- Tanrı velisi, pişman olursa sebeplere eserlerin kapılarını kapar (fiilleri neticesiz bırakır). Fakat bunu, Tanrı eliyle yapar.   1670
- بسته درهای موالید از سبب ** چون پشیمان شد ولی ز آن دست رب
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Tanrı kudretiyle; söylenmiş bir sözü söylenmemiş hale getirir. Bir halde ki ne şiş yanar ne kebap!
- گفته ناگفته کند از فتح باب ** تا از آن نه سیخ سوزد نه کباب
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bütün kalplerdeki nükteleri işitir, gönüllerden o sözü yok eder.
- از همه دلها که آن نکته شنید ** آن سخن را کرد محو و ناپدید
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ey ulu kişi! Sana delil ve huccet gerekse “Min âyetin ey nünsiha” ayetini oku.
- گرت برهان باید و حجت مها ** باز خوان من آية أو ننسها
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - “Ensevküm zikrî ” ayetini de oku velilerin kalplere nisyan koyma kudretini anla!
- آیت أنسوکم ذکری بخوان ** قدرت نسیان نهادنشان بدان
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Velîler, hatırlatma ve unutturmaya kadirdirler; şu halde herkesin gönlüne hâkimdirler.   1675
- چون به تذکیر و به نسیان قادراند ** بر همه دلهای خلقان قاهراند
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Velî, unutturma kudretiyle bir kişinin istidlâl yolunu bağladı mı, o adamın hüneri bile olsa bir iş yapamaz.
- چون به نسیان بست او راه نظر ** کار نتوان کرد ور باشد هنر
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Siz, yüce kişileri alaya aldınız, bundan bir şey çıkmaz sandınız ama Kur’an’da “Ensevküm” ayetini bir okuyun!
- خلتم سخریه اهل السمو ** از نبی خوانید تا أنسوکم
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Şehir ve köye sahip olan, cisimlerin padişahıdır. Gönül sahibi ise gönüllerinizin sultanıdır.
- صاحب ده پادشاه جسمهاست ** صاحب دل شاه دلهای شماست
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Hiç şüphe yok ki işler, görüşlerin fer’idir. Şu halde insan, ancak göz bebeğinden ibarettir.
- فرع دید آمد عمل بیهیچ شک ** پس نباشد مردم الا مردمک
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Ben bunu, tamamı ile söyleyemiyorum, çünkü merkez sahipleri (Peygamberler) men ediyorlar.   1680
- من تمام این نیارم گفت از آن ** منع میآید ز صاحب مرکزان
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Mademki halkı unutması ve hatırlaması onun elindedir, imdatlarına da o, erişir.
- چون فراموشی خلق و یادشان ** با وی است و او رسد فریادشان
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O güzel huylarla huylanmış olan zat, her gece gönüllerden yüz binlerce iyi ve kötü hâtırayı giderir;
- صد هزاران نیک و بد را آن بهی ** میکند هر شب ز دلهاشان تهی
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Gündüzün gönülleri, yine o hâtıralarla doldurmakta; o sedefleri, incilerle dopdolu bir hale getirmektedir.
- روز دلها را از آن پر میکند ** آن صدفها را پر از در میکند
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Evvelki düşüncelerin hepsi, Tanrı’nın hidayetiyle sahiplerini tanırlar.
- آن همه اندیشهی پیشانها ** میشناسند از هدایت جانها
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Uyanınca, sanat ve hünerin, sebepler kapısını açmak üzere yine sana gelir.   1685
- پیشه و فرهنگ تو آید به تو ** تا در اسباب بگشاید به تو
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Kuyumcunun hüneri demirciye gitmez, bu güzel huylunun huyu, öteki kötüye mal olmaz.
- پیشه زرگر به آهنگر نشد ** خوی این خوش خو به آن منکر نشد
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Hünerler ve huylar, kıyamet günü, çeyiz gibi sahibine döner.
- پیشهها و خلقها همچون جهیز ** سوی خصم آیند روز رستخیز
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Sanatlar ve tabiatlar, sabah uyandıktan sonra, koşa koşa onun yanına gelirler. (T.M. 1686)
- پیشهها و خلقها از بعد خواب ** واپس آید هم به خصم خود شتاب
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Güzel olsun, çirkin olsun... Bütün huylar ve hünerler, sabah çağında sahiplerine gelir;
- پیشهها و اندیشهها در وقت صبح ** هم بدانجا شد که بود آن حسن و قبح
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Nitekim posta güvercinleri, gönderilen mektupları, yine uçtukları şehre getirirler.   1690
- چون کبوترهای پیک از شهرها ** سوی شهر خویش آرد بهرها
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
	      
	       
	      
	       
	      
	       
	      
		  
		  
	      
		  
		  - Dudunun, duduların hareketlerini duyması ve kafeste ölümü, tacirin ona ağlaması
- شنیدن آن طوطی حرکت آن طوطیان و مردن آن طوطی در قفس و نوحهی خواجه بر وی
 
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Dudu, o dudunun yaptığını işitince titredi, düştü, kaskatı oldu.
- چون شنید آن مرغ کان طوطی چه کرد ** پس بلرزید اوفتاد و گشت سرد
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Sahibi, onun böyle düştüğünü görünce yerinden sıçradı, külâhını yere vurdu.
- خواجه چون دیدش فتاده همچنین ** بر جهید و زد کله را بر زمین
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Onu, bu renkte, bu halde görerek yerinden fırlayıp yakasını yırttı.
- چون بدین رنگ و بدین حالش بدید ** خواجه بر جست و گریبان را درید
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Dedi ki: “ Ey güzel ve hoş nağmeli dudu! Sana ne oldu, niçin bu hale geldin?
- گفت ای طوطی خوب خوش حنین ** این چه بودت این چرا گشتی چنین