- نطق کان موقوف راه سمع نیست ** جز که نطق خالق بیطمع نیست
- Tanrı, yarattığını eşsiz, örneksiz yaratır; üstada tâbi değildir. Herkes ona dayanır; onun dayanacağı bir varlık yoktur. 1630
- مبدع است او تابع استاد نی ** مسند جمله و را اسناد نی
- Ondan başka bütün mahlûkat; hem sanatında, hem sözünde üstada tâbidir, örneğe muhtaçtır.
- باقیان هم در حرف هم در مقال ** تابع استاد و محتاج مثال
- Bu söze yabancı değilsen bir hırkaya bürün, bir viraneye çekil ve gözyaşı dök!
- زین سخن گر نیستی بیگانهای ** دلق و اشکی گیر در ویرانهای
- Çünkü Âdem, Tanrı itabından ağlamakla kurtuldu; tövbekârın nefesi ıslak gözyaşlarıdır.
- ز آن که آدم ز آن عتاب از اشک رست ** اشک تر باشد دم توبه پرست
- Âdem, yeryüzüne, ağlamak için, daima feryat etmek, inlemek ve mahzun olmak için gelmiştir.
- بهر گریه آمد آدم بر زمین ** تا بود گریان و نالان و حزین
- Âdem, Firdevs’ten, yedi kat göklerin üstünden ayakları dolaşarak en adi yere, tâ kapı dibine, özür dilemek için gitti. 1635
- آدم از فردوس و از بالای هفت ** پای ماچان از برای عذر رفت
- Eğer sen de Âdemoğluysan onun gibi özür dile, onun yolunda yürü!
- گر ز پشت آدمی وز صلب او ** در طلب میباش هم در طلب او
- Gönül ateşiyle gözyaşından çerez düz. Bahçe, bulutla güneş yüzünden yetişmiş, yeşermiştir.
- ز آتش دل و آب دیده نقل ساز ** بوستان از ابر و خورشید است باز
- Sen gözyaşı zevkini ne bilirsin? Görmedikleri gibi ekmek âşığısın!
- تو چه دانی قدر آب دیدهگان ** عاشق نانی تو چون نادیدگان
- Bu karın dağarcığından ekmeği boşaltırsan ululuk incileri ile doldurursun.
- گر تو این انبان ز نان خالی کنی ** پر ز گوهرهای اجلالی کنی
- Önce can çocuğunu Şeytan sütünden kes de sonra onu meleklere ortak yap. 1640
- طفل جان از شیر شیطان باز کن ** بعد از آنش با ملک انباز کن