English    Türkçe    فارسی   

1
1736-1760

  • Padişahların hepsi kendilerine karşı alçalana alçalırlar. Bütün hak, kendisine sarhoş olanın sarhoşudur.
  • Padişahlar, kendilerine kul olana kul olurlar. Halk umumiyetle kendi yolunda ölenin yolunda ölür.
  • Avcı onları ansızın avlamak için kuşlara av olmaktadır.
  • Dilberler; âşıkları, canla, başla ararlar. Bütün maşuklar âşıklara avlanmışlardır.
  • Kimi âşık görürsen bil ki mâşuktur. Çünkü o, âşık olmakla beraber mâşuk tarafından sevildiği cihette mâşuktur da. 1740
  • Susuzlar âlemde su ararlar, fakat su da cihanda susuzları arar.
  • Mademki âşık odur, sen sus artık. Madem ki o, kulağını çekmekte, sen tamamıyla kulak kesil!
  • Sel akmaya başlar başlamaz önünü kes, yolunu bağla. Yoksa âlemi perişan ve harap eder, her tarafı yıkar.
  • Fakat harap olmaktan niye gamlanayım? Harabenin altında padişah hazinesi var!
  • Hakka dalan kişi daha ziyade dalmak, can denizinin dalgası altüst olmak ister. 1745
  • Denizin altı mı daha hoştur, yoksa üstü mü? Onun oku mu daha ziyade gönül çekici ve güzeldir, o oka karşı siper tutmak mı?
  • Şu halde ey gönül! Neşe ve sefayı cefa ve belâdan ayırt edersen vesveseye zebun olmuş olursun.
  • Tutalım ki senin isteğinde şeker tadı var; sevgilinin isteği, isteksizlik murat ve maksadı terk etme değil mi?
  • Onun her bir yıldızı yüzlerce hilâlin kan diyetidir. Ona, âlemin kanını dökmek helâldir!
  • Biz değeri de bulduk kan diyetini de. Ve o yüzden can vermeye koştuk. 1750
  • Ey âşık! Âşıkların hayatı ölümledir. Gönlü gönül vermeden başka bir suretle bulamazsın.
  • Yüzlerce nâz ü işveyle gönlünü almak istedim; sevgili bana istiğna yüzünü gösterdi, bahaneler etti.
  • “Bu akıl, bu can, senin aşkına gark olmuş değil mi ki?” dedim, dedi ki: “Git, git; bana bu efsunu okuma!
  • Ben, senin ne düşündüğünü bilmez miyim? Ey iki gören! Sen, sevgiliyi nasıl gördün; buna imkân mı var?
  • Ey ağırcanlı! Sen onu hor gördün; çünkü çok ucuz aldın! 1755
  • Ucuz alan ucuz verir. Çocuk bir inciyi bir somuna değişir.
  • Ben öyle bir aşka gark olmuşum ki evvel gelenlerin aşkları da benim bu aşkıma batmış, yok olmuştur, sonra gelenlerin aşkları da!
  • Ben, o aşkı kısaca söyledim, tamamıyla anlatmadım. Anlatacak olsam hem dudaklar yanar hem dil!
  • Lep (dudak) dersem maksadım leb-i derya (deniz kıyısı) dır; Lâ (hayır) dersem muradım illâ (ancak, evet) dir.
  • Tatlılıktan dolayı yüzümü ekşitmiş olarak otururum; fazla sözden dolayı sükût etmekteyim. 1760