- O, can gibidir, cihan beden gibi. Beden; iyiyi, kötüyü, canın tesiriyle kabul eder.
- او چو جان است و جهان چون کالبد ** کالبد از جان پذیرد نیک و بد
- Kimin namazında mihrap ve kıblesi Ayn (Tanrı’nın zatı, cemali) olursa onun tekrar iman tarafına gitmesini ayıp ve kusur bil. 1765
- هر که محراب نمازش گشت عین ** سوی ایمان رفتنش میدان تو شین
- Padişaha esvapçıbaşı olan kişinin, padişah hesabına ticarete girişmesi ziyankârlıktan ibarettir.
- هر که شد مر شاه را او جامهدار ** هست خسران بهر شاهش اتجار
- Padişahla birlikte oturan kimsenin padişah kapısında oturması yazıktır, aldanmaktır.
- هر که با سلطان شود او همنشین ** بر درش بودن بود حیف و غبین
- Bir kimseye padişaha elini öpmek fırsatı düşer de o, ayağını öperse bu, suçtur.
- دستبوسش چون رسید از پادشاه ** گر گزیند بوس پا باشد گناه
- Her ne kadar ayağa baş koymak da bir yakınlıktır, fakat el öpme yakınlığına nispetle hatadır, düşkünlüktür.
- گر چه سر بر پا نهادن خدمت است ** پیش آن خدمت خطا و زلت است
- Padişah, birisi yüzünü gördükten sonra başkasına meylederse kıskanır. 1770
- شاه را غیرت بود بر هر که او ** بو گزیند بعد از آن که دید رو
- Tanrı’nın gayreti buğdaya benzer, harmandaki saman da insanların kıskançlığıdır.
- غیرت حق بر مثل گندم بود ** کاه خرمن غیرت مردم بود
- Kıskançlıkların aslını haktan bilin. Halkın kıskançlıkları, şüphe yok ki Tanrı kıskançlığının fer’idir.
- اصل غیرتها بدانید از اله ** آن خلقان فرع حق بیاشتباه
- Bunu anlatmayı bırakayım da o, on gönüllü hercai sevgilinin cefasından şikâyet edeyim.
- شرح این بگذارم و گیرم گله ** از جفای آن نگار ده دله
- Feryat edeyim, çünkü feryat ve figanlar, hoşuna gidiyor. İki âlemden de ona ancak feryat ve figan lâzım.
- نالم ایرا نالهها خوش آیدش ** از دو عالم ناله و غم بایدش
- Onun macerasından acı acı nasıl feryat etmeyeyim ki sarhoşlarının halkasına dahil değilim. 1775
- چون ننالم تلخ از دستان او ** چون نیم در حلقهی مستان او
- Onun gözünden ayrı, güne gün katan yüzünün vuslatından mahrum bir haldeyken nasıl gece gibi kapkara olmam?
- چون نباشم همچو شب بیروز او ** بیوصال روی روز افروز او
- Onun hoş olmayan şeyi de benim canıma hoş geliyor. O gönül inciten sevgilime canım feda olsun!
- ناخوش او خوش بود در جان من ** جان فدای یار دل رنجان من
- Naziri olmayan tek padişahımın hoşnut olması için ben, hastalığıma da âşığım, derdime de.
- عاشقم بر رنج خویش و درد خویش ** بهر خشنودی شاه فرد خویش
- İki deniz gibi olan gözlerimin incilerle dolması için gam toprağını gözüme sürme gibi çekmekteyim.
- خاک غم را سرمه سازم بهر چشم ** تا ز گوهر پر شود دو بحر چشم
- Halkın onun için döktüğü gözyaşları incidir; halk gözyaşı sanır. 1780
- اشک کان از بهر او بارند خلق ** گوهر است و اشک پندارند خلق
- Ben canlar canından şikâyetçi değilim, hikâye etmekteyim.
- من ز جان جان شکایت میکنم ** من نیم شاکی روایت میکنم
- Gönül,” ben ondan incindim” dedikçe, gönlün bu asılsız ve ehemmiyetsiz nifakına gülmekteyim.
- دل همیگوید کز او رنجیدهام ** وز نفاق سست میخندیدهام
- Ey doğruların medar-ı iftiharı! Doğrulukta bulun. Ey baş köşe! Ben senin kapında eşiğim.
- راستی کن ای تو فخر راستان ** ای تو صدر و من درت را آستان
- Mana âleminde başköşe nerede, eşik nerede? Sevgilimizin bulunduğu yerde biz ve ben nerede?
- آستان و صدر در معنی کجاست ** ما و من کو آن طرف کان یار ماست
- Ey canı biz ve ben kaydından kurtulan! Ey erkekte kadında söze ve vasfa sığmaz ruh! 1785
- ای رهیده جان تو از ما و من ** ای لطیفهی روح اندر مرد و زن
- Erkek, kadın kaydı kalkıp bir olunca o bir, sensin. Birler de aradan kalkınca kalan yalnız sensin.
- مرد و زن چون یک شود آن یک تویی ** چون که یک جا محو شد آنک تویی
- Kendi kendinle huzur tavlasını oynamak için bu “ben” ve “biz”i vücuda getirdin.
- این من و ما بهر آن بر ساختی ** تا تو با خود نرد خدمت باختی
- Bu suretle “ben” ve “sen” ler, umumiyetle bir can haline gelirler, sonunda da sevgiliye mustağrak olurlar.
- تا من و توها همه یک جان شوند ** عاقبت مستغرق جانان شوند