English    Türkçe    فارسی   

1
164-188

  • Kız bir şehrin adını söyleyip geçti. Fakat yüzünün rengi, nabzının atması başkalaşmadı.
  • Efendileri ve şehirleri birer birer saydı; o yerleri, yurtları, oralarda geçirdiği zamanları, tuz, ekmek yediği kişileri tekrar tekrar söyledi. 165
  • Şehir şehir, ev ev saydı döktü, kızın ne damarı oynadı, ne çehresi sarardı.
  • Hekim şeker gibi Semerkand şehrini soruncaya kadar kızın nabzı tabiî haldeydi fazla atmıyordu.
  • Semerkand’ı sorunca nabzı attı, çehresi kızardı, sarardı. Çünkü o, Semerkand’lı bir kuyumcudan ayrılmıştı.
  • O hekim, hastadan bu sırrı elde edip o dert ve belânın aslına erişince:
  • “Onun semti hangi mahallede?” diye sordu. Kız, “Köprübaşında, Gatfer mahallesinde” dedi. 170
  • Hekim, “Hastalığının ne olduğunu hemen anladım. Seni tedavi hususunda sihirler göstereceğim;
  • Sevin, ilişik etme, emin ol ki yağmur çimenlere ne yaparsa ben de sana onu yapacağım;
  • Ben, senin gamını çekmekteyim, sen gam yeme; ben sana yüz babadan daha şefkatliyim;
  • Aman, sakın ha, bu sırrı kimseye söyleme; padişah senden bunu ne kadar sorup soruştursa yine sakla;
  • Sırların gönülde gizli kalırsa o muradın çabucak hâsıl olur; dedi. 175
  • Peygamber demiştir ki: “Her kim sırrını saklar ise çabucak muradına erişir.”
  • Tohum toprak içinde gizlenince, onun gizlenmesi, bahçenin yeşillenmesi ile neticelenir.
  • Altın ve gümüş gizli olmasalardı... Madende nasıl musaffa olurlar, nasıl altın ve gümüş haline gelirlerdi?
  • O hekimin vaatleri ve lütufları hastayı korkudan emin etti.
  • Hakiki olan vaatleri gönül kabul eder, içten gelmeyen vaatler ise insanı ıstıraba sokar. 180
  • Kerem ehlinin vaatleri akıp duran, eseri daima görünen hazinedir. Ehil olmayanların, kerem sahibi bulunmayanların vaatleri ise gönül azabıdır.
  • O velinin, halayığın hastalığını anlaması ve padişaha arz etmesi
  • Ondan sonra hekim, kalkıp padişahın huzuruna gitti, padişahı bu meseleden birazcık haberdar etti.
  • Dedi ki: “Çare şundan ibaret: bu derdin iyileşmesi için o adamı getirelim.
  • Kuyumcuyu o uzak şehirden çağır, onu altınla, elbise ile aldat.”
  • Padişahın, kuyumcuyu getirmek üzere Semerkand’a elçiler yollaması
  • Padişah, hekimden bu sözü duyunca nasihatini, candan gönülden kabul etti. O tarafa ehliyetli, kifayetli, âdil bir iki kişiyi elçi olarak gönderdi. 185
  • O iki bey, kuyumcuya padişahtan muştucu olarak Semerkand’a kadar geldiler.
  • Dediler ki: “Ey lütuf sahibi üstat, ey marifette kâmil kişi! Öğülmen şehirlere yayılmıştır.
  • İşte filân padişah, kuyumcubaşılık için seni seçti. Zira (bu işte) pek büyüksün, pek kâmilsin.