Güzel olsun, çirkin olsun... Bütün huylar ve hünerler, sabah çağında sahiplerine gelir;
پیشهها و اندیشهها در وقت صبح ** هم بدانجا شد که بود آن حسن و قبح
Nitekim posta güvercinleri, gönderilen mektupları, yine uçtukları şehre getirirler. 1690
چون کبوترهای پیک از شهرها ** سوی شهر خویش آرد بهرها
Dudunun, duduların hareketlerini duyması ve kafeste ölümü, tacirin ona ağlaması
شنیدن آن طوطی حرکت آن طوطیان و مردن آن طوطی در قفس و نوحهی خواجه بر وی
Dudu, o dudunun yaptığını işitince titredi, düştü, kaskatı oldu.
چون شنید آن مرغ کان طوطی چه کرد ** پس بلرزید اوفتاد و گشت سرد
Sahibi, onun böyle düştüğünü görünce yerinden sıçradı, külâhını yere vurdu.
خواجه چون دیدش فتاده همچنین ** بر جهید و زد کله را بر زمین
Onu, bu renkte, bu halde görerek yerinden fırlayıp yakasını yırttı.
چون بدین رنگ و بدین حالش بدید ** خواجه بر جست و گریبان را درید
Dedi ki: “ Ey güzel ve hoş nağmeli dudu! Sana ne oldu, niçin bu hale geldin?
گفت ای طوطی خوب خوش حنین ** این چه بودت این چرا گشتی چنین
Vah yazık, benim güzel sesli kuşum! Vah yazık, benim gönüldeşim, sırdaşım. 1695
ای دریغا مرغ خوش آواز من ** ای دریغا هم دم و هم راز من
Yazık, benim güzel nağmeli kuşum; ruhumun neşesi, bahçem, çiçeğim!
ای دریغا مرغ خوش الحان من ** راح روح و روضه و ریحان من
Süleyman’ın böyle kuşu olsaydı hiç başka kuşlarla uğraşır mıydı?
گر سلیمان را چنین مرغی بدی ** کی خود او مشغول آن مرغان شدی
Vah yazık; ucuz bulduğum kuştan ne çabuk ayrıldım!
ای دریغا مرغ کارزان یافتم ** زود روی از روی او بر تافتم
Ey dil, sen bana çok ziyan veriyorsun! Söyleyen sen olduktan sonra ben sana ne diyeyim?
ای زبان تو بس زیانی بر وری ** چون تویی گویا چه گویم من ترا
Ey dil, sen hem ateşsin, hem harman! Ne vakte kadar harmanı ateşe vereceksin? 1700
ای زبان هم آتش و هم خرمنی ** چند این آتش در این خرمن زنی
Can, ne dersen onu yapmakla beraber gizlice yine senin elinden feryat etmektedir.
در نهان جان از تو افغان میکند ** گر چه هر چه گوییاش آن میکند
Ey dil, sen hem bitmez tükenmez bir hazinesin; hem dermanı olmayan bir dertsin!
ای زبان هم گنج بیپایان تویی ** ای زبان هم رنج بیدرمان تویی
Hem kuşlara çalınan ıslık, yapılan hilesin; hem yalnızlık ve ayrılık zamanının enisisin!
هم صفیر و خدعهی مرغان تویی ** هم انیس وحشت هجران تویی
Ey aman bilmez! Bana hiç aman vermiyorsun. Sen, yayını beni öldürmek için kurmuşsun.
چند امانم میدهی ای بیامان ** ای تو زه کرده به کین من کمان
İşte benim kuşumu uçurdun. Zulüm ve sitem otlağında az otla! 1705
نک بپرانیده ای مرغ مرا ** در چراگاه ستم کم کن چرا
Ya bana cevap ver, yahut insafa gel, yahut da bana neşe ve sevinç sebeplerinden birini an!
یا جواب من بگو یا داد ده ** یا مرا ز اسباب شادی یاد ده
Eyvah benim karanlığı yakıp mahfeden nurum; eyvah, benim gündüzü aydınlatan sabahım!
ای دریغا نور ظلمت سوز من ** ای دریغا صبح روز افروز من
Vah benim güzel uçan; tâ sondan başlangıca kadar uçup gelen kuşum!
ای دریغا مرغ خوش پرواز من ** ز انتها پریده تا آغاز من
Cahil insan ilelebet mihnete âşıktır. Kalk, “Fî kebed” e kadar “Lâ uksimü” yü oku!
عاشق رنج است نادان تا ابد ** خیز لا أقسم بخوان تا فی کبد
Senin yüzünü gördüm de mihnetten kurtuldum; senin ırmağında köpükten, tortudan arındım. 1710
از کبد فارغ بدم با روی تو ** وز زبد صافی بدم در جوی تو
Bu eyvah demeler, bu acınmalar onu görmek, peşin ve elde olan kendi varlığından kesilmek hayaliyledir.
این دریغاها خیال دیدن است ** وز وجود نقد خود ببریدن است
(Bu kuşun ölümüne sebep) Tanrı’nın gayreti (kıskanması) idi. Hakk’ın hükmüne çare bulunmaz. Nerede bir gönül ki Tanrı’nın hükmünden yüz parça olmamış olsun!
غیرت حق بود و با حق چاره نیست ** کو دلی کز حکم حق صد پاره نیست
Gayret (kıskançlık) de her şeyden gayrı olan; vasfı söze ve sese sığmayan Tanrı gayretidir (kendisinden başka her şeyi kıskanır).
غیرت آن باشد که او غیر همه ست ** آن که افزون از بیان و دمدمه ست