- Padişahlar, kendilerine kul olana kul olurlar. Halk umumiyetle kendi yolunda ölenin yolunda ölür.
- جمله شاهان پست، پست خویش را ** جمله خلقان مست، مست خویش را
- Avcı onları ansızın avlamak için kuşlara av olmaktadır.
- میشود صیاد، مرغان را شکار ** تا کند ناگاه ایشان را شکار
- Dilberler; âşıkları, canla, başla ararlar. Bütün maşuklar âşıklara avlanmışlardır.
- بیدلان را دلبران جسته به جان ** جمله معشوقان شکار عاشقان
- Kimi âşık görürsen bil ki mâşuktur. Çünkü o, âşık olmakla beraber mâşuk tarafından sevildiği cihette mâşuktur da. 1740
- هر که عاشق دیدیاش معشوق دان ** کو به نسبت هست هم این و هم آن
- Susuzlar âlemde su ararlar, fakat su da cihanda susuzları arar.
- تشنگان گر آب جویند از جهان ** آب جوید هم به عالم تشنگان
- Mademki âşık odur, sen sus artık. Madem ki o, kulağını çekmekte, sen tamamıyla kulak kesil!
- چون که عاشق اوست تو خاموش باش ** او چو گوشت میکشد تو گوش باش
- Sel akmaya başlar başlamaz önünü kes, yolunu bağla. Yoksa âlemi perişan ve harap eder, her tarafı yıkar.
- بند کن چون سیل سیلانی کند ** ور نه رسوایی و ویرانی کند
- Fakat harap olmaktan niye gamlanayım? Harabenin altında padişah hazinesi var!
- من چه غم دارم که ویرانی بود ** زیر ویران گنج سلطانی بود
- Hakka dalan kişi daha ziyade dalmak, can denizinin dalgası altüst olmak ister. 1745
- غرق حق خواهد که باشد غرقتر ** همچو موج بحر جان زیر و زبر
- Denizin altı mı daha hoştur, yoksa üstü mü? Onun oku mu daha ziyade gönül çekici ve güzeldir, o oka karşı siper tutmak mı?
- زیر دریا خوشتر آید یا زبر ** تیر او دل کش تر آید یا سپر
- Şu halde ey gönül! Neşe ve sefayı cefa ve belâdan ayırt edersen vesveseye zebun olmuş olursun.
- پاره کردهی وسوسه باشی دلا ** گر طرب را باز دانی از بلا
- Tutalım ki senin isteğinde şeker tadı var; sevgilinin isteği, isteksizlik murat ve maksadı terk etme değil mi?
- گر مرادت را مذاق شکر است ** بیمرادی نه مراد دل بر است
- Onun her bir yıldızı yüzlerce hilâlin kan diyetidir. Ona, âlemin kanını dökmek helâldir!
- هر ستارهش خونبهای صد هلال ** خون عالم ریختن او را حلال
- Biz değeri de bulduk kan diyetini de. Ve o yüzden can vermeye koştuk. 1750
- ما بها و خونبها را یافتیم ** جانب جان باختن بشتافتیم
- Ey âşık! Âşıkların hayatı ölümledir. Gönlü gönül vermeden başka bir suretle bulamazsın.
- ای حیات عاشقان در مردگی ** دل نیابی جز که در دل بردگی
- Yüzlerce nâz ü işveyle gönlünü almak istedim; sevgili bana istiğna yüzünü gösterdi, bahaneler etti.
- من دلش جسته به صد ناز و دلال ** او بهانه کرده با من از ملال
- “Bu akıl, bu can, senin aşkına gark olmuş değil mi ki?” dedim, dedi ki: “Git, git; bana bu efsunu okuma!
- گفتم آخر غرق تست این عقل و جان ** گفت رو رو بر من این افسون مخوان
- Ben, senin ne düşündüğünü bilmez miyim? Ey iki gören! Sen, sevgiliyi nasıl gördün; buna imkân mı var?
- من ندانم آن چه اندیشیدهای ** ای دو دیده دوست را چون دیدهای
- Ey ağırcanlı! Sen onu hor gördün; çünkü çok ucuz aldın! 1755
- ای گران جان خوار دیده ستی و را ** ز آن که بس ارزان خریده ستی و را
- Ucuz alan ucuz verir. Çocuk bir inciyi bir somuna değişir.
- هر که او ارزان خرد ارزان دهد ** گوهری طفلی به قرصی نان دهد
- Ben öyle bir aşka gark olmuşum ki evvel gelenlerin aşkları da benim bu aşkıma batmış, yok olmuştur, sonra gelenlerin aşkları da!
- غرق عشقیام که غرق است اندر این ** عشقهای اولین و آخرین
- Ben, o aşkı kısaca söyledim, tamamıyla anlatmadım. Anlatacak olsam hem dudaklar yanar hem dil!
- مجملش گفتم نکردم ز آن بیان ** ور نه هم افهام سوزد هم زبان
- Lep (dudak) dersem maksadım leb-i derya (deniz kıyısı) dır; Lâ (hayır) dersem muradım illâ (ancak, evet) dir.
- من چو لب گویم لب دریا بود ** من چو لا گویم مراد الا بود
- Tatlılıktan dolayı yüzümü ekşitmiş olarak otururum; fazla sözden dolayı sükût etmekteyim. 1760
- من ز شیرینی نشستم رو ترش ** من ز بسیاری گفتارم خمش
- İsterim ki bu suretle tatlılığımız, yüzümüzün ekşiliğiyle iki cihandan da gizli kalsın;
- تا که شیرینی ما از دو جهان ** در حجاب رو ترش باشد نهان